“Başörtüsü Meselesi”
Yıllardır özellikle ülkemizde ve bir kısım İslam coğrafyası ülkelerinde, dini, örtünme bahsi ile açıklamaya veya yaralamaya çalışan Müslim ve gayri Müslim anlayışların acımasız tavırlarını hep gördük, halen de görüyoruz. İran’daki veya Afganistan’daki kadınların sokakta dolaşmalarının bile belli kıyafet şartlarına bağlanması gibi olmasa da, ülkemizde de başörtüsü toplumsal ve siyasi bir sorun olarak uzun süredir kaşındı durdu. Genelde konuşmaktan uzak durduğum ve başını “başörtüsü meselesi”nin çektiği bu kıyafet konusunda (katılırsınız katılmazsınız) fikirlerimi açıklamak, birkaç kelam etmek istiyorum. Hadi din karşıtı anlayışı bir kenara bırakalım, kendini Müslüman olarak tanımlayanlar bile her konuda olduğu gibi başörtüsü ve kıyafet konusunda da maalesef fırka fırka, bölük pörçük olmuş durumdalar. Ve ne yazık ki başörtüsü konusu her kesim tarafından kendi lehine görüşlerini destekleyen bir silah gibi kullanılıyor. Oysa Müslümana düşen bu kadar basit konularda bile taraf olmak değil, kendisini hizipçilere kullandırmayarak bütünleştirmek olmalıdır.
Allah’ın Kuran’da insanlara, her konuda mutedil ve ölçülü olmalarını öğütlediği gibi kılık kıyafet konusunda da aynı şekilde ölçülü olmayı tavsiye ettiğini hepimiz biliyoruz. Evet, Kuran’da kadınlar başörtüsü kullanacak diye bir kayıt yoktur. Birileri aksini iddia etse de benim gördüğüm kadarıyla dinen başörtüsü kullanmak bir gereklilik değildir. Ama başörtüsü kullanmak dinen yasak da değildir. Ben Nur suresinin şu ayetinden bunun varlığını hissediyorum diyene de illa ki karşı çıkılması gerekmiyor. Başörtüsü kullanmak Kuran’a aykırı da değildir. Başörtüsü kullanmak günah da değildir. Başörtüsü kullanmak sapmak da değildir. Başörtüsü kullanmak şirk de değildir… Katılaşmış hurafeleri ve şirk kusan büyük meseleleri bir tarafa bırakıp dinini hurafelerden temizlemeye çalışan bir mümin tutup başörtüsü ile mücadeleye kalkarsa bu durumda dini olmayan bir konuyu dini bir boyuta taşımış ve dinde bölünmeye destek vermiş olur. Hatta başörtüsünü kullanarak rant ve/veya makam peşinde koşanların eline de fırsat ve koz vermiş olur.
Bu konuyu Kuran’da geçen başka bir konuyla açıklamaya çalışayım. Çok eşlilik meselesi. Allah’ın bize öğrettiği gibi yaşayalım, O’nun ahlakıyla ahlaklanalım diyoruz ya! İşte oradan yola çıkıyorum. Kuran’ı okuyanlar iyi bilirler ki Kuran’da bize çok eşlilik tavsiye edilmez. Tek eşliliğe bir yöneltme vardır ve Kuran’ın indiği dönemdeki erkek egemen toplum yapısının kültürünü göz önüne alan Allah çok eşliliği yasaklamamıştır da. Şayet yasaklasaydı o dönemde, yani daha Kuran’ın henüz indiği dönemde birçok erkek eşlerini boşamak, birçok kadın da Müslüman olmak için dul kalmak, çocuklar ise yetim veya öksüz kalmak zorunda kalırdı. Bu durumda insanlar Müslüman olmak ve Kuran’a uymakta tereddüt edecek, peygamberimiz ve dolayısıyla Kuran için açık bir yenilgiye yol açılacaktı. Böyle bir zulmü reva görmeyen Allah, çokeşliliği yasaklamak yerine sınırlamaya ve tek eşliliğe yöneltmeye gitmiştir. Kölelik bahsinde de, savaşın farz oluşu bahsinde de benzer bir durum söz konusudur. Allah elbette köleliğe de, savaşa da karşıdır. Kuran’da köleleri özgürlüğe yöneltme ve peyderpey köleliğin kaldırılmasına ciddi bir sevk görülürken, savaşların da şartlara bağlanarak farz kılınması söz konusudur. Ne bugünden itibaren kölelik kaldırılmıştır denerek daha önceki köleler sahipsiz, aç ve açıkta bırakılmıştır, ne de sizi savaştan men ettim denilerek Müslümanların boynu kâfirlerin kılıcına eğdirilmiştir.
Gelelim bugüne ve başörtüsü meselesine. Ben konuya benzer bir perspektiften bakıyorum. Kıyafet konusundaki asıl problem aşırılıklar ve bu aşırılıkların diğer insanlara da dayatılmasıdır. Kuran’ın kılık kıyafet mesajının iletilmesi gerektiği kesimler her iki uçta aşırıya kaçarak giyinen ve/veya soyunanlardır. Ve o da sadece mesaj olarak kalmalıdır. Başörtüsü ise bir aşırılık değildir. Bu konuya, kendisine Kuran’ı rehber edinmişlerden bile hatalı yaklaşanlar olabildiğini görüyorum. Bugün kadınlar başörtüsü kullanıyor diye onları cemaatçilikle, bölücülükle, cahillikle, gericilikle veya kıyafetleriyle yargılamaya kalkanlar büyük hata ediyorlar ve çeşitli mihraklarca daha çok kullanılmalarına yol açıyorlar. Bugüne kadar başörtüsünü sadece kültürel değil aynı zamanda Allah’ın da emri olarak bilen ve samimiyetle onunla örtünenler var. Eğer bu samimi kadınlar, Kuran’a hak ettiği biçimde yönelecekse de, karşılarına çıkan bu açıkça yanlış ve dayatıcı tavrın, aklını kullandığını iddia edenlerden bile geliyor olması, onların manasal Kuran’dan uzaklaşmalarına veya ona geleneksel ve mağdur olunmuşluk psikolojisiyle bakmalarına sebep olabilir. Herkes kendisine “ya yanılıyorsam” sorusunu daima sormalı ve her seferinde biraz daha arınarak kendini güncellemelidir. Başörtüsünü öcü gibi gösterenler hiç boşuna kaş yapmaya uğraşmasınlar, boşu boşuna göz çıkartmış olurlar. Sadece bir yönde değil konuya her iki yönde bakanlar için de bu durum geçerlidir.
Başörtüsü Kuran’da zahiri bir dini mesele değildir. Din meselesi olan tek Yaratıcıya yöneliştir. Tevhiddir. Ayıplanacak olan şey, aklını kullanmayarak hurafelere uyup Kuran’dan ve Allah’ın birliğinden kopuş olmalıdır. Bu da örtülü saçla değil örtülü kalplerle ilgili bir konudur. Kıyafet kültür meselesidir. İsteyen başörtüsü kullanır, isteyen kullanmaz. İkisi de Kuran’a yaklaşmaya veya uzaklaşmaya sebep değildir. İsteyen oje sürer, isteyen kına. Allah bile yasaklamamışken kime ne!
Allah’ın bize ilettiği giyinme öğütleri bilinip tanınmayla ilgilidir ve kötü kadın/kötü erkek olarak görünmeme ve kalplerinde hastalık olanlara karşı korunma meselesidir. Allah ölçülü giyinmeyi insanevladına emretmişken, yanlış olan bu ölçüyü kaçırıyor olmaktır. Ve bu tek yönlü de değildir. Nasıl ki çarşafa peçeye bürünmek gereksiz bir abartıysa (ki bu yönde bile lehte ya da aleyhte bir dayatma yapılamaz) tam tersi şekilde normal olarak görünen yerleri müstesna, vücudun cinsel anlamda dikkat çekecek bölgelerini daha fazla gösterme hevesiyle açıp saçmak da abartıdır. Erkeklerde de böyledir. Sokakta cübbeyle sarıkla dolaşmak bir abartıdır. Kemere kadar göğüs sergileyip kasık göstererek gezmek de ters yönde bir abartıdır.
Ne kadar tedbirli kıyafet giyip giymeyeceğini, vücudunun neresini kapatması gerektiğini kimse söylemese de herkes kendisi çok da iyi, gayet de iyi bilir. Bunun için ayrıca şuranı buranı kapatacaksın ya da açacaksın denemez. Allah’ın Kuran’da değindiği sınırlar, onu hak ettiği biçimde okuyan için algılanabilirdir. Bunun ötesi her insanın kendi Kuran algısı, kendi vücut yapısı, kendi hayat tarzı ve yaşadığı toplumla ilintilidir. Örneğin kutuplarda yaşayan insan sıkı giyinmeli, tarlada harman savuran insan sıcaktan etkilenmemek için rahat ve hafif giyinmelidir. Tarlada tütün kıran kadınla, okulda yabancı dil öğreten kadın, konfeksiyon mağazasında tezgahtarlık yapan genç kızla, sahilde dondurma satan genç kız, sıcak topraklarda arkeolojiyle uğraşan bir kadınla, şehirde kütüphane müdürlüğü yapan kadın doğal olarak farklı giyinir.
Pek de kalmadı ama herkesin başörtülü olduğu bir Anadolu köyünü düşünün. Böyle bir yerde normal şartlarda başörtüsünü kullanmayan bir kadının, başının üzerine bir örtü atarak insanlardan farklı görünmeyip dikkat çekmemesi de güzeldir, gençlerin elele dolaştığı bir eğlence merkezinde üzerindeki uzun pardösüyü çıkarıp eline almak ve o gençlere somurtmak yerine anlayışlı bir tebessüm göstererek gezinmek de dikkat çekmemek ve sempati sağlamak üzere güzeldir. Bu aklı kullanmayla ilgilidir. Ve her iki üç beş kesmin birbirine saygılı ve barışsever olduğunun işaretidir. Bu anlayışla farklı kesimler birbirine ısınır, hizipleşmez, uzaklaşmaz.
Dolayısıyla ben başörtüsünü ve başörtüsüzlüğü bu abartılar gibi değil, mutedillik sınırları içerisinde ve bu topraklardaki kültürün bir parçası olarak görüyorum. Bir kadının başörtüsü kullanmıyor diye “ben açığım” demesine de, başörtüsü kullanan bir kadının “ben kapalıyım” demesine de karşıyım. İkisi de mutedil ve Kuran sınırları içerisindedir. Hiçbirini hiç kimse ne kötü kadına benzemeyle ne de mürteci olmayla kınayamaz. Ne biri öbürüne günahkâr ne de öbürü diğerine gerici diyebilir.
Erkek de kadın da kendi gözünü haramdan sakınmakla emredilmiştir. Git karşındakini giyindir ya da soyundur diye bir emir yoktur. Örtü konusunda kimsenin kimseye bir yaptırımı da söz konusu değildir. Herkes kendisinden sorumludur. Bir arada yaşamak zorunda olan insanlar olarak kılık kıyafeti bir sorun olmaktan çıkartmamız gerekir. Üstelik etrafımızda sadece Müslümanlar veya bu kültürden veya bu milliyetten olanlar da yaşamıyor. Her kesimden her türlü giyinen insan var. Toplum olarak bunu, bir arada kavgasızca yaşayabilmeyi başarmak durumundayız. Dinin asıl emri budur. Basit meselelerden bile bölünüp kavga etmek değil, barış içinde yaşamaktır. Dinimiz selam dini, barış dinidir.
Eğer örtüsünden dolayı birisine zulmediliyorsa onun da yanında durmalı, birinin kimseyi ilgilendirmeyen hayat tarzına müdahale ediliyorsa onun da yanında olmalıyız. Uzun yıllar başörtüsü kullanmış bir kadının istemediği halde başörtüsünü çıkarmak zorunda bırakılmasının getirdiği depresyonu hiç başörtüsü kullanmamış bir başka kadının veya bunu mesele etmemiş bir toplumda yaşamış bir erkeğin anlaması mümkün değildir. Büyük bir suç işlemiş gibi herkesin bulunabildiği bir ortamdan ikaz edilerek çıkartılan başörtülü bir kadının veya işini kaybetmemek için eşinin başörtüsünü çıkartmak zorunda kalan bir erkeğin içine düştüğü hissiyatı anlayabilmek için ne kadar empati yapsanız yetmez. Yaşamadıktan sonra aynısıyla anlayamazsınız. İnananlar birçok günah işlerler. Gerektiğinde de Allah’tan af dilerler. Başörtüsü engellenmiş olmanın esasen günahla veya günaha itilmekle değil, zulme karşı çaresizlikten dolayı, derin bir acı çekmekle çok daha fazla bir ilgisi vardır. Ve bu zülme maruz kalanların bulundukları hal ile Allah’a yönelmeleri ve bunu dini bir eziyet olarak görmeleri kadar doğru olan bir tavır yoktur. Bir insanın çorabını zorla çıkarttırmaya kalktığınızda o çorap bile sahibi için dini bir anlam kazanır ve haklı bir anlamlandırmadır da. O dakikadan sonra Kuran’da olmasa bile o örtü sahibi için Allah’a yönelten imani bir mesele haline gelmiştir. Çünkü konu zulümdür ve zulme karşı Allah’a yönelmekten daha doğru ne olabilir!
Aynı şekilde başı açık bir kadının, dini bütün görülen bir ortamda ya da toplumda Allah’ın emirlerine aykırı hareket ediyormuşçasına bir tavra maruz kalması da acımasızcadır. Bir kadına mahalle, çevre veya sosyal ortam baskısıyla başını örtmesi gerektiği dayatıldığında emin olun ki o kadın Allah’a çevresindekilerden çok daha yakındır. Din adına bir kumaşın eksikliği yüzünden dinsizmiş gibi kaş göz edilen ve burun kıvrılan ve böylece yalnızlaştırılan kadının içine gönderilen utanç duygusu, hapsolunmuşluğa direnesi özgürlük duygusu ve sessizlik, çevresindekilerin sözde takvasından çok daha büyük bir erdemliliktir. Din, sadece bir kumaş örtünün etrafına hapsedilecek kadar basit değildir. Bu yanlıştan her kesimin bir an önce dönmesi ve bu konudaki birikmiş ve hangi tarafta olursa olsun politik görüşleriyle bulanıklaşmış fikirlerini gözden geçirmesi gerekir. Başörtüsü takanda ya da başörtüsü takmayanda değil, başörtüsüne takan da sorun vardır.
Bunun yanında insanlar nereye hangi kıyafetle gideceğini de aklını kullanıp düşünmeli, sosyal ortamlara ait teamülleri de zorlamamalıdır. Sokakta bikini ile dolaşan da aykırı görülür, sosyete plajında çarşaf ile gezen de. Zararı zaten kendinedir. Mesele dikkat çekip rahatsız edilmemekse, farklı olan kişi ister ölçülü olmanın üzerinde kapalı kıyafetli, ister ölçülü olmanın altında açık kıyafetli olsun kalbi hastalıklılar tarafından rahatsız edilir. Bu da nefsine, heva ve hevesine düşkün, nankör insanevladının açık bir gerçeğidir. Ne tarafta olursa olsun! Zalim her yerde, her kesimde, her inançta ya da inançsızlıkta yine zalimdir, yine zalimdir.
Başörtülü ya da başörtüsüz… Biri benim kardeşimken diğeri düşmanım değildir. Hepsi kardeşimizdir. Etek giyen de, pantolon giyen de öyle. Sahilde denize giren de, camide rükû eden de öyle. Bu bir şirk meselesi değildir. Bu bir çatışma, bölünme meselesi değildir. Tam aksine barış meselesidir. Sınanmamız meselesidir ki belki de bu yüzden Kuran’da teferruatı bile müteşabihtir. Ne başörtüsü sevmeyenler başörtülü kardeşlerini sevmemek ve bunu siyasi mesele yapmak zorundadır, ne de başörtüsü olanlar başörtülerini siyasete flama olarak hediye etmelidir! Başörtülü ve başörtüsüz kardeşlerimiz fırkalaşmak isteyenlerin inadına kıyam etmeli, topluma içten beraberliklerinin görüntülerini vermeye devam etmeli ve kıyafetlerine yönelik her türlü sorun üretildiğinde birbirlerine destek vermelidirler. Bu sorun artık, sorun olmaktan çıkartılmalıdır.
3-Al-i İmran 103 Allah’ın ipine topluca sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan nimetini anımsayın. Siz birbirinize düşmanlar idiniz de kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi ondan kurtardı. Yola gelesiniz diye Allah ayetlerini böyle açıklıyor.
kalemzade.net
twitter.com: @kalemzade