Araf Üzerinde

Bilinçli Cahiliyet

Bak biz ne güzel de inanıyoruz! Hem Allah’a inanıyoruz, hem her Allah diyene, hem de Allah yolunda her söylenene, her yapılana! Ne kadar da eminiz doğru yolda olduğumuzdan! Mevlitler yapıp şekerler dağıtıyor, hocaları ağzımız açık, gözümüz yaşlı dinliyoruz. Hele bir de sahabeden heyecanlı heyecanlı olağanüstü hikâyeler anlatıyorlarsa değmeyin keyfimize! Ağlayarak mutlu olup, üzülmekten haz alan, arabesksiz yaşayamayan bir milletiz biz.

Tiz sesli adamlardan nağmeli ilahiler, ağlayarak ya da ağlar gibi yaparak okunan Kuranlar dinlerken hayallere dalıp gideriz. Ne Zühruf 44’de ne dendiği önemli bizim için ne Al-i İmran 7 bizim derdimiz. Onları hocalar biliyor, biz bilsek ne olur bilmesek ne! Biz zaten dinimize teslim olmuşuz! Ne insana boyun eğenler kimdir diye düşünürüz, ne de İslamiyet nasıl bir teslimiyet umurumuzda. Delille, ikna ile, bilerek, tatmin olarak inanmak da neymiş! Zaten inanıyoruz ya işte. Sade, basit, düşünmeden… Bilip de kafayı mı üşütelim! Bilmemek ne hoş bir tembellik! Bir kelime-i şehadetle ve inandık demekle iş bitmiş ne güzel! Bilmemek daha güzel!!!

Bir biz müslümanız! Din adına aykırı her söz söyleyen kâfirdir, münafıktır, gavurdur, ateisttir ya da çok gizli planlar peşinde koşan din düşmanı kimselerdir! Doğduğumuzdan beri duyduğumuz dine tam bir teslimiyetle teslim olmuş, bir yerlerimizin ucunu düğün dernekle kestirip “Müslümandır” diye onay belgemizi almış, onunla mutmain olmuşuz işte. Allah’ın vahyini sorgulayıp kafir mi olalım!!! Fecr neymiş, güneş nereden nereye doğru kayarmış, ettehiyyatüde ne diyormuşuz umurumuzda olmaz bizim. Allah’ın sünneti nedir bilmesek de peygamberimizin anlatılan sünnetine teslim olmuşuz biz.

Ne dediğimizi bilmediğimiz namazımızla ocağın üstündeki yemeğin taşıp taşmadığını ya da elektrik faturasının neden çok geldiğini düşünerek kıyam eder, bel ağrımızı ve dizimizin kireçlenmesine isyanla yatar kalkar, sağ ayağımızı kıbleye dikkatle diker oturur, meleklere selam verir ve böylece cenneti kazanırız biz! Hele bi de subanallahla başlayıp, subanalla, subha, subha, suba, sba, sba… elemdülillah, elemdülil, elemdülil, elemdü, elemdü, elemü, elem, lem, lem… Allahuekber, Allaakber, allakbe, alakbe, lakbe, lakbe, balak, balak… diye 33’er defa tesbihimizi çektik mi içimizde bir huzur peydah olur!

Musa Firavunla neler yaşamış, Haman kimmiş, Musa Harun’a neden kızmış, Meryem tek başına mihrabında ne düşünmüş, Süleyman’ın mülkü ne demekmiş, Davut’un yanına tırmananlar bize ne ders verirmiş, Salih, Nuh, Hud, Yusuf tebliğlerini nasıl yapmışlar, İbrahim’in tevhide uzanışı nasıl olmuş bizi hiç ilgilendirmiyor! Onları âlimlerimiz bilir! Bahçe sahiplerinden, mağarada uyuyanlardan, Hüdhüdden, Belkıs’ın tahtından, Zülkarneyn’den , sivrisinekten, ameneresulünün anlamından ve 19’dan bize ne!!!

Ah davam, ah derdim diyen muvahhid… İyi ki varsın. Dindarların durumu böyle işte… Dini umursamayanlar zaten ayrı âlem. Durum içler acısı. Arabesk isteyenler için tam arabesklik, acıyı seven bir ümmet için en acınası zaten. Ama yanlış şeylere üzülüyor, yanlış şeylere seviniyorlar. Bindikleri dalı kesiyorlar da haberleri yok.

Kılığına kıyafetine bakılarak peşinde koşulan insanlar yüceltilmekte… Kürklere yedirilmekte sosyete yemekleri. Makamına memuriyetine bakılarak abartılan insanlar… Zenginliği ve sözü geçerliğiyle övülen insanlar… Yeryüzünde kitleleri peşinde koşturan Firavunlar ve Hamanlar… Hep övülmekteler… Ve galip gibiler… Aynen öncekiler gibi… Tıpkı tahtlarını altından çektikleri diğer o eski firavunlar ve o eski Hamanlar gibi…

Kazanın doğurduğuna inanıp öldüğüne inanmıyorlar. Sihirbazları, kâhinleri, azizleri, papazları, hocaları ve hahamları kendi gösterileriyle destek vermekte… Hamanları dev aynalarında ağır ve oturaklı… Musalar ne yapsa inandıramıyor… Kendileri gibi sihirbaz zannediliyorlar… Benim gösterim daha cümbüşlü… Benim taraftarlarım daha çok… Sense düşmanlarımdansın suçlamaları… Hep suçluyorlar… Aynen öncekiler gibi… Mazeretleri hazır… Tıpkı Musa’nın yüzüne vurup yumruğunu hatırlatarak üstün gelmeye çalışanlar ya da Lut’la akılları sıra ne temizmişsin diye alay edip aşağılayanlar gibi…

Parayı veren düdüğü çalıyor. Geçici dünyada tahtlarına kurulanların çoğu kölelerini kandırmaya devam ediyorlar… Cariyeler de halinden memnun… Yalanına kendi bile inanmış da hizmetçinizim diyen Firavunlar kutsanıyorlar… Bu nasıl bir akıl tutulması ki hizmetçilere köle oluyor evsahipleri… Aynen öncekiler gibi… Tıpkı daha önceleri de ayakların baş, başların ayak olmuş olduğu gibi…

O bizdendir çığlıkları, ona kurban sunulan yürekler… Avuçlar şişmiş alkışlardan… Gözlerde böbürlenme üstüne böbürlenen bakışlar… Onurlar kıl olmuş derinlerde, gurursa üstünmüş gibi yükseklerde… Öbürleri öbürleri öbürleri… Öbürlerine sorarsan öbürleri öbürleri… Hep ayrıştırıyorlar… Aynen öncekiler gibi… Tıpkı daha önce başkalarını öbürleyenler gibi…

Ağdalı sözlerine kulak verilip coşkuyla dinlenip büyük hak veriliyorlar… Bayrak yarışında bayrağı ele geçirmiş diye, kendilerini yarışın tek galibi zannediyorlar… Olamamış kalabalıklar, olmuş zannettikleri kahramanlarıyla, ham kahramanlar oluyorlar… Tek başına kaldıklarında değersizleşiyor ve cahillikleriyle baş başa kalıyorlar… Aynen öncekiler gibi… Tıpkı bir zamanlar değerliyken ve alkışlanırken, şimdi tek tek kalıp da değersizleştirilmişler gibi…

Boyuna posuna bakılarak peşinde koşulan insanlar da kutsanmakta… Firavunlarının zenginliğini kendi zenginliği zannedenler çığlıklarla coşuyor… Firavunlarının sözlerini kendi intikamları zannedenler hazla sarhoş olmuşlar… Firavunlarının sözü dinlenirliğini kendi sözü dinlenirliği zannedenler… Ve Firavun’un dinini kendi dini zannedenler… Allah’ı sever gibi kahramanlarını seviyorlar… Aynen öncekiler gibi… Tıpkı daha önce başka kahramanları da kutsamış olanlar gibi…

Ağdalı ve galip hitabetlerine bakılarak peşinde koşulan insanlar övülmekte… Ama sen ne söylesen boşa… Bir sadakat ki Allah’a yok… Bir övünüş ki Allah için değil… Bir övgü ki Allah’a yapılmamış… Bir şükür ki Allah’a edilmemiş… Bir güven ki Allah’a duyulmamış… Bir iman ki Allah’a özgülenmemiş… Bir sevda ki Allah’a gösterilmemiş… Ama Allah’a ulaşma yolunda zannedilmekte… Aynen öncekiler gibi… Tıpkı öncekiler gibi…

Göle maya tutturmaya çalışıyorlar. Okunmamış Kuran’dan sekiz tane kısa sureyi Arapça ezberleyince tamamdır zannediyorlar. Kuran’ı kendi diliyle okuyan zındık! Kuran’dan öğüt veren sapmış! Kuran bize yeter diyen mutezile! Kuran’ı anlayabiliriz diyen akılsız, anlayamayız diyen dindar! Kuran eksik diyen aradığını kitabın dışında bulur, Kuran eksiksizdir diyen aklını ilah edinmiş! Şu Kuran da Kuran diyenler var ya bunlar ya oryantalist, ya misyoner ya da delirmiş!!! Allah onları asla lütfuna nail etmeyecekmiş!

 

7-Araf
48-49 A’râf ashabı, simalarından tanıdıkları bir kısım kimselere seslenip: “Gördünüz ya, ne topladığınız mallarınızın, ne onca taraftarlarınızın, ne de büyüklük taslamalarınızın ve o çalımlarınızın size hiç bir faydası olmadı!” O cennetlikleri göstererek “Sahi, şunlar “Allah, bunları asla lütfuna nail etmez.” diye yeminler edip hor gördüğünüz kimseler değil miydi? İşte onların ne yüce mevkide olduklarını şimdi anladınız değil mi? derler ve sonra o cennetliklere dönerek: “Buyurun girin cennete, derler, size korku ve endişe olmadığı gibi, siz asla üzüntü de görmeyeceksiniz.”

www.kalemzade.net

twitter: @kalemzade


About the Author
Author

kalemzade

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website