Kur’an ve Şiddet-4

Kur’an da Savaş konusu

Kuran’ın belki de en çok suistimal edilen ayetleri savaş ile ilgili olanlardır.  Bu ayetleri Müslüman olmayanlar Kur’an’ın şiddet içeren bir kitap olduğu konusunda delil olarak kullanırken tarihte dini kullanarak bir takım siyasi kazanımlar elde etmek isteyen bazı Müslümanlar da yine bu ayetleri su istimal ederek pek çok savaş ve zulme kapı aralamışlardır.

Her halükarda savaş yok

Şayet Kur’andaki savaş anlayışı bazı klasik yorumcuların anladığı ya da iddia ettikleri gibi olsaydı o zaman Müslümanların kendi dışındakilerle sürekli savaş halinde olmaları ve onları zorla mümin etmeye çalışmaları gerekir ki bu durum adı “barış” kökünden gelen İslam dininde ve onun kitabı Kur’anda kendini bulan temel barış mesajı açısından oldukça zıt bir anlam ifade eder. Zira önceki yazılarda da gördük ki Kur’an’ın inançla ilgili en temel ve keskin referansı dinde zorlamanın olmamasıdır. Bu tavır, insanların münafık olmalarının da önüne geçen ve aklen olması gereken en münasib tavırdır. Allah insanları imtihana tabi tuttuğuna göre onların kendi iradeleri ile inanıp inanmamaları önem kazanır. Zira imtihanın amacı bir kimseyi özgür bırakarak onun tercihini neyden yana yapacağını görmek, bilmek, anlamaktır.  Eğer siz birini hem iki şey arasından birini tercih etmeye davet ediyor hem de birinci seçeneği seçmezsen seni öldürürüm deyip onları mevcut seçeneklerden birini seçmeye zorluyorsanız ve sonra da zorla yaptığı bu tercihinden dolayı onu cezalandırıyorsanız bu yaptığınızın ne mantıki ne akli ne de ahlaki olarak hiçbir tutar yanı kalmaz.

Kur’andaki savaş ayetleri bütünsel olarak ve kendi bağlamlarında ele alındığında görülecektir ki savaş ancak saldırıya uğranılmışsa, ya da zulüm görme/zulme uğrama durumu varsa veya hayat hakkınız elinizden alınacaksa/fitne ve terör ortamındaysanız bu durumu sonlandırmak için meşrudur. Fakat savaş durumunda bile adaletten, aşırıya kaçmaktan, intikam duygularıyla zulme yönelmekten kaçınmak esas olup yapılması gereken bir an önce barış ortamına geçebilmektir.

“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din(inizi terk etme) uğrunda savaşanları, sizi yurdunuzdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlara dost olursa işte zalimler onlardır.”
Mümtehine: 60/8-9.

Savaş ya saldırıya maruz kalındığında ya da zulmü engellemek/kendi hayat hakkını muhafaza adına yapılırsa meşru olur

Öncelikle Kur’an evrensel bir kitaptır. Savaş dünyanın bir gerçeğidir. Kendilerine saldırıldığında hayat haklarını muhafaza etmek için karşılık vermemiş hiçbir ülke, millet ya da topluluk yoktur. Bu durum bir üstünlük değil bir zafiyet ve yok olma sebebidir. Zira sizi öldürmek üzere size toptan savaş açan zalimler çoluğunuzu, çocuğunuzu eşinizi, ana- babanızı gözlerinizin önünde öldürüp türlü işkenceler ederken sizlerin onlara sadece bakmakla ya da öğüt vermekle yetinmeniz dünyanın hiçbir hukuk sisteminde de yer almayan gayr-i insani bir durumdur.

İşte Kur’andaki savaş ve savaşta öldürme ile ilgili ayetler bu bağlamda ele alınmalıdır. Kur’an savaşta korkak davranılmamasını ve zulmü ortadan kaldırıp barış ortamı sağlanıncaya kadar cesurca mazlumların haklarının korunması gerektiğini vurgular. Milletimiz kurtuluş savaşında da benzer bir kahramanlık sergilemiştir. Kur’andaki  zulme karşı zalimlerden değil sadece Allah’tan korkulması gerektiğine dair bazı ayetler bu bağlamlardan koparılarak çarpıtılmıştır.

Son olarak savaşta bile aşırıya gitmemek, yani işkenceye, zulme, kötü muameleye, katliamlara bulaşmamak ve bir an önce barışa yönelik adımlar atmak Kur’an’ın öngördüğü esas tavırdır. Aşağıda savaşın hangi durumlarda meşru olacağı ile ilgili ayetler yer almaktadır.

“Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah onlara yardım etmeye kadirdir,”
Hac: 22/39

“Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez. Onları (size karşı savaş açanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür.”
Bakara: 2/190-191

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve “-Rabbimiz! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi (idare edip) düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder!” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”
Maide: 5/2.

Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.”
Bakara: 2/217.

“İyilik ve takva hususunda yardımlasın, günah ve saldırganlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkup (kötülüklerden ve her türlü tecavüzden) sakının. Şüphesiz ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”
Nisa: 4/75

…Artık ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”
Bakara: 2/279.

Savaşa yönelik çoğu ayet sürekli anlaşma yapıp da bozan ve üstünlüğü ele geçirdiklerinde katliam ve zulüm yapan topluluk “müşrikler”e yöneliktir

Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.
Bakara: 2/217.

Yukarıdaki ayette “fitne” nin adam öldürmekten büyük bir günah olduğu vurgulanmıştır. Bunun nedenlerinden biri fitnenin bir tür terör,kaos ve güvensizlik ortamı olmasındandır. Zira -her ne kadar kötü olsa da- savaşlar belirli zaman dilimlerinde, belirli düşmanlara karşı meydanlarda yapılır. Vuruşulur… Ölenler ölür… Savaşın tam olarak uyulmasa da kuralları vardır. Kadın ve çocukların, sivillerin gözetilmesi doğrultusunda en azından bir temayül oluşmuştur. Neticede savaş biter, kalanlar bir şekilde barış ya da sulh yapar ve anlaşma üzerine, sulh üzerine hayatlarına devam ederler.

Oysa terör durumu böyle değildir. Terörün zamanı yoktur.  Kuralı yoktur. Gecesi gündüzü yoktur. Başı sonu belli değildir. Her an bir tehlike ve korku içinde yaşanılır. Terör sivil, genç, yaşlı, hasta ayırt etmez. Kaos, korku ve zulümden beslenir. Bu nedenle fitne/terör/güvensizlik ortamı adam öldürmekten yani savaş ortamlarından bile daha kötüdür.

Yukarıda verilen ayette de görülmektedir ki müşrikler, müminler üzerinde böyle bir ortam oluşturmaya, baskı kurmaya ve güçleri yettiğince onları dinlerinden döndürmek için  ellerinden geleni yapmaya çalışmaktadırlar. Bu durumda yapılması gereken fitne durumunun ortadan kaldırılarak en azından bir sulh barış ortamı oluşturmaktır. Bunun için peygamberimizin müşriklerle anlaşmalar yaptığını tarihsel olarak bilmekteyiz. Fakat sorun şu ki müşrikler tıpkı teröristler gibi davranmakta anlaşma kurallarını sık sık bozmakta, ellerine imkan geçtiği anda baskı ve eylemlerine devam etmektedirler.  Hatta Müslümanları yok etmek için zayıf düşmelerini gözlemektedirler.

Onlar (müşrikler), kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında hiç çekinmeden ahitlerini bozan kimselerdir. Enfal: 8/56

“(Fırsat buldukça antlaşmalarını bozup duran) müşriklerin, Allah katında ve Peygamberleri nazarında, nasıl bir sözleşme ve antlaşmaları olabilir?…” Tevbe: 9/7

“Nasıl antlaşmaları olabilir ki, eğer onlar size karşı üstünlük sağlamış olsalar (hemen barışı bozup) hakkınızda ne bir hak ve yakınlık, ne de sözleşme vecibelerini gözetirler…”
Tevbe: 9/8

Anlaşılan o ki tüm bu fitne ortamının ardından müşrikler bir de topyekum inananları yok etmek için harekete geçmişlerdir. Bu durumda Allah Kur’an’ın başka ayetlerinde de aynı mesajı verir. “Onlardan korkmayın… Size karşı savaş açanlardan korkmayın, yoksa sizi yok ederler. Onlara karşı güçlerinizi birleştirin ve savaşın. Allah iyilerin, doğru yolda olanların yardımcısı olacaktır…”

“Müşrikler size nasıl kitle halinde savaş açıyorlarsa, siz de onlara top yekûn savaş açın…”
Tevbe: 9/36

“Onlar (müşrikler), kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında hiç çekinmeden ahitlerini bozan kimselerdir. (Bu yüzden) eğer onları savaşta yakalarsan, ibret almaları için onlar ile (onlara vereceğin ceza ile) arkalarında bulunan kimseleri de (caydıracak şekilde) dağıt. (Antlaşma yaptığın) başka bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yapılan ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.”
Enfâl: 8/56-58.

Küfre sapanlara söyle: “Eğer son verirlerse eskide kalmış olan, kendileri için affedilir. Eğer yeniden başlarlarsa, daha öncekilere uygulanan yol ve yöntem, eskisi gibi devam etmiş olacaktır. Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir.
Enfal 8/38-39

Her şeye rağmen Allah yine de “aman” dileyen teslim olan müşriklerin bile can güvenliğinin koruma altına alınmasını şu ayetle ifade etmektedir:

“Müşriklerden biri emân dileyerek sana gelirse, ona emân ver ki (hiç bir baskı altında kalmadan) Allah’ın sözünü dinleyebilsin, sonra da (inanmadığı takdirde) onu güven duyacağı bir yere kadar ulaştır…”
Tevbe: 9/6

Asıl amaç toplumsal barış ve adaleti sağlamaktır

Kur’an bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde görülecektir ki Kur’an da öngörülen ve ulaşılması istenen toplumsal ortam tam bir barış durumudur.

“Ey iman edenler! Hep birden barışa girin, Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o apaçık düşmanınızdır.”
Bakara: 2/208

“Eğer (düşmanlarınız) barışa meylederlerse, sen de ona yanaş, Allah’a güvenip dayan. Çünkü Allah, muhakkak işiten ve bilendir. Eğer hile yapıp seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah, sana yeterdir; seni ve müminleri yardımıyla destekleyip güçlendiren O’dur. Müminlerin gönüllerini birbirine ısındırıp getiren de O’dur.”
Enfal: 8/61,62..

“…O halde sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış önerirlerse, artık Allah onlara karşı (saldırmanız için) size bir yol bırakmamıştır.”
Nisa: 4/91

“Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin…” ayeti savaş ve mücadele içinde olanlar içindir

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyan’ları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler toluluğuna yol göstermez…  Ey iman edenler!  Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kafirleri dost edinmeyin, Allah’tan korkun; eğre müminler iseniz.”
Mâide: 5/51,57.

Bazı Müslüman çevrelerce de sık sık dile getirilen “Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin…” ayeti oldukça suistimal edilmiştir. Oysa Kur’an’ın bu ayetde “tüm Yahudi ve hristiyanları her ne şart altında olursa olsun dost/arkadaş edinmeyin, onlarla iletişime geçmeyin ve ilişki kurmayın”  şeklinde bir mesaj vermediği açıktır. Zira eğer böyle olsaydı Allah’ın peygamber göndermesine bile gerek yoktu. Tüm kafirleri/inançsızları birden yok ederdi.

Oysa Allah peygamberler yoluyla islamı (ilk peygamberden bu yana din islamdır) iletmiştir. Eğer siz karşı taraftaki muhataplarınızı sorgusuz sualsiz, onlarla etkileşime bile girmeden, onlarla tüm iletişim ve ilişki yollarını tıkayarak öldürmeyi benimsemişseniz o halde dinin gönderilme amacı nedir? Dünyanın imtihan dünyası olmasının, cüzi iradenin böyle bir durumda bir anlamı kalır mı?

Hulasa Allah Yahudi de olsa, hristiyan da olsa onlara iyilik yapılmasını, onlara adaletli davranılmasını, onlarla etkileşime girilmesini, arkadaşlıklar edinilmesini, evlenilmesini, sevilmelerini (sevmeden evlenilmeyeceğine göre) dost edinilmelerini yasaklamaz. Bu benim yorumum değil işte ayet:

“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din(inizi terk etme) uğrunda savaşanları, sizi yurdunuzdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlara dost olursa işte zalimler onlardır.”
Mümtehine: 60/8-9.

“Ey İman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya sevk etmesin..”
Mâide: 5/8.

Görüleceği üzere Kur’anda her halükarda düşmanlık, savaş, şiddet vb. yoktur. Kur’an’ın temel mesajı içinde barış ortamının sağlanması, zulüm ve baskının ortadan kalkması, şiddetin, terörün ve fitnenin bitmesi yer alır.

Irk, dil, milliyet üstünlük aracı değildir dolayısıyla bu kavramlar üzerinden savaş yapılamaz

Kur’anda kesinlikle milliyetçiliğe, kavmiyetçiliğe, asabiyete bağlı savaş anlayışı yoktur:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve  kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, Ondan en çok (saygı ile) korkup (fenalıklardan) sakınan izdir.”
Hucurât: 49/13.

Kur’an da kan davası vb. bir başkasının hatasına bağlı bir suçun bir kavme, aile ya da topluma mal edilmesi suretiyle o topluluğa kin güdülmesi anlayışı yoktıur:

Kim doğru yolu bulup seçerse,, bunu sadece kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, ancak kendi zararına sapmış olur. Hiç bir günahkar, başkasının günah yükünü taşımaz.Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.”
İsra: 17/15.

“Herkesin kazandığı (sevap, günah ve suçlar) kendisine aittir. Kendi günah yükünü taşıyan hiç kimse diğerinin günah yükünü taşımaz.”
Enam: 6/164

“Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları ( iyilik ve kötülükler) kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.”
Bakara: 2/134,141

Bağışlama ve sabra yönelik tutumlar önemlidir

Kur’an’ın temel ve nihai mesajları arasında hoşgörü, barış ve afetmek vardır:

“Kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür (cezadır). Fakat kim affeder de barışmaktan yana olursa, onun mükafatı Allah’a aittir. Çünkü Allah elbette zalimleri sevmez.”
Şura: 42/40

“Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.” Nahl: 16/126. Ayrıca bkz.
Şûra: 42/39-40

“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir. Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve her şeye kadirdir.”
Nisa: 4/148-149

“Kitap Ehlinden çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki hasetten dolayı, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmeyi çok arzu ederler. Yine de siz, Allah’ın onlar hakkındaki emri gelinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz ki Allah’ın her şeye gücü yeter.”
Bakara: 2/109

“Onları doğru yola çağırsanız, işitmezler. Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler, sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”
Araf: 7/198-199

“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. (Fakat) kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez. Kim zulme (haksızlığa) uğradıktan sonra (taşkınlık yapmayıp) sadece hakkını alırsa, artık onlara yapılacak başka bir şey yoktur. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıp haklara tecavüz edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır. (Fakat) kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareket, yapılmaya değer işlerdendir.”
Şûra: 42/40-43

Tabi ki bu konu bu kadar değil. Başlı başına bir kitap olacak kadar geniş bir konu. Ama sanırım temel mesajı açısından Kur’an’ın savaşa bakış açısını ve neden Kur’anda savaşla ilgili ayetlerin yer aldığını anlatmış oldum. Bir daha ki yazımda “ Kur’an insan ilişkilerinde ve toplumsal hayatta zulme ve şiddete dayalı bir anlayışı önermekte midir?” sorusuna yanıt arayacağız…

www.ateizmvedin.com

Metin AYDIN

 


About the Author
Author

metinlone

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website