Dua, kendinden üstün olan birinden bir şey talep etmektir. Geçerliliği, şartlara, yasalara, hallere bağlı olan talep. İnsanın ve toplumun psikolojik gücünün sürdürülebilirliğini ortaya koyan ve yaşamını düzenleyen bir iştir/eylemdir. İstediğimiz şeyin olması için emek sarf etmeden, mücadele etmeden yan gelip yatma mekanizması değildir. İslam dünyasında ve ülkemizde maalesef birçok dini konuda olduğu gibi, dua etme eylemi, mücadele etmeme olarak algılanmakta ve uygulanmaktadır. Bu duruma ek olarak yanlış anlaşılan ”sabır” ve ”kader” kavramları da bu halin tetikleyicisi olarak görülmek zorundadır. Torpilcilerin, mezarcıların, şefaatçilerin türetildiği din ticarethanesi, halkları din ile afyonlaştırma çalışması olarak da görülebilir. Edilen duaların kabul edilmesi için gerekliliklerinin yerine getirilmesi şarttır. Kuran’da duanın geçerliliğini ortaya koyan ayetlerden biri şudur:
”Eğer kullarım sana Benim hakkımda soru sorarlarsa,
(bilsinler ki) Ben çok yakınım, dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm. Öyleyse onlar da BANA KARŞILIK VERSİNLER, bana inansınlar ki, doğru yolu bulabilsinler” (Bakara 186)
İnsan, duasının kabul olma isteğinden önce durumunu gözden geçirmeli. Allah’ı ne kadar sıklıkta hatırlıyorum? Sık sık mı, yarı zamanlı, başım sıkıştığı, işim düştüğü zaman mı hatırlıyorum, ya da; O’na, verdiği nimetler (göz, el, işitme, tatma, akıl, alınan nefes, mükemmel özelliklere ve ince detaylara sahip, gökyüzünün ve yeryüzünün içinde bulunan muhteşem yaratılış vs.) ve rızıklar için ne kadar şükrediyorum, ne zaman teşekkür ediyorum, bu durumun ne kadar farkındayım, gibi soruları kendisine sorması gerekir. Bu soruların şuurunda olan insan her an zikrederek (O’nu hatırlayarak) ibadet halindedir. Bu soruların hayatında yer edinmediği insan modeli, nankör kendi kendine yeten insan modelidir. Dua, insanın çıkarları için Allah’a iş yaptırma hali değil, insanın iyi hallere ve gerekli durumları yapabilme/gelebilme gücüne kavuşmak için Allah’tan yardım talep etmesidir, durumu kabul etmeme ve değiştirme için Allah’ı yardıma çağırmasıdır. Peki Allah’ın kabul edeceği dua belli ezberlere (anlamını bilmeden) dayalı, bağırarak, emek vermeden, mücadele etmeden yani dua edenin üzerine düşeni yapmadan beleş şeyler istemekten mi geçiyor?
Cevap hayır.
İnsanın Allah’ı yardıma çağırabilmesi için önce yüzü olmalı. Yani ahlaki şart olan üstüne düşen görevi gereğiyle yerine getirmiş olması gereklidir. Yüzsüz bir isteme hali, insanı dilenciden başka ne yapar ki? Kuran bu üstüne düşeni yapma aksiyonunu hem bireysel (psikolojik) hem de toplumsal (sosyolojik) olarak açıklamıştır.
”Gerçek şu ki, insanlar kendilerini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez”
(Rad 11). Diğer ayet ise;
”Bir toplum kendi gidişatını değiştirmedikçe, Allah o topluma bahşettiği esenliği değiştirmez”
(Enfal 53)
Ayetlerden anladığımız, verilen iradeyi kullanarak bir eylem ortaya koymayan ”beleşçi” dua anlayışı Kuran’dan referans alamaz. Allah’a güvenerek, O’nun merhametine, zenginliğine inanarak ortaya bir hareket (irade, eylem) ortaya konulmalıdır. Allah,ön şartları gerçekleştirmiş insanların dualarını kabul eder. Çünkü Allah (yukarıdaki 2 ayete referansla), kendisinden salat ve sabır (direniş gücü) ile yardım isteyen (Bakara 45) ve sabredenler ile ”beraber”dir. (Enfal 46)
Üzerinde taşındığında insanı zararlardan koruduğuna ve fayda sağladığına inanılan, dükkana anlamı bilinmeyen Arapça karınca duaları asarak ekonomide şahlanan, gecelere, günlere, namazlara daha faziletli ”dua” diye sokuşturulan ”dua” kültürü maalesef toplumların üzerindeki ölü toprak olarak durmaktadır. Ölü toprağını da sadece pasif konumda DUA ederek atamazsınız. KIYAM-ETmeden (sömürüye ve adaletsizliğe baş kaldırmak, zulme ve zalime karşı direnmek, kan ve gözyaşına karşı mücadele etmek, barışı önceleyip ve yaymak, doğal afetlerin zararlarını en aza indirecek önlemleri alarak, sonuçları ‘bu işin kaderinde var’ diyerek geçiştirmeye indirgemeden, ihmalleri ortadan kaldırmak, öğretimi özgürlükler ve düşünme üzerine inşa etmek, yoksulun refah seviyesini arttırarak zengini daha zengin -Karun- yapmamak ve paylaşarak) yalnızca KIYAMETİ çabuklaştırmaktan başka işe yaramaz AKTİF olmayan dualar.
Önce üzerimize düşen görevi hakkıyla yerine getirmeli sonra samimiyet ve yürekten Allah’a sığınıp, O’na yönelip, O’ndan istemeye YÜZÜMÜZ OLMALI. Yüzsüz olmamalı…
Kendimiz için dua edebileceğimiz gibi başkaları için de dua edebiliriz. Nasıl kendimizin yaptığı ve ettiği duaların kabulü hak etmeye bağlı ise başkalarına ettiğimiz dualar da onların hak etmelerine bağlıdır. KIYAM-ETmeden
(gerekli olanları yapmadan) ”Tanrım bizi koru” demek anlamsızdır.
Malcom X’in dediği gibi “Harekete geçilmediği sürece, şiddeti dua ederek durduramazsınız.”
Allah hepimizin aklını başına getirecek uyarıları yapıyor. Allah bizim bu uyarıları anlayıp dikkate almamız için gerekli adımları atabilme iradesini ve uyanıklığını bize versin yani biz SAMİMİ VE DİKKATLİ OLALIM.
FEDEN ÇETİNER
fedenbilmede.blogspot.com