Ben yoktum.
Benden 4,5 milyar önce Güneş de yoktu,
Ondan 9,3 milyar yıl önce evren de yoktu,
Zaman da yoktu, mekan da yoktu,
Ve aslında yok diye bir şey de yoktu.
Hiçlikten var olan hayat var artık.
Var olduğu için var olan,
Var edildiği için varolan,
Var eden olduğu için varolan.
Bir gün ben yine yok olacağım,
Güneş ve evren de yok olacak,
Anka Kuşu misali yeniden doğmak için,
Artık hep var olmak için yok olacağız.
Bu iki yok oluş arasındaki yoldur işte ‘hayat’. Ya yeri tertemiz, iki yanı muazzam ağaçlarla kaplı, mis gibi havası ve cıvıl cıvıl kuş ezgileriyle; çatlaksız, çukursuz, çelişkisiz ve tuzaksız, sonu çok müstesna ve özel bir bahçeye giden, daha da mühimi ‘Yok’un Var Edicisi, Yolların Tasarımcısı ve Karanlıkların Işığı’yla bizi buluşturacak apaydınlık bir yol;
Ya da çamurlu, her tarafı pislik kaplı, karanlıklarla, kapanlarla ve çelişkilerle dolu, bataklıkta nihayete eren iğrenç bir yol.
En güzel yanı ne mi?
Bu yollardan hangisini tercih edeceğimizin tamamıyla bize bırakılmış olması..
[Yazı ve fotoğraf: Süleyman Kaan Şirin]