Sünneti Doğru Anlamak – 1

SÜNNETİ DOĞRU ANLAMAK – 1

Sünnet Nedir?

Malumdur ki gelenekçi din anlayışında “din” denince akla Kur’an ve Sünnet gelmekte… Sünnet deyince ise akla ilk olarak peygamberin giyimi, kuşamı, sarık, sakal, kullandığı araç gereçler (misvak gibi), yürüyüşü, yatışı, yemesi içmesi (yemeğe tuzla başlamak vb.) davranışları vb. gelmektedir… İnsanlar sünnet olarak dini anlamda sevap kazanmak ya da Allah’ın rızasına muvafık olmak adına sarık sarmakta[1], cübbe vb. kıyafetler giymekte[2], sakal bırakmakta[3], diş fırçası veya macunu kullanmak yerine ellerinde, ağızlarında misvakla gezmekte[4], suyu sağ elleriyle içmeye[5], yemeğe tuzla başlamaya özen göstermekte vb. davranışlarda bulunmaya çalışmaktalar. Hatta bu işi daha da ileri götürenler radikaller peygamberin tavsiye ettiğini ileri sürerek örneğin her türlü hastalıktan şifa için hacamat yapmakta[6], hatta deve sidiği içmekte[7], gözlerine sürme çekmekte, saçlarını uzatmakta ve örmekte[8], ve daha nice şekilsel uygulamaları din adına icra etmekte ve zaman zaman bu uygulamaları çevresindekilere de “din” diye dayatmaktalar…

Oysa gerçekte ne peygamberin giysisi dindir, ne de kullandığı misvak!

Biraz daha detaylı olarak bakacak olursak; peygamberin kendi toplumunun örfüne göre giyindiğini, kendi zamanının ve şartların elverdiği ölçüde en temiz ve nezih bir şekilde temizlenmeye, ağız-diş temizliğini o zamanki bilinen imkanlarla yapmaya çalıştığını, çöl iklim şartlarından, güneşten ve toz fırtınalarından korunmak için o zamanki müşrik mümin ayırt etmeksizin nerdeyse her erkek gibi başına örtü örttüğünü,  tekstil, terzilik, kuaförlük vb. zanaat dalları günümüzdeki gibi yaygın olmadığından ve diğer bazı sosyo-kültürel sebeplerle temiz tutmaya azami gayret göstermek kaydıyla –mecburen- sık sık tıraş olmadığını ve bu nedenle saç ve sakallarının çoğu zaman –yine o devirdeki hemen her erkek gibi– uzun olduğunu ya da daha rahat bulunabilirliği, kullanışlılığı ve yerel ve kültürel olması hasebiyle tek dikişli, uzun cübbe veya benzeri boydan elbiseler giydiğini, seyahatlerinde deveye bindiğini, ok, mızrak, at vb. araç gereçler kullandığını söyleyebiliriz. Hatta bir adım daha ileri giderek yaşadığı tüm zorlukların yanında tüm bunların peygamberin farkında, umurunda ve gündeminde olmadığını bile söyleyebilirim…

Günümüzde kendilerini sünnet ve peygamber aşığı olarak adlandırıp ona benzemek ve onu taklit etmek adına güya onun gibi giyinip, sarık sarıp, sakal bırakanlar, misvak kullananlar ve bunları çok büyük sevap adı altında dini uygulamalar olarak, hatta “din” olarak başkalarına da dayatanlar var… Bizler “bu sayılanların din ile bir ilgisi yok, bunlar o zamanda peygamberin içinde bulunduğu toplumun sosyo-kültürel şartlarına göre şekillenmiş kültürel şeylerdir” dediğimizde “Öyle şey mi olur? Bunlar peygamberin sünnetidir. O her ne yapmışsa en iyisini yapmıştır” demekteler…

Fakat aynı insanlara “O halde neden peygamberin bindiği gibi şehirlerde sizler de deveye, ata binmiyorsunuz da son model ciplere, Mercedeslere, uçaklara biniyorsunuz; ülke savunmasında kılıç, ok vb. şeyleri yeterli görmüyorsunuz da en gelişmiş silahları kullanıyorsunuz, toprakla, killle, taşla temizlenmek yerine temizlik malzemeleri, deterjanlar kullanıyorsunuz, kağıtlara derilere mektup yazmak yerine tabletler, bilgisayarlar kullanıyorsunuz,  kandiller ya da gazyağı lambaları yerine florasan lambalar kullanıyorsunuz? vb.”  diye sorduğumuzda ise bu kez de özetle “Şimdi zaman değişti… Artık deveye binilir mi?” demekteler…

Evet, gerçekten de şimdi –mecburi bölgeler ve şartlar dışında- ulaşım için deveye binilmez. Zira gerçek şu ki; zaten sünnet olan devenin kendisine binmek değil ulaşım için imkanın elverdiği ölçüde zamanının en iyi, en kullanışlı binek aracına binmek ve ondan faydalanmaktır. Zira deve çöl şartlarında ulaşım için kullanılabilecek en kullanışlı araçtı ve o zamanlar karayolu, otobüs, cip ya da uçak yoktu…

Keza; sünnet olan dişine olur olmaz her yerde misvak sokmak değil, ağız ve diş sağlığına azami özen göstermek, bunun için kendi zamanındaki en uygun aracı kullanmaktır. Misvak o zamanlar bunu sağlayacak en kullanışlı araçlardandı. Zira o zamanlar diş fırçası ve diş macunu yoktu… Amaç dişlere misvak sürmek değil, ağız ve diş sağlını korumak olduğundan yapılması gereken bugün bunu sağlayan en iyi araç gereçleri kullanmaktır. Sünnet olan budur.

Keza; Sünnet olan toz ve topraktan korunma amacıyla zaten o zaman o bölgede yaşayan herkesin sosyo-kültürel zorunlu giyim şekli olan başa sarılan örtüyü kutsallaştırmak değil, toplumun örfüne, coğrafyaya ve iklim şartlarına ve ahlaki sınırlara ve insan onuruna yakışır bir şekilde giyinmektir. Zira çölde kutub elbiseleri giyilemeyeceği gibi kültürel olarak japon kimonosu da giyilemez ve giyilmemiştir. Giysi şeklini dinleştirmek bir milletin şeklini dinleştirmektir, Arap milliyetçiliğidir.

Keza; Sünnet olan saç, sakal, bıyık uzatmak, kısaltmak değil elinden geldiğince kendine yakışır bir şekilde temiz ve bakımlı olmaktır. Sünnet olan uzun entari ya da cübbe giymek değil kendi yaşadığı dönemin ve toplumun örfüne, insanlığa, genel ahlaki kaidelere uygun bir şekilde giyinmek, kuşanmaktır. Sünnet olan bundan yaklaşık 1400-1500 sene önceki bilgilerle sınırlı yerel birtakım tıbbi tavsiyelere uymak değil, kendi zamanının en gelişmiş ve en ileri tıbbi şartlarından faydalanmaktır. Sünnet olan peygamberin kılık, kıyafetini; onun saç ve sakalını, su içme şeklini taklit etmek değildir. Asıl sünnet olan onun ahlakıyla ahlaklanmak, onun gibi emin, dürüst, güvenilir, merhametli, şefkatli, sadık, cesur, vefakâr, temiz, eşlerine, kadınlara, insanlara karşı anlayışlı ve şefkatli, sabırlı, metanetli, davasına sadık, izzetli, onurlu ve yalnız Allah’a dayanan bir kul olabilmektir. İşte bizim yapmamız gereken sünnete uyacağım diyerek kutuplarda cübbeyle dolaşmak değil; ahlaken Kur’an ahlakıyla ahlaklanmak yani onun gibi olmaya çalışmaktır…

Taklit bilinçsiz ve amaçsızca yapılan bir eylemdir. Sünneti peygamberi taklit olarak yorumlamak eylemlerinde bilinçsizliği ve amaçsızlığı da beraberinde getirir… Olması gereken biçimci anlayışla ve şekilcilikle körü körüne peygamberi taklit değil; ondaki üstün ahlakı, vefayı, yeryüzünde tek başına kalmasına rağmen tüm zorluklara karşı beşeri iradesini tüm gücüyle doğrudan yana kullanmasını, yaptığı eylemlerindeki akıl ve feraset dolu nihai gayeleri keşifle onun bu yöntemini (sünnetini) günümüzde de cesaretle takib etmektir…

www.ateizmvedin.com

Devam edecek…

——0——————–00——————————–00————————–000—————————00————

[1] Gelenekte sarıklı kılınan namazın diğerlerine nazaran onlarca kat sevab olduğuna dair anlayış hakimdir.

[2] Gelenekte cübbe, yakasız gömlek veya arap fistanlarının islam kıyafeti olduğu anlayışı hakimdir.

[3] Sakalı kesmenin haram olduğuna dair hüküm mevcuttur.

[4] Tarihte misvak kullanmayanlara karşı savaşa dair fetva bile alınmıştır. Oysaki alınması gereken örneklik ağız ve diş sağlığına önem vermek olmalıydı.

[5] Sol elini kullanmak neredeyse şeytana hizmet etmekle ilişkilendirilmiştir…

[6] Malumdur ki peygamber bir Yahudi kasın tarafından zehirlenmiştir. Ve pek dile getirilmese de kaynaklara göre bu zehrin tesirini 3 sene kadar hissetmiş ve neticede be zehrin tesirinin de etkisiyle hastalanarak vefat etmiştir. İşte hz. Peygamber o günkü tıb bilgileri ve imkanları çerçevesinde vücudundan bu zehri atabilmek amacıyla hacamat, kan aldırmayı sık sık yapmıştır. Fakat maalesef onun o günkü şartlarda sınırlı tıb imkanlarıyla yapmış olduğu bu ve benzeri uygulamalar sanki tüm devirlerde tüm dertlere devaymış gibi lanse edilmiştir.

[7] Şifa niyetinde deve sidiği içen hacıların ölmesi çok yakın zamanda vukuu bulan bir hadisedir.

[8] Peygamberin saçını zaman ve zeminin elverdiği, imkanlarının ve kişisel tercihinin izin verdiği ölçüde kestiği de uzattığı da malumdur.

 


About the Author
Author

metinlone

Leave a reply

Name (required)

Website