“Dini Yaşayanlar Genelde Gelir Seviyesi Düşük Kimseler O Halde Din Önemsizdir” Söylemine Dair

“Dini Yaşayanlar Genelde Gelir Seviyesi Düşük Kimseler O Halde Din Önemsizdir” Söylemine Dair

Özellikle ülkemizde Allah’ı ve ayetlerini gerektiği gibi takdir edememiş ve kendilerini ‘elit’ kişiler olarak değerlendiren bazı kimselerin inancının gereklerini yerine getirmeye çalışan kişileri, okumamış, gelir seviyesi düşük, görgüsüz ve cahil insanlar olarak değerlendirdikleri görülür. Günümüzde sayıları azalmış olsa da halen daha bu şekilde önyargılara sahip kişilerle karşılaşmak mümkündür. Söz konusu kişiler sırf bu gibi önyargıları sebebiyle Allah’a ve dine gereken önemi vermezler.

Okumuş ve kültürlü olmak dini gereklerin yerine getirilmesine engelmiş gibi bir algıya sahip olan bu kişilerin önemli bir kısmına sorsanız Allah’a inandıklarını ifade ederler. Ancak söz ve davranışlarına baktığınızda Allah’ı da, dini de gerektiği gibi kavrayamadıklarını anlarsınız. Bununla birlikte söz konusu kişilerin bir kısmının ‘elit’ ve modern insan olmanın ölçüsünü davetlerde iyi bir şampanya içmek ya da oldukça ‘cesur’ kıyafetler giymek gibi son derece basit bir takım davranışlara indirgediklerini görmeniz mümkündür. Hatta söz konusu kesimi oluşturan insanların bir kısmının, dini hassasiyetleri olan insanların kendilerini avutmak ya da bir umut kapısı bulmak için dine sarıldıklarına inandıklarını görmeniz de mümkündür.

İnsanın Yaratıcısına olan kulluğunu ifade etmek için O’na ibadet etmesinden daha tabiî bir şey olmamasına rağmen yapılan tüm ibadetler bu kişiler tarafından anlamsız ve gereksiz uğraşlar olarak görülür. Peki, insanın yapması gerekli olan nedir, diye sorsanız, alacağınız cevaplar üç aşağı beş yukarı benzer olacaktır. Kaliteli ve nezih bir yaşam, seçkin insanlardan oluşan kulüp ve organizasyonların üyesi olmak, iş dünyasında kalıcı bir yer edinmek ya da gazetelerin hafta sonu ekleri ile magazin dergilerinde boy göstermek! Yaşamı içinde Allah, din ve ibadethaneler ile olan tüm ilişkisi, kaybettiği bir yakını ya da dostuna vefa borcu dolayısıyla katıldığı bir cenaze töreni ile sınırlı olan bu insanların içine düştükleri gaflet ve şeytanın onlar için hazırladığı bahaneler, kişilerin boş ve anlamsız bir hayat sürmelerine sebep olmaktadır.

Bazı insanlar mesleklerini de çok abartır ve kendini olduğundan ya da olması gerekenden çok daha önemli bir konumda görürler. “Senin karşında kim var biliyor musun?” diye başlayan cümlelerle içinde bulundukları durumdan çok daha fazla değer verilmesini beklerler kendilerine. Ama kendilerine bekledikleri değerin az bir kısmını bile Allah’a ve dine göstermezler.

Kendini halk kalabalıklarından ayrı gören ve dolayısıyla onların yaptıkları ibadetleri kendine yakıştıramayan insanların kendilerini kandırmak için sayısız bahane bulmaları mümkündür.

Onlara, “İnsanların inandığı gibi siz de inanın” dendiğinde, “Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi mi inanalım?” derler. Haberiniz olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar. (Bakara Suresi 13)

Ancak farkında olmadıkları bir şey var ki, bu da kibirlenerek kendilerini üstün gördükleri şey alt sınıftan gördükleri halk değil Allah’tır. İbadetleri kendine yakıştıramayan biri Allah’a olan teslimiyetini kabullenmekten ya da fiili olarak ifade etmekten kaçınmaya çalışan biridir. Oysa Kur’an ayetleri bu konuda da uyarılarda bulunur insanlara:

Rabbiniz buyurmuştur ki: Dua edin bana, cevap vereyim size! Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir. (Mümin Suresi 60)

İnsan Rabbine karşı kendini bir şey sanır. Oysa çok anlamlı bir şekilde sorar Kur’an: “Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?” (Kıyamet Suresi 37) diye. Geçmişi bir damla su olan daha da geçmişi ise tabiri caiz ise portakalda vitamin olan insan, kendini bir şey sanarak bir anlamda kafa tutar Rabbine. Kur’an ayetleri açık bir şekilde uyarıda bulunur insanlara: “Allah’a karşı büyüklenmeyin” (Duhan Suresi 19) diye. Yine kimi insanlar Allah’a karşı büyüklenmelerinin yanında bir de Allah’a gönülden teslim olmuş ya da teslim olma gayreti içindeki insanları aşağılık görme sapkınlığına düşerler. Bu anlayış yeni değil aksine oldukça eskilere dayanan bir gafleti temsil eder aynı zamanda. Geçmiş toplumlarda örneğin Hz. Nuh’un kavminde de benzeri aşağılama ve yakıştırmaları görmek mümkündür. Hz. Nuh kavmine Allah’ın ayetlerini tebliğ eder ve elçilik vazifesinin görev ve şanı gereği onlardan hiçbir dünyevi beklenti içine girmez. Kavminin önde gelen ve azmış topluluğu ise Hz. Nuh’un tebliği üzerine Allah’a iman eden insanları basit görünümlü ve aşağı tabakadan olarak tanımlayarak imanı küçük görürler:

Dediler: “Biz sana inanır mıyız? Seni, o sıradan zavallılar izliyor.” (Şuara Suresi 111)

İnanan insanların bir kısmı da ne yazık ki kendilerini küçük görerek kibirlenen insanlara hak ettiklerinden fazla değer biçtikleri ya da imanın kıymetini tam anlamıyla kavrayamadıkları için zaman zaman aşağılık kompleksine kapılabilmekte ve aslında kendilerinin de onlar gibi olduklarını ispat etmek ya da onlar tarafından beğenilmek uğruna komik hallere düşebilmektedirler. Oysa inanan biri, Allah’a iman etmenin ve kurallarına gerektiği gibi riayet etmek için çalışmanın yeryüzündeki en onurlu şey olduğunun farkında olmalıdır. İnsanların üstünlüklerinin sahip oldukları dünyevi imkân ve konumda değil Allah’a olan yakınlıklarında olduğunu unutmamalıdır. Gerçek anlamda iman etmek, Allah’ın en büyük lütfuna sahip olmak demektir. Kur’an ayetleri gerçek üstünlüğün takvada yani sakınılması gereken şeylerden en iyi şekilde sakınarak iman etmekte olduğunu hatırlatır bizlere:

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Ali İmran Suresi 139)

Bu dünyadaki geçmişi bir su damlacığı, geleceği toprak olan insan neyine güvenip de kibirlenir? Yaşarken kibre girmek ölmeden kabre girmek gibidir. Kibirli insanların kendilerini bir şey sanan hallerini görüp de aldanmamak gerekir. O kendini bir şey sanıp durmadan övünen, yeryüzünde kasılıp kabararak yürüyen ve inananları küçük gören kibirlileri, bir de Hesap Günü görmek gerekir. Her kim sanıyorsa kendini eşsiz biri bilmeli; Allah’a yakınlığı kadardır insanın değeri.

Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Allah, kurula-kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez. (Lokman Suresi 18)

Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “Dini Konularda Kendini Kandırmanın 40 Yolu” adlı kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 2

Leave a reply

Name (required)

Website