Cehalet : Akıl Düşmanlığıdır…

Cehalet : Akıl Düşmanlığıdır…

 

Kur’an’a göre cehaletin tespitinde; köylülük, şehirlilik; zenginlik, fakirlik veya eğitim seviyesi kıstas değildir.. Bizlerden bir, iki kuşak önce okur yazar oranının yüzde 3-5 seviyelerinde olduğu ve nüfuzun büyük çoğunluğunun köylerde, kasabalarda yaşadığı bilinmektedir. Nüfusun %95’i için; babamız, dedelerimiz için cahil diyebilir miyiz.? Tabi ki diyemeyiz.

Kur’an’da cehalet kavramı aklı etkin kullanmamak, akletmemek, akıl düşmanlığı, gerçeğe yönelmemek ve  akılcı-rasyonel, olgun, uzlaşmacı olmayan; kaba, küstah, saldırgan davranışlar sergileyenler için kullanılmış ve cahiller kınanmıştır. Kur’an, cahiliye dönemindeki müşriklerin akıldan, hoşgörüden uzak kaba, saba, densiz, kibir yüklü tutum ve davranışlarını cehalet olarak nitelemiştir. ( Enam-35 A’raf-199 Hud-46 Furkan-63 Feth-26 Zümer-64 Ahkaf-23)

Cahiller: Kur’an mesajından, İslam anlayışından uzak; akla, bilgiye, ilme, fıtrata uyan- yönelen değil, heva ve heveslerine, rivayetlere, zanna, sanıya, kuruntulara uyanlar,  geçmişe saplanıp kalan taklitçi, tembel mürteciler olarak tanıtılmıştır. (Enam-148 Yunus-35, 36 Necm-27, 28)

Kur’an kendisinden önceki dönemi cahiliye dönemi olarak tanımlar. Cahiliye dönemi karanlık, azgınlık, adaletsizlik, karmaşa, yozlaşma, bozulma dönemidir. İslam, bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmıştır. (Felak suresi)  Cehaletin ilk düşmanı özgürlüktür, panzehiri aydınlıktır. Cehaletten, karanlıktan kurtulmanın yolu: Kur’an’a ve Kur’an’ın işaret ettiği akla, bilgiye,  bilime, gerçeğe yönelmek; zandan, sanıdan, kulaktan dolma sözlerden uzak durmaktır..

Sahip olunan iyi, güzel değerler; vatan, millet sevgisi, ulus bilinci, bağımsızlık aşkı, ahlaki ve manevi yapı toplumları ayakta tutar.

Cehalet yoksulluğu, yoksulluk manevi ve ahlaksal bozulmayı doğurur. Manevi değerleri yıpranmış, ahlaki çöküntüye maruz kalmış toplumlarda adalet duygusu, vatan sevgisi, ulus bilinci kalmaz. Yolsuzluk, hırsızlık, adaletsizlik, ahlaksızlık yaygınlaşır, sıradanlaşır. Bu hale gelen toplumlar kısa sürede tarih sahnesinden silinirler, yok olup giderler.

Milletler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çöker” (Cicero)

“İnsanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun..” (Marie Curie)

Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise insanları konuşur.

Cehalet kendini bayağılıkla gizler.  Çevremizdeki insanları dikkatle gözlemlediğimizde; akletmeye, düşünceye, bilgiye önem vermeyen, Kur’an tabiriyle cahil insanlar; zanna, sanıya uyan, tembel, taklitçi, duygusal, anlık tepkiler veren, agresif, bencil insanlardır. Kolay kandırılırlar, yönlendirilirler. Yüzeysel, sığ kapasiteleri-cehaletleri ortaya çıkacak korkusuyla akıl, bilgi, mantık temelli tartışmalara girmek istemezler, eleştiriye kapalıdırlar. Karşı fikirlere temelsiz tepkiler gösterirler. Kısa vadeli küçük çıkarları, uzun vadeli büyük çıkarlara tercih ederler. Sohbet konuları çevresindeki  insanları çekiştirmekle sınırlıdır. Dedikodu, gıybet yapalar. Televizyon kanallarında  insana hiçbir faydası olmayan izdivaç, tele vole gibi magazin programlarını seyrederler. Toplumsal, sosyal, kültürel sorunlar bu kişilerin ilgi alanlarına girmez.

Cehaletin sebebi devletin eğitim politikalarıdır. Dini siyasete alet eden siyasal İslamcıların en çok sevdiği ve inançlarını kolayca sömürdükleri sürü pisikolojisine en yatkın olan akletmeyen, sorgulamayan; çömlek çamuru gibi kolayca şekil verilebilen cahil ve yoksul insanlardır.

Cahil toplum kolay kandırılır, kolay yönetilir. Dinci siyasetçilerin sadaka verir gibi kömür, bakliyat dağıtmalarına sevinirler ama neden sadakaya muhtaç hale geldiklerini veya getirildiklerini düşünmezler. Siyasetçinin görevinin sadaka dağıtmak değil; sosyal devlet ilkesi gereği insanları meslek sahibi yapmak, iş ve aş imkanı sağlamak olduğunu akledemezler. Sadaka misali aldıkları yardımların kesilebileceği endişesiyle başka partilerin iktidara gelmesini istemezler, seçimlerde devamlı siyasal İslamcı partileri desteklerler. Böylece yoksulluk kurumlaşır, babadan oğula geçer hale gelir. Cehalet ve yoksulluk ortadan kalkarsa siyasal İslamcılar varlıklarını sürdüremezler. Onun için niteliksiz, kalabalık, cahil toplum isterler. Ailelerin en az üç, dört çocuk sahibi olmalarını isterler. Doğum kontrolü ve nüfus planlamalarına karşı çıkarlar..

Cehalet ve yoksulluğun yaygınlaştığı toplumlarda manevi, ahlaki yozlaşma yaygınlaşır. sahip olunan değerlerin çürümesi toplumun çöküşünü hızlandırır.

“Eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.” (Goethe)

İslam’ın oluşturmak istediği çağdaş, medeni topluma engel olan tek şey cehalettir.

Cehaletle İslam bir arada olmaz. Müslüman; akletmeli, çalışmalı, üretmeli, paylaşmalıdır.

“Küçük beyinler insanları konuşur” demiştik.  Bir de toplum olarak genel anlamda; sosyal medyada, basın-yayın organlarında; akademisyenler, siyasetçiler arasında genellikle insanların konuşulduğunu, olayların, fikirlerin ihmal edildiğini düşünelim. İşte bu durumda cehalet topluma hakim olmuş demektir.

Aklı, düşünceyi, bilgiyi biraz daha önemseyen kişiler; eğitime önem verirler, çalışır, kazanırlar, popüler kültürle  ilgilidirler,  Günlük gelişen olaylarla ilgilenirler, düşüncelerini beyan ederler, yorumlarda bulunurlar.  Kültürel, sosyal ihtiyaçlar duyarlar. Eğlenmeyi, seyahat etmeyi severler.

Kur’an’da bildirildiği gibi aklını işleten, bilgi, ilim sahibi olan ayni zamanda maneviyatı Kur’an nuruyla aydınlanmış kişiler ise, evrensel çağdaş maruf değerler üreterek yaşadığı topluma olumlu katkılar da bulunmak isterler. Fikir üretirler, bakış açıları vizyonları geniştir. Toplumda yaşanan gelişmeleri tahlil ederek olayları daha güzele, doğruya yönlendirmeye çalışırlar. Toplumsal, sosyal sorumluluk anlayışları üst seviyededir. Çevresini bilinçlendirmeye, bilgilendirmeye, aydınlatmaya çalışırlar…

“Tüm insanlar doğaları gereği bilmeyi (bilgi sahibi olmayı) arzular.” (Aristoteles)

Bir ulusun büyüklüğü, nüfusun çokluğu ile değil, akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçülür.” (Victor Hugo)

Kur’an’ın hedefi: Boş, gereksiz işlerle, sözlerle zaman harcamayan; ilk yaratılışta bilincine yüklenen varlıkların bilgisini, özelliklerini (Bakara-31) kendisine bahşedilen algılama, anlama, öğrenme, yorumlama ve bilgi üretme yetisiyle araştıran, geliştiren; bilgi, ilim sahibi olan, çalışan, üreten,  insanlara faydalı olan, iyi güzel düşünüp, hayra barışa dönük, iyi güzel işler yapan insandır; medeniyetler kuran insandır. Bu hedefin önündeki engeller: Cehalet ve tembelliktir.
Yüce Allah bizlerin tembellik etmesini, faydasız işlerle, konuşmalarla zaman harcamamızı istemez.

Boşa geçen zamanın telafisi mümkün değildir. Zamanı ziyan etmemeliyiz.
(Asır-1-3)

“Müminler boş sözlerden, lüzumsuz işlerden yüz çevirirler..”
(Muminun-3)

“İnananlar, boş sözleri sevmezler. ‘Biz cahilleri önemsemeyiz’ derler..”
(Kasas-55)

“Affetmeyi esas al. İyiyi ve güzeli emret, cahillerden yüz çevir..”
(Araf-199)

Akıl, fıtrat ve vahiy bir bütündür. Akleden bir kalbin ürünü olan bilim, fıtrat-tabiat ve bir de vahiy.

İşte sıratı mustakimin-dosdoğru yolun kılavuzları bunlardır. Kur’an akıl sahiplerine, düşünen insana ve toplumlara  hitap eder. Onlardan övgüyle bahseder.  Aklını kullanmayanları ise kınanır.

“Allah, hikmeti dilediğine verir. Bunu ancak AKIL sahipleri anlar..”
(Bakara-269)

“Allah katında yaratılanların en kötüsü, akıllarını işletmeyenlerdir..”
(Enfal-22)

“Allah pisliği aklını kullanmayanların üzerine bırakır..”
(Yunus-100)


About the Author
Author

Feridun34

Leave a reply

Name (required)

Website