Vicdan, Dinin Yerini Alabilir mi? Vicdan, Bir Otorite Olarak Kabul Edilebilir mi?

Vicdan, Dinin Yerini Alabilir mi? Vicdan, Bir Otorite Olarak Kabul Edilebilir mi?

Bazı kişiler, “vicdan”ı en büyük otorite olarak kabul ediyor, en iyi yargıç olarak kabul ediyor ve vicdanı dinin yerine koymaya çalışıyor.

Dini bildirim olmadan iyi ve kötünün ne olduğunu bilmemiz mümkün değildir. Yani bu noktada ilahi desteğe ihtiyaç bulunmaktadır. Aksi halde herkesin içinde bulunduğu şartlar doğrultusunda iyi ve kötü tanımlamaları oluşturması mümkündür. Bu durumda ahlâki kabul ve eylemlerin keyfileştirilmesi kaçınılmaz olur. “Vicdan” dediğimiz şey içinde bulunulan topluma göre şekil alır. “Vicdan” sekülerlerin iddia ettiği gibi bir otorite değildir, hele iyi bir otorite hiç değildir. Örneğin 2. Dünya Savaşı’nda Alman toplumunun neredeyse hepsinin; masum ve savunmasız insanlar üzerinde yaptıkları şeylere bakalım: İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar… Bu kişiler, vicdanları onları rahatsız etmediği için bunları yapabildiler. Vicdanları rahatsız olmadı çünkü vicdanları içinde bulundukları toplumsal şartlanmalarla şekillenmişti. Montaigne’nin şu sözü vicdan konusunda iyi bir tespiti barındırıyor: “Doğadan geldiğini söylediğimiz vicdan yasaları, gelenekten doğar.”

Ayrıca, vicdan kolaylıkla “menfaat” için göz ardı edilebilir. Cemil Meriç bunu şöyle ifade eder: “Çıkar konuşunca vicdan susar.”

Mehmet Akif Ersoy ise yüksek ahlakın vicdanda olmadığını şu dizeleriyle belirtmektedir:

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır.

Fazilet hissi insanda Allah korkusundandır.”

Sonuç olarak vicdan, dinin yerini alamaz. Vicdan, herhangi bir toplumun geleneğiyle değil, ancak ilahi yasalarla şekillenirse bir otorite olarak kabul edilebilir.


About the Author
Author

Editor 1

Leave a reply

Name (required)

Website