Vahiyle Edilen Alay!

Zühruf Suresinden İzdüşümleri | 2.Bölüm

Zühruf suresinin devam eden ayetlerinde gelmiş geçmiş inkârcıların Allah’ın vahiylerine nasıl baktığına ilişkin işaretler verilirken o vahiylere sarılan müminlere de nasıl davranmaları gerektiğine dair öğütler geliyor. Yüce ve hikmetli Kuran öyle bir rehber ki, ona nasıl yaklaşırsanız aynı manasal davranışa maruz kalıyorsunuz. Eğer kitaba art niyetle yaklaşacak olursanız kitap sizin için ya anlaşılmaz oluyor ya da sizi bir virüs gibi dışarı iterek onu reddetmeye sizi götürüyor. Yok eğer kitaba ders almak niyetiyle yaklaşırsanız o da size ders veriyor, nefsinizin size dayattığı düğümleri birer birer çözdürüp, sıkıştığınız trafikten kurtarıp sizi otobana çıkarıyor. Yine de ola ki anlarlar diye Kuran’ı okumaya ve anlamaya herkesi teşvik etmekten geri durmamalıyız. Tebliğden, okumaya teşvikten vazgeçemeyiz. Ondan sonrasını Kuran zaten kendisi halledecektir.

43-Zühruf
5 Haddi aşan bir toplumsunuz diye mesajı size iletmekten vaz mı geçelim?

Kuran, alelade bir kitap olarak okunamayacak kadar farklı. Bir roman ya da tarih kitabı gibi değil. Neresinden başlarsanız başlayın sizi kabul edip, sizi size anlatan ve yola sokan bir kitap. Ama kitaba, kitapta olmayan ya da kitabın onaylamadığı rivayetlerle ve zanlarla yaklaşırsanız sizi sıkışık bir trafiğe sokuyor. Ondan sonra çıkın çıkabilirseniz! Hele hele kitaba ve ona inananlara alay etmek kastıyla yaklaşırsanız emin olun ki o kitap sizinle alay etmeye başlıyor ve bunu fark ettiğinizde işin işten geçmiş olma ihtimali epeyce yüksek. Bunun yanında Allah’a inancı olduğu halde bilerek ya da bilmeyerek Allah’ın vahyinden yüz çevirmeye alışmış bir kişiliğe sahipseniz, günbegün girdiğiniz ama fark edemediğiniz cahillik batağından ötürü Allah’a inanmayan ya da dini onaylamayanların gözünde bile alay edilecek, yobaz ve akılsız görülebilecek durumlara düşürüyor sizi. Çünkü aklını kullananların hepsi aklını hak yolda kullanmıyor ama bu gibilerin bir kısmı en azından dünyevi bilimlerde aklını kullandıkları için bunun mükâfatını elde ediyorlar.

Bu durumda yani akıl ve mantık yoluyla elde ettikleri bilgi birikimi ile bazı inançsızlar karşısında, kendine Müslüman diyen ama okumayan bir kişi bilgisizliğinden dolayı dalga geçilecek, alaya alınacak, küçümsenecek, cahil ve akıl yoksunu görülecek durumlara düşüyor. Bugün kendisini ateist, deist, nlp’ci, (neredeyse din haline getirilmiş) kişisel gelişimci ve sair sözde realistler olarak tanımlayan insanlardan bazıları dininiz ve kitabınız hakkında öyle sorularla ve ilk bakışta makul gerekçelerle karşınıza gelirler ki, eğer o güne kadar Kuran’ı hak ettiği biçimde ve kendi dilinizde okuyup anlamaya gayret etmemişseniz, yenilgiye uğramanız kaçınılmazdır.

O kişilere cevap verip verememeniz veya o kişiyi ikna edip etmemeniz değildir önemli olan… Önemli olan o soru ve sorunları kendi zihin ve bilginiz çerçevesinde cevaplayarak kendi kalbinizi ikna etmenizdir. Eğer sorgulayan bir Müslümansanız genellikle cevabı bulur veya ipuçlarını hatırlarsınız. Hatta o an cevap bulamasanız da er geç Kuran size onu yanıtlayacaktır. Tek ihtiyacınız, Kuran’ın sizi cevapsız bırakmayacak kadar hikmetli olduğunu bilerek ona yaklaşmanızdır. Yoksa siz de bir süre sonra unutmaya alışmış olmanızla sorulmuş o soruyu bile unutur ve var bile olmayan cevabi tezinizi iknasız bir kabulle, bilmeyen Müslüman olarak yaşamaya devam edersiniz… Ya da karşı iknaya yenilerek Allah korusun siz de bir zaman sonra ayetlerle alay edenlerden biri olursunuz. Ne ilksinizdir ne de sonuncu olma ihtimaliniz düşüktür.

Siz geçerli tezinizi Kuran’la bulup göstermenize rağmen halen sizinle ve ayetlerle alay edilebilir de. Ancak artık alay edenlerin tezi itiraf edemeseler de kendi kalplerinde yıkılmıştır. Geriye kuru bir kibri üstünlük veya çokluk güveninden dolayı bir aidiyet duygusu kalmıştır. Halen alay etmelerinin sebebi artık bilgi ve akıl değil, sayısal üstünlük gibi gerçekte alay edilecek şeylerin ta kendilerinde oluşudur. Zaten önemli olan kendi kalbinizin mutmain oluşudur, inanmayanların değil. Bu insanlık tarihince defalarca olmuştur ve halen Kuran’a inananların ve güvenenlerin başına geldiği gibi olmaya da devam etmektedir. Peygamberlerle de alay edilmiştir.

43-Zühruf
6,7,8 Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik. Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı. Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olanları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.

Peki geçmişte Allah’ın vahiyleriyle alay edenlerin hepsi Allah’a veya onun yol kıldığı dine inanmayanlar mıydı? Alay etme acaba hep bilerek mi yapılır? Bilmeden de Allah’ın vahiyleriyle, ayetleriyle, kitabıyla alay edilebilir mi?

43-Zühruf
9 Yemin olsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!”

O halde ortada bir akıl tutulması var demektir. Bir insan Allah’ın Aziz ve Âlim oluşunu kabul ettikten sonra nasıl olur da başka azizlere ve başka âlimlere ve onların hükümlerine Allah’a ve Allah’ın hükümlerine verdiğinden daha fazla değer biçer! İşte Müslüman’ım diyenin Kuran’la alay etmesi bu değil midir? En doğru sözlüsü bile olsa insanları bir vesile olmanın ötesine koyup da hüküm sahibi görmeye başlayan bir Müslüman bilmeden de olsa Allah’la alay etmiş olmuyor mu?

43-Zühruf
10 O ki, yeryüzünü oturmanıza elverişli kıldı ve doğru gitmeniz için sizin için orada yollar açtı.

Elbette dünya da bir Venüs gibi yanardağlar gezegeni, bir Neptün gibi buzlar memleketi, bir Jüpiter gibi gaz bulutu, bir yıldız gibi ateş fırını olabilirdi. Bütün bunlar olmasa da her yer dağlık olabilirdi, her yer deniz olabilirdi, her yer çöl olabilirdi. Nefes alacak iki atomluk oksijen, içecek bir damla suyu oluşturacak moleküller, yürüyecek iki ayak, görecek bir çift göz, eti yenecek bir keçi, buğdayı öğütülecek iki başak tanesi bile olmayabilirdi. Tüm bu düzen insanın yaşaması için elzem bir düzenken ve en küçük bir bozulmada hayat için gerekli şartlar ortadan kalkabilecekken… Hiç aksamadan yörüngelerinde yürüyen gökcisimlerinin hareketlerinin hassasiyeti bir tesadüfün eseri olamayacak kadar istatistiksel ve matematiksel olarak ispatlanmışken… Ve de tüm bunlara ait bilimsel ulaşmışlıkların hiçbir zerresi Kuran’la çelişmezken… Onu açıp anlamak için okumak yerine, türlü musiki makamlarıyla ezbere okuma yarışmalarını yapmak büyük ve gafil bir şekilde Kuran’la alay ediş değil midir?

43-Zühruf
11 O ki gökten bir ölçüye göre su indirdi de onunla ölü bir ülkeyi dirilttik. İşte böyle çıkarılırsınız.

Her şey ölçülü… İnen su gibi… Baharda canlanan toprak… Sayılar… Miktarlar… En küçük bir değişiklik dünyayı yaşanamaz hale getirmez mi? Yuvasından çıkan karınca miktarı… Uçuşan sineklerin sayısı… Tavuğun yumurtlayacağı yumurtanın sayısı… Uzayan tırnak… Dökülen saç… Isınan hava… Soğuyan hava… Ozon tabakası… Ölenler… Kalanlar… Yarasalar… Hamam böcekleri… Kaktüsler… Dikenler… Köpek balıkları… Denizanaları… Yosunlar… Çekirgeler… ler… ler… lar… lar… En küçük bir değişim doğadaki dengeyi öyle bir sarsıyor ki! Ve bunun cüzi miktarını bilim bile bize ikaz edip duruyor. Buna rağmen o indirilmiş ve akmakta olan tertemiz suyu kimyasal atıklarla kirletmek Kuran’ın bu uyarısıyla alay etmek değil mi?

43-Zühruf
12 Ve O ki bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve yumuşak hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı.

Erkek, dişi… Uzun, kısa… Güzel, çirkin… Günah, sevap… Cennet, cehennem… Elektron, pozitron… Madde, antimadde… Simetri… vs. vs. Tüm bunları fark ettikten sonra Allah’ın dininin bilimle ters düştüğünü iddia etmek ya da bilimi Allah’ın dinine rakip görmek, matbaayı yasaklamak, kütüphaneleri yakmak, kitapları ve fikirleri hapsetmek, bilim adamını aforoz etmek Allah’ın ayetleriyle dalga geçmek değil mi?

Suyun kaldırma kuvveti ve atmosfer basıncı ilişkisini hiç düşünmeden Arşimed’i gavur sayıp Nuh’un gemisine tapmak, deve sidiğini sünnet sayıp tavşan etini haram kılmak Allah’ın sünnetiyle dalga geçmek değil mi? Dersi anlamadan deveyi kutsal görüp, dersi anlamadan eşeği aşağılık görmek ne gafillik ki; yüzme bilmedikleri için eşekler suyun en sığ yerinden geçmeyi öğrenmeseler, yüzme bilen develer yükleri nedeniyle derelerde, nehirlerde boğulurdu. Yaratılanı olduğundan fazla kutsallaştırıp Yaratan’ın sanatını hiçe saymak Allah’ın lütfuyla alay etmek değil mi?

43-Zühruf
13,14 Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: “Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık.” “Ve biz, sonunda Rabbimize döneceğiz.”

O binekler sadece develer mi? Sadece eşekler ve katırlar mı? Ya gemiler! Ya trenler! Ya uçaklar! Ya altımızdaki otomobiller! Kuran’ı okuduğumuzda bize bir şeyler anlatır. Bazen anlayıp geçeriz, bazen anlamadığımızın farkına varmadan geçeriz. Ama bir de şu var ki Kuran’ı anlamak da yetmiyor bazen. Hedef onu hayata tatbik etmek olmalı. Bazen hükmü açık ayet, bazen kapalı. Bazen muhkem, bazen mecaz. Müminler müminlerin dostlarıdır ki bazen birinin gözden kaçırdığını diğeri hatırlatır. İşte şu yukarıdaki ayetler açıkça emretmiyor mu bize ki… “O günkü hayvan binekler gibi bugünkü bineklerinize, taksilerinize, otobüslerinize, uçaklarınıza ve kendi otomobillerinize binerken de mealen deyin ki: Şu aracımı bana lütfeden Allah’ın adı ve gücü ne kadar yücedir. O lütfetmeseydi benim hayatımı kolaylaştırıcı böyle bir aracım olamazdı. O lütfetmesiydi gözüm görmezdi de süremezdim, O lütfetmeseydi iki ayağım olmaz, iki elim olmaz da yoluma gidemezdim. O’na tevekkülle çıktım yoluma. Yine de başıma bir kaza gelirse dönüşümüz Rabbimizedir.”

Anlamak yetiyormuş gibi “anladım” derken ayeti, emrini hiçe saymak da o ayetle alay edenlere ortak olmak değil mi? Ki hiç okumamak ne kadar gerilerde kaldı farkında mısınız? O halde bugünkü izdüşümünde, arabalarımıza ve diğer araçlarımıza binerken sadece ezbere bir besmeleyi değil, şu yukarıdaki ayetleri de hatırlamak gerekmiyor mu? Bilerek, anlayarak, şükrederek, isteyerek, güvenerek, tevekkül ederek yola çıkmamız gerekmiyor mu? Ben bunu kendim çalışarak hak ettim aldım, der gibi yola çıkmak Allah’ın şu ayetinin de hedefine oturmak değil mi?

43-Zühruf
15 … Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.

 


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website