Birçok insana dinimizin gereklerini öğrenmek için Kuran okuması söylendiğinde, Kuran’da birçok peygamber kıssasının olduğu, bunların hikâye gibi geldiği ve dinin gerekleri hakkında bir şey vermedikleri şikâyeti ile karşı karşıya kalıyoruz. Muhtemelen bunun en büyük sebebi insanların dinin gereklerini sınırlandırmış ve sınıflandırmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Neredeyse namaz, oruç ve hac ve zekât ibadetlerine indirgenmiş bir dini gereklilik anlayışı hâkim. Oysa Kuran ayetleri hem beşeri hem de sosyal hayat için sayısız ahlaki ve insani değer belirler. Evet; Kuran’da Allah birçok peygamber hayatından kesitler vermiş, kimini daha detaylı anlatmış kimini de daha kısa
geçmiştir. Ama akılını kullanabilen insanlar bunların Allah’ın kitabında sadece masal olarak anlatılmadığını, hepsinin kendi içinde ibretlik mesajlar taşıdığını yani kısacası bir amaca hizmet ettiğini kavrarlar.
Düşünsenize; elinizdeki kitap Allah’ın kelamı, kullarına bu dünyada nasıl bir hayat yaşamaları gerektiğini
öğrettiği bir hayat rehberi yani her kelimesi önemli ve kıymetli. Ama öte yandan Kuran’ın çok büyük bir kısmı da peygamber kıssalarıyla dolu. Bu kıssaları La Fontaine’den masallar gibi görüp üstün körü okumak Kuran’ın ilahi
mesajını kavrayamamaktan kaynaklanmaktadır.
Kuran’a bu bakış açısı ile yaklaştığımızda her satırının, her bölümünün ve her kıssasının önemli olduğunu anlarız. Örnek vermek gerekirse: Kuran’da en çok bahsedilen peygamberlerden bir Hz Musa ve İsrailoğullarıdır. Hz Musa kavmini uyarmak için gönderilmiş, hayatını bu yola adamış, bu yolda Firavun gibi bir azgınla savaşmış halis bir kuldur. Kuran bir çok yerinde olduğu gibi Araf suresinde de Hz Musa’dan bahseder. Firavun, Hz. Musa’nın sadece iyi bir büyücü olduğunu kanıtlamak için kavminin önde gelen büyücülerini çağırır ve Hz. Musa’nın toplumu önünde rezil olmasını amaçlar. Büyücüler, ellerinden gelen en büyük büyüleri sergiledikten sonra sıra Hz. Musa’ya gelir ve Hz. Musa asasını yere atar. Asa büyücülerin ortaya koydukları büyüleri yalar yutar. Bunu gören büyücüler bunun
bir büyü olmadığını anlarlar ve hemen secdeye kapanıp:
“Alemlerin Rabbi’ne iman ettik.”dediler. (Araf 121)
Firavun bu olay karşısında büyücüleri ellerini ve ayaklarını çarprazlama keserek asacağını söyler. Ama iman etmiş olan büyücüler:
“Biz, dediler, doğruca Rabbimize varacağız. Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden ötürü intikam alıyorsun.
Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımız müslümanlar olarak al.
(Araf 125,126)
O an iman etmiş olan büyücülerin gösterdikleri bu teslimiyet, cesaret ve iman aslında hepimize örnek olması gereken bir olaydır. Gözleri hiç bir şeyi görmeden kendilerine uygulanacak olan eziyete ve sonunda da canlarının alınmasına aldırmadan Allah’a secde etmeleri, en ufak bir tereddüt göstermemeleri kaçımızın yapabileceği bir
davranıştır. Bunun cevabını herkes kendinde aramalı ve bu bağlamda hayatlarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz.
İyi bir müslümanın göstermesi gereken iman ve teslimiyetin sınırlarını Hz. Musa kıssasından öğrenmekteyiz. Öyleyse Kuran’ın tümünü çok dikkatli okumalı, bize verilen mesajları anlamaya çalışmalı ve bu yolda Allah’tan yardım dilemeliyiz.