Böyle bir tepkiye, Allah’ın verdiklerine isyana yönelmeden önce hatırlanması ve üzerine derin derin düşünülmesi gereken iki nokta olduğunu düşünüyorum.
Bunlardan ilki bizim “adaletsizlik” olarak yorumladığımız bir takım olayların aslında o kişiler için daha hayırlı olabileceği gerçeğidir. Kesin olan bir şey vardır ki yüce yaratıcı yarattığı kullarını da onlar için nelerin daha iyi olabileceğini de bizden iyi bilir. Dahası O geleceği de bilmektedir. Tam bu noktada Kuran’da geçen şu ifadeyi hatırlamakta yarar vardır: “… Allah bilir, siz bilmezsiniz” (Bakara Suresi 232. Ayet). İşte bu ifade daima akılda tutularak benimsenmelidir ki, bizim kötü, acımasız, adaletsiz diye nitelendirdiğimiz bir takım olayların aslında bu olayların kahramanları için hayırlı olabileceği gerçeğini aklımızdan çıkarmayalım. Tabi çeşitli olayların altında yatan ve sonradan su yüzüne çıkacak olan hayır da iki farklı şekilde yorumlanabilir; dünyevi ya da uhrevi (ahirete ait) hayır. Yani yaşanılan şeye, dikkatimizi tamamamen bu dünyada olup bitenler üzerinde toplayarak bakarsak gerçekten de üzücü bir şeyin yaşanmış olduğu kanaatine varabiliriz ancak Allah yaşanılan bu olay sonucu olay kahramanı kullarını esas yurt dediği ahiret yurdunda hayırlar ile karşılayacak olabilir.
Bir örnek şimdiye kadar açıkladıklarımı netleştirmeme yardımcı olabilir. Daha doğmamış bebeğini karnındayken kaybeden genç bir annenin yaşadıkları pek çok kişi tarafından kötü ve son derece üzücü olarak yorumlanacaktır. Özellikle genç anne adayını tanıyanlar ve sevenler, “böyle iyi bir insan”ın başına bunların gelmiş olmasını adaletsizlik olarak değerlendireceklerdir. Oysa bu tecrübe bu genç kadın için pekala hayırlı da olabilir. Eğer bunun dünyevi bir hayrı varsa, örneğin, bu kişinin daha sonra, belki de daha doğru bir zamanda daha sağlıklı, daha başarılı yahut daha güzel bir çocuğu olacaktır. Diğer yandan bu olayın uhrevi bir hayrı da olabilir. Örneğin bu tecrübe karşısında sabrını koruyan genç kadının imanı arttıracak ya da o daha sonra daha imanlı, kendisi için de daha hayırlı bir çocuk dünyaya getirecektir.
Üzerinde durmak istediğim ikinci nokta ise aslında yine bu uhrevi hayır meselesi ile yakından ilgili. Ama çoğu kez kolayca unutulabilen bir nokta. Dolayısıyla üzerinde önemle durulması gerektiğini düşünüyorum. Allah adaletli olduğunu, kulları arasında adalet ile hükmedeceğini Kuran’ında defalarca belirtiyor.
“Gerçeğe ilişkin Kitap`ı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah`tır. Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çok yakındır. ” (Şura Suresi 17. Ayet)
“Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar bir şey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!” (Enbiya Suresi 47. Ayet)
Yukarıdaki iki ayet gibi Allah’ın adaletinden bahseden tüm bu ayetlerde dikkat çeken önemli bir husus vardır; hepsinde mutlaka ahiret ile ilgili bir takım ifadeler yer almaktadır. Bunun nedeni Allah’ın önemle üzerinde durduğu adaletin ahiret yurdunda gerçekleşecek olmasıdır; bu dünyada değil.
Eğer Allah bu dünyada mutlak adil bir düzen kurmuş olsaydı kulların hesap gününde inanan ve inanmayan diye ayrılmasının ve ahirette cennet/cehennem ile ödüllendirilmelerinin /cezalandırılmalarının bir anlamı kalmazdı çünkü hemen bu dünyada alacakları ödüllerin etkisi altında kulların hemen hepsi inananlar oluverirlerdi.
Oysa Allah Kuran’ında inkar edenlere de bu dünyada rızıklar, iyilikler verilebileceğini ancak onların ahirette esas ve kesin olan cezaya çarptırılacaklarını söylüyor.
“…. Rab dedi ki: ‘küfre sapanları bile rızıklandırırım. Ama az bir nimetle rızıklandırır, sonra da ateş azabına itiveririm. Ne kötü bir dönüş yeridir o… ’” (Bakara Suresi 126. Ayet)
Ve inananlar da çeşitli imtihanlardan geçip başlarına gelen zorluklar karşısında sabır ile direnir, isyana yönelmezlerse kalıcı olan cennet yurdunda ödüllendirileceklerdir diyor.
“Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? ” (Ali İmran Suresi 142. Ayet)
Burada bahsettiğim mutlak adaletin bu dünyadaki yokluğu yanlış anlaşılmamalıdır. Demek istediğim, inanların bu dünyada her zaman iyi şeyler ve ödüller ile karşılaşacaklarını, inkar edenlerin ise kötülükler ve azap ile cezalandırılacaklarını düşünmek doğru değildir. Tabii ki bunun tam tersi de doğru değildir. Yani Allah’ı ve O’nun mesajını inkar eden, günah işleyen bir kişi bu dünyada da cezaya çarptırılabilir. Yahut bir kişi inancının, yaptığı iyiliklerin karşılığını pekala bu dünyada da alabilir. Benim burada anlatmaya çalıştığım nokta esas olan ödülün/cezanın ahirette gerçekleşeceği gerçeğidir. Dolayısıyla Allah Kuran ayetlerinde bahsettiği şaşmaz, mutlak adaleti ahirette gerçekleştirecektir. Her kul bu dünyada yapıp ettiklerinin karşılığını eksiksiz olarak ahirette alacaktır. Orada “hardal tanesi” kadar bir ağırlık bile boşverilmeyecektir, unutulmayacaktır.
Yazar : Yağmur