Kurban bayramı gelince insanlardaki telaş insanı duygulandırıyor. Dini bir uygulamadaki gayreti görünce insan şaşırıyor. Borca girerek de olsa yerine getiriyor bu uygulamayı. Ama biraz derin düşününce kurban kesenlerin çok büyük çoğunluğunun hiç de görüldüğü gibi niyet beslemediği kolayca anlaşılıyor. Namaz farz bir ibadet, kurban sünnet… “Niyet ettim Allah rızası için kurban kesmeye. `Öyle mi acaba? Allah`ın rızasını gözeten birinin Allah`ın emrini yerine getirmeyip de elçisinin bir uygulamasını hiç aksatmaması gerçekten ilginç. Burada insanın aklına kurbanı Allah rızası için değil de midesinin rızası için kestiği geliyor. Öyle ya kurbanı kestiğinde çeşit çeşit et yemekleri yiyor, kurban etini dağıtmak yerine aylarca yararlanıyor ondan. Ama namaza gelince iş biraz zorlaşıyor. Tamam namaz farz ama karın doyurmuyor, nefsi güçlendirmiyor aksine yorgunluk veriyor nefse(!)Bu yüzden namaz ibadetini yerine getirmiyor da borç da olsa çeşitli sıkıntılara girerek midesinin rızası için kesiyor kurbanı.
Burada bir de İslami kesim usüllerine değinmeden bitirmek istemiyorum. İslami kesim usüllerine(!) göre kesilen bir hayvana yapılan eziyeti gördüm televizyonda. Hayvanı tam bağlayamamışlar ve boğazı yarıya kadar kesilen hayvan ayağa kalkmış, o sırada hayvanı kesmeye çalışanlardan biri hayvanın başını tutmuş kopması için yukarı kaldırıyor. Bunu izlerken insanın düşünceleri dumura uğruyor. Bu kadar olmaz dedirtiyor. Cahilliğin, acımasızlığın uç sınırlarına bir örnek oluşturan bu insanlara şokla bayıltarak kesmeden söz etsen insanın tepesine çıkarlar. Çünkü onların kestikleri hayvan kadar akılları yoktur. Hayvanın çektiği acıyı en aza indiren ve kesilen hayvandan daha çok kan akmasını sağlayan bu yöntemle daha sağlıklı et elde etmek varken yine de kendi usülünden vazgeçmez. Hayvanın çektiği acıdan kendine ne ki? Bıçağı görünce kesileceğini hayvan anlar da akılsız o kişi bunu hesap edemez. Tek düşündüğü ızgaraya etin bir an önce düşmesidir.
Huzura kavuşmak için dinin uygulamarını yerine getiren insanın biraz daha sağduyulu olması gerekmez mi?
Yazar : Ahmet Göçmen