Savaş İçinde Bir Dünya Değil, Barış İçinde Bir Dünya…

Bilindiği üzere içinde yaşadığımız dünyada çeşitli sebeplerden dolayı barış ortamı hakim değil, çatışma ortamı hakim durumda.  Karşıt taraflar birbirine üstünlük sağlayamadığında yada sulh (barış) yoluna gitmediğinde hakim olan şey ise çatışma ve kan.

İlk olarak elinde güç bulunanın zayıf olana karşı nasıl davranması gerektiğini elimden geldiğince Rabbimin ayetleriyle anlatmaya çalışacağım.

 

Ve Süleyman için cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. Sonra da onlar sevk ediliyorlardı. (NEML-17)

Karınca vadisine geldikleri zaman bir karınca şöyle dedi: “Ey karıncalar, yuvalarınıza giriniz! Süleyman ve onun orduları, farkında olmadan sakın sizi ezmesin.” (NEML-18)

Bunun üzerine (Süleyman), onun sözünden dolayı gülerek tebessüm etti. Ve: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimetlere şükretmekte ve Senin razı olduğun Salih(iyi) amel yapmakta beni başarılı kıl. Ve beni, rahmetinle salih kullarının arasına dahil et.” dedi. (NEML-19)

 

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü üzere, güçlü bir orduya sahip olan ve elinde güç bulunduran Süleyman peygamber karıncalarla karşılandığında: “Karınca da neymiş ezer geçerim.” demiyor. Hemen aklına Rabbi geliyor ve karıncaya karşı Rabbinin razı olacağı iyi amelle davranışta bulunmak istiyor. Bu durum, bizlere ordular sahibi Süleyman Peygamber’in Allah korkusunu gösteriyor. Ordular sahibi olsa da yaptıklarının hesabını ahrette vereceğinin bilincinde olan bir peygamber.

Süleyman Peygamber, Rabbinin kendisine lütfettiği hükümranlıktan dolayı kibirlenip şımarmıyor, kendisine bahşedilmiş gücü Allah’ın razı olacağı iyi ameller yaparak kullanmak istiyor.

Toplum içerisinde de elinde güç bulunduran insanlar, güçsüz durumdaki insanlarla karşılaştıklarında ezip geçeyim düşüncesinde olmamalılar. Düşünceleri, inançları ya da ırkları farklı olsa bile; “Ben bu insanlara karşı Rabbimin razı olacağı şekilde nasıl davranışta bulunurum.” düşüncesinde olmalıdırlar.

 

Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (NAHL-90)

 

Güçlü olan, zayıf olana karşı gücü yettiğince adil olma gayretinde olmalıdır. Zayıfı ezmemelidir.

 

De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye kadirsin (gücü yetensin).” (ALİ İMRAN-26)

O gün her nefs (kişi), hayırdan ne yaptıysa onu hazır olarak bulur. Ve kötülükten ne yaptı ise, onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını temenni eder. Ve Allah sizi, kendisinden sakındırır. Ve Allah kullarını çok esirgeyicidir. (ALİ İMRAN-30)

 

İkinci olarak değineceğim konu ise zulme uğrayan kişin zulmedene karşı nasıl davranması gerektiği.

Rabbimiz Şura Suresi’nde müminlerin özelliklerini aşağıdaki ayetlerde anlatıyor:

 

Ve onlar (müminler), Rab’lerine icabet ederler ve namazı kılarlar. Ve onlar, işlerini aralarında şura ederler (birbirine danışırlar). Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler. (ŞURA-38)

 

Bir mümin, bir konuda önemli bir karar vereceği zaman kendi başına buyruk hareket etmez, diğer müminlerin görüşlerine de kulak verir.

 

Ve onlar, kendilerine bir saldırı isabet ettiği zaman yardımlaşırlar. (ŞURA-39)

 

Zulme maruz kalan müminler, birlik olarak hareket edip yardımlaşırlar.

 

Bir kötülüğün cezası onun misli kadar kötülüktür. Fakat kim affeder ve ıslah ederse artık onun mükafatı Allah’a aittir. Muhakkak ki O (Allah), zalimleri sevmez. (ŞURA-40)

 

Zulme uğrayan müminin, kendisine zulmedene karşı kendisinin maruz kaldığı kötülük miktarınca karşılık verme hakkı vardır. Daha fazlasıyla karşılık verirse mazlum (zulme uğramış) konumundan zalim (zulmeden) konumuna geçebilir.

Rabbimiz müminlerden zulüm karşısında hakkını alırken dahi ölçülü olmasını ister.
Tabi ki Rabbimiz, kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermemizden önce karşımızdaki kişinin yaptığı kötülüğü affedip, ıslah etmemiz (arayı düzeltmemiz) yönünde bizleri teşvik ediyor.

 

Ve gerçekten zulme uğradıktan sonra hakkını geri alan kimseler, işte onlar; onların üzerine (aleyhlerine) bir yol yoktur. (ŞURA-41)

 

Zulme uğradıktan sonra hakkını geri alan kimselerin üzerine gidilmemesi noktasında zulmedenler uyarılıyor.

 

Artık kim, yaptığı zulümden sonra tövbe ederse ve kendini düzeltirse, o taktirde, muhakkak ki Allah onun tövbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir. (MÂİDE-39)

 

Son olarak ise dünyada savaş ortamından barış ortamına geçilebilmesi için insanların yapması gerektiğini düşündüğüm şeyleri anlatmaya çalışacağım.

Günümüzde çoğunluğunu Müslüman olarak bildiğimiz Irak ve Suriye gibi ülkelerde senelerdir devam eden iç savaşlar yaşandığını biliyoruz.

Ve senin Rabbin, halkı ıslah edici olan beldeleri zulüm ile helak edici olmadı. (HUD-117)

 

Bu ülkelerde yaşanan iç savaşlar bizlere halkların ıslah edici olmadığını gösterir.

Ve haddi aşanların emrine itaat etmeyin.Onlar yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslah etmezler. (ŞUARA-151-152)

Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Muhakkak ki o, fesat çıkaranlardandı. (KASAS 4)

Firavun kavmini küçümsedi. Bunun üzerine (kavmi) ona itaat etti. Muhakkak ki onlar fasık (yoldan çıkmış) bir kavim oldular. Böylece, bizi öfkelendirdiler, biz de onlardan intikam aldık. Bu sebeple onların hepsini boğduk.

 

Halkına adaletle davranmayan, halkını sınıflara ayıran ve bir kesimi ezen Firavun’un ve Firavun’a itaatkar olan kavminin akıbetini yukarıdaki ayetlerde görüyoruz.

Ülke halklarının, ülkelerinde fesat çıkarıp insanları birbirine katan ve birbirlerinin kanını akıtmasını isteyenlere itaatkar olmamaları gerekmektedir.

Halklar kendi arasında çatışmayı bırakmalı ve “Aramıza öfke ve kin tohumları saçıp bizleri birbirimize düşürenler kimlerdir?” demelidir. Ve insanları birbirine düşürenlerle mücadele etmelidir.

Halklar, birbirlerine üstün gelebilmek için değil, barış için, Allah’ın rızasını kazanabilmek için mücadele etmelidirler.

İşte bu ahiret yurdu ki onu, yeryüzünde üstün olmak ve fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Güzel sonuç takva sahiplerinindir. (KASAS-83)

Ve onlar (müminler), günahların büyüğünden ve çirkin işlerden kaçınırlar. Ve öfkelendikleri zaman affederler. (ŞURA-39)

Bir kötülüğün cezası onun misli kadar kötülüktür. Fakat kim affeder ve ıslah ederse artık onun mükafatı Allah’a aittir. Muhakkak ki O (Allah), zalimleri sevmez. (ŞURA-40)

 

İnsanlar, öfke, kin, kibir ya da arzularına değil, kendilerini yaratan Rablerine teslim olmalıdırlar. Ve teslim olanlar olarak, Rablerinin rızası için karşılarındaki insanları affetmeyi bilmelidirler. Barış için gayret göstermelidirler.Kendilerine Allah’ın kitabını (Kuran’ı) rehber edinmelidirler.Ve kendilerine yol göstermesi için Allah’tan yardım istemelidirler.

Rabbimiz, zulme uğrayan tüm Müslümanlara sabır versin ve hak olarak indirilmiş olan Kuran’ın rehberliğinden ayırmasın. Rabbimiz tüm Müslümanların yardımcısı olsun. Müslümanlar olarak bizleri birlik ve dayanışma içinde kılsın.Bizleri adaletle hüküm verenlerden kılsın. Bizleri adaletten uzaklaşıp zulme sapanlardan kılmasın.

 

(Allah’ım!) Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz. (FATİHA-5)

Bizleri doğru yola ulaştır, (FATİHA-6)

Üzerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramış ve sapıtmışlarınkine değil.(FATİHA-7)

 

Saygılarımla, Mehmet


About the Author
Author

Mehmet.

Comments (2)
Leave a reply

Name (required)

Website