Dosdoğru Yol Hangisi?

Zühruf Suresinden İzdüşümleri | 4.Bölüm

Dosdoğru yol Kuran (vahiy) yoludur. Sadece Allah’a kulluk edip sadece onun vahiylerine uymaktır. Dosdoğru yola ulaşmak Allah’ın takdir etmesi ile sadece Kuran yoluna girmekle mümkündür. İnsan, yaratılışına uygun şekilde davranmaya başlayıp aklı ile anlamak için Kuran’a yöneldiğinde, Allah o kulunun (kitaptaki ve kâinattaki) vahiyleri okumasına ve anlamasına da kolaylık sağlamaktadır. Biz böyle söylüyoruz da… Peki Kuran’da bu yazıyor mu? Zühruf suresinin devamına bu mercekle bakalım…

Elbette Kuran’daki bazı ayetler (özellikle müteşabih olanların bir kısmı) üzerinde iyi düşünemediğimiz takdirde anlaşılmaz olabilir. Ancak Kuran’da bize kulaklarımızı kapamamız söylenmiyor. Böyle durumlarda ilim sahiplerinden faydalanabiliriz de. Ancak bu ilim sahipleri geçici egemenlikler peşinde koşanlar ya da hurafeleri din diye anlatanlar değildir. Bu ilim sahipleri gerçek ilim sahipleridir. O ilim sahipleri doğru söylerler, akla ve idrake hitap ederler. Açık ve anlaşılır şekilde insanlara bilimi ve/veya ayetleri anlatırlar. Din satmaz, dini hiçbir geçici menfaate alet etmez ve kendilerine biat edilmesini talep etmezler. Olsa olsa tek davetleri Kuran’a olur.

Hatta bazı ilim sahipleri (bilim adamları) Müslüman bile olmayabilirler. Ancak uğraştıkları bilimsel çalışmalar nedeniyle bilmeden de olsa Kuran’ın anlattığı gerçekleri anlatırlar. Balarısını anlatan belgesellere, böcekleri, sivrisineği veya karıncaları konu edinen zooloji kitaplarına, insan beyninin ve vücudunun bilimsel gerçeklerini deneyleyerek anlatan makalelere bakarsak bunu görürüz. Bitkisel yaşamı, kimyayı, antropolojiyi, arkeolojiyi, uzay bilimlerini ve sair ispatlanmış bilimsel gerçekleri gösteren bilim adamları ister Kuran’ı okumuş olsun ister olmasın bize Allah’ın mucizevi ayetlerini bir bir ispatlarlar. Ancak değil 70 bin selavat 7 milyon Ayetel Kürsi okusalar bile bu gerçekleri fark edemeyenler olacaktır ve onlar inandıklarını söyledikleri kitaba bu şekliyle asla kalb-i mutmain şekilde iman etmiş olmayacaklardır. Allah dilemedikçe ve kendileri okuyup, işitip anlamaya çalışan birer mümin olmadıkça Kuran’daki mucizeleri göremeyeceklerdir.

Zühruf suresi, inkârcıların tavırlarının neler olduğunu ve doğru yolun da ne olduğunu net ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyuyor. Buna rağmen insanların Kuran’ı kendilerinin anlayamayacağında ayak diremesi esasında kendilerini Kuran’daki korkutmaların hedefine oturtmaktan başka işe yaramıyor. Yukarıda açıklamaya çalıştığım zor anlaşılır ayetlerin yanında Kuran’da o kadar açık ve anlaşılır ayetler vardır ki anlayamamak anlamaktan daha zordur. İşte Zühruf suresi bu kolay anlaşılır ayetlerle devam ediyor.

43-Zühruf 26, 27 Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: ‘Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım. O beni yaratan başka. O beni doğru yola iletecektir.

43-Zühruf 28 O, bu sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.

 

Burada elbette her birimizin görmediği çok daha derin manalar vardır. Ve bu manalar Kuran’ı her okuduğumuzda birer birer idrakımıza ulaşır. Ancak bu ayetler kitabın esası kapsamında açıktır, apaçıktır. Burada olan ana mesajlar gördüğünüz gibi bellidir. Bunları anlayabilmek için hadis külliyatı bitirmenize, Gazali’yi devirmenize, risale külliyatları yutmanıza ihtiyaç yoktur. Hatta gerek yok de yoktur. Hatta ve hatta yanıltıcıdır. İbrahim peygamber bu ayetlerde imana gelmeyen babasına ve diğer benzerlerine açıkça tevhidi anlatmıyor mu? Açıkça Allah’tan başka hiç kimsenin doğru yola iletmeye kadir olmadığını açıklamıyor mu? Açıkça Allah’ın yanında Allah’a ulaştırdığı iddia edilen başka her kimseyi O’nun adına reddetmiyor mu? Ve açıkça bu gerçeği tevhid dininin esas unsuru olarak gelecek nesillere bırakmıyor mu? Sadece bunları okuyup, işitip, akılla anlayabilmek için ilkokulu bitirmeye ve hatta okuma yazma bilmeye bile gerek var mı?

43-Zühruf 29, 30 Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve atalarına imkân tanıdım. Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: “Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!”

 

Bugünkü izdüşümünde görüyoruz ki Allah biz insanları öylesine iyi biliyor ki şu ayetlerde söyledikleri benzer hallerle bir bir gerçekleşiyor. Eski kavimler nasıl ki peygamberlerini, elçilerini ve onlarla birlikte indirilen açık mucizeleri büyü, sihir, eskilerinin hikâyeleri ve sair gerekçelerle reddettiler, bugünküler de Kuran’ın elçiliğini türlü mucizelere rağmen kabul etmek istemiyorlar. Kendini Müslüman olarak addetmeyenlerin sabit fikirli ve ahmakça bakışlarını anlamak bir noktaya kadar mümkün ama kendilerini Müslüman ve Kuran ehli olarak tanımlayanların bu mucizeleri görmeme gayreti anlaşılırlık ve açıklanabilirlikten çok uzak. Siz Kuran’daki balarısını, karıncayı anlatırsınız, uzay bilimleri veya yeryüzü bilimleriyle ilgili gerçekleri, Kuran matematiksel harikasını bir bir ortaya döker ve Kuran’ın bunlarla ne kadar uyumlu olduğunu gösterme çabasına girersiniz. Bazen hoşlarına da gider ama açıp da bu mucizeyi Kuran’dan kendileri görme ihtiyacını hissetmezler. Taklidi orada da devreye sokar ve siz Kuran’ı bu yolla övdüğünüz için sevinmekle yetinirler. Hep başkaları anlatsın da öğrensinler isterler. Sonra öğretimin doğal seyri sonucu (eğitimdeki yaparak öğrenme eksikliği) bizzat şahit olamadıklarından, duyduklarının birçoğunu da unutup cenneti sadece namaz kılarak ve ezber zikirlerle kazanacaklarını ZANnetmeye devam ederler. Eğitim bilimlerinin ezberi ne kadar reddettiği ise akıllarda zaten sadece dünyevi bir bilim olarak kalır.

43-Zühruf 31 Ve dediler ki: “Bu Kur’an iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?”

 

Bir de böyleleri vardır. Sen kimsin ki onlara Allah’ın dinini anlatıyorsun!!! Bütün bunları bilse bilse büyükler (!) bilir! Eğer hidayet söz konusu ise bilinen hidayet örnekleri senin gibi değildir! Muhatap olduklarının kendileri tam hidayete ulaşmamış bile olsalar, onlar Allah’ın hidayeti kime verebileceğini çok iyi bilmektedirler!!!

43-Zühruf 32 Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık; birbirlerine iş gördürebilmeleri için onları birbirlerine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha iyidir.

 

Demek ki kimin kime hangi hususta üstün olduğuna dair paylaştırma da Allah’ındır. O halde bilmeden bu reddediş niye? Allah’ın vereceği hidayete ulaşacak insanlar illa ki zengin, sözü geçen, lafı dinlenen, masallarından hoşlanılan, giyim kuşamı ve kılığı beklenen gibi mi olacak! Parasız Müslümanlığın bile yaşanmadığını ileri sürenlere elbette bunu anlatmak oldukça zor. Çünkü onlara göre ellerinin altındaki zenginlik Allah’ın iyi kulları olduğu için onlara verilmiştir!!!

43-Zühruf 33, 34, 35 Tüm insanlar (inkârcılıkta) bir tek toplum olacak olmasaydı, Rahman’ı inkâr edenlerin evini gümüş tavanlar ve binip çıkacakları merdivenlerle donatırdık. Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divanlar. Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.

 

Demek ki mal varlığındaki zenginlik öyle o kadar da özenilecek bir şey değilmiş. Hatta zenginliğin genellikle insanları inkârda tek bir toplum haline getirmesi gibi ciddi bir tehlikesi varmış. En büyük zenginlik demek ki takvada imiş. Elbette bütün mal sahipleri değil; Allah’ın hatırlatıcısından (Kuran’dan/Zikir’den) yüz çevirmeyenler ve nasibini alanlar o malların sadece kendilerine ait olmadığını da bilir ve ona göre hareket ederler.

43-Zühruf 36, 37, 38 Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur. Nitekim onları yoldan çıkarırlar. Buna rağmen onlar doğru yolda olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman: “Ah! Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı; sen ne kötü arkadaşmışsın!” der.

 

İşte Allah apaçık bir biçimde söylüyor: Kim Allah’ın hatırlatıcı sözlerinden (Kuran’dan) yüz çevirirse Allah onu doğru yola iletmiyor. Yanlış yolda oldukları halde kendilerinin doğru yolda olduklarını ZANnediyorlar. Allah bize daha ne söylesin de anlayalım! Yarın o gün geldiğinde bizi yoldan çıkaranlarla çatışacak ve suçu onlara yükleyecek olmamız bizi kurtarır mı? Ben iyi niyetliydim ve kalbim temizdi demek bize bir fayda sağlar mı?

43-Zühruf 39 “Böyle söylemek bu gün size hiç de fayda vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azapta müştereksiniz.”

 

Sabit fikirleri ve inkârcılıklarıyla (açıkça) Allah’ı, meleklerini, elçilerini, ahiret hayatını ve Kuran’ı veya bunların bir kısmını reddedenlerle birlikte bilmeden (davranışlarıyla, mecazen) bu reddedişleri yapan (mecazen) sağır ve (mecazen) körler arasında acaba ne kadar fark olacak? Bu tip kişiler herhangi bir cezalandırmaya uğramayacaklar mı?

43-Zühruf 40, 41, 42 Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin? Seni alıp götürsek de biz onları cezalandıracağız. Yahut, onlara söz verdiğimizi sana gösteririz; bizim onlara gücümüz yeter.

 

Bu ayetlerle, Allah hidayet nasip etmedikten sonra hiç kimseyi ikna edemeyeceğimiz yönünde bir kez daha hatırlatılıyoruz. Zühruf suresinin bu apaçık anlatımından sonra Kuran dosdoğru yolun ne olduğunu da eksik bırakmıyor…

43-Zühruf 43, 44 Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Ve muhakkak ki o (Kur’an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız.

 

Başta da söylediğimiz gibi bizden istenen, Kuran yolu… Yaratılışa uygun hareket… Sarılacağımız şey, vahyedilenler… Dosdoğru yol bu… Şeref bu… İleride ondan sorumlu tutulacağız… Kuran’da bu yazıyor… Başka söze gerek var mı? Hayvanlar bile onlara vahyedilen kolaylaştırılmış yollarda ilerlerken…

16-Nahl 68, 69 Rabbin bal arısına VAHYETTİ: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece RABBİNİN SANA KOLAYLAŞTIRDIĞI YOLLARDA YÜRÜ-UÇUVER. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.

54-Kamer 17-22-32-40 “Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye KUR’AN’ın ANLAŞILMASINI KOLAYLAŞTIRDIK. Haydi var mı düşünen ve ibret alan?”

 

Zühruf suresi devam edecek…

Not: Balarısı dahil Kuran Mucizelerinden Örnekler için Kur’an: Hiç Tükenmeyen Mucize |Kuran Araştırmaları Grubu kitabını inceleyebilirsiniz.

kalemzade.net

twitter.com:@kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Leave a reply

Name (required)

Website