Aslına bakarsak insanların birçoğu hedeflerinde büyük bir mükafat yerine, gelip geçici olan dünya hayatını aramak konusunda acele ediyorlar. Bir an için düşünmeli bu insanlar; ‘ben bu işi yaptığımda ne olacak, bunun sonucunda insanların beğenisini kazanmak ve onaylanmak dışında başka getirim hiç mi olmayacak’ diye sormalı kendine. Birçok insanın aklına bu gibi sorular oldukça fazla geliyor ama gerçekleri örtmek için bu soruları kendine sordurtmayacak kadar boş uğraşlarla arayı dolduruyorlar. Dizi üstüne dizi, film üstüne film, eğlence programları ya da dostlarla, komşularla, akrabalarla yapılan bir kaç dedikodu (dedikodunun arkasından hemen “Tevbe ya Rabb!”) veya sosyal medyada harcanan saatler; Youtube gibi video platformlarda izlenen amaçsız ve gereksiz vlog, sohbet gibi daha bir çok boş uğraşlar neticesinde hayatın ışıltısına kapılıp gidiyoruz. Böyle boş uğraşlarla gaflete giren insanlara sorarsak aslında sadece kafa dağıtmak ve biraz eğlenmek amacıyla bunu yaptıklarını ve bunun bağımlısı olmadıklarını iddia edeceklerdir. Dolayısıyla kimse kendini kolay kolay eleştirmez ve üzerinde bulunduğu hataların bir şekilde meşrulaştırmak isterler.
Neden bu gaflet? Neden uyuyoruz? Kim uyuttu bizi ya da uyanmamız için ne olması gerek? Neden silkelenip üstümüzdeki kirli toz ve topraklardan arınmıyoruz. Montaigne’in meşhur bir sözü var, çok doğru ve bir o kadar da çarpıcı:
”Hayatınız bir işe yaramayıp boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz? Daha yaşayıp da ne yapacaksınız?”
Montaigne
İnsanlar için gerçeğe ulaşmada akıllarının kullanımı o kadar önemlidir ki, erdeme ulaşmak için ancak haz karşısında bağımsızlaşmak ve bilgiyi doğru kullanmak gerekir. Erdemi temel almak isteyen bir insan, mekanik bir robot gibi ya da ünlü filozof Diogenes gibi bir fıçı içinde yaşamak şeklinde değil fakat ölçülü bir haz arayışına girmelidir. Yoksa hedonistlerin iddia ettiği gibi her haz; hele ki ölçüsüz hazlar iyi değildir. Anlık ve geçicidir ve insanı yıkıma götürebilir. Alacağımız hazları daha çok, faydalı üretimlerden ve insanlığa yarar sağlayan bilgilerden; daha doğrusu insanların hayatlarına dokunmaktan elde etmeliyiz. Tabii ki temel fizyolojik gereksinimlerimizi de karşılayacağız. Fakat bunu da istismar etmemeliyiz ki sonucunda doğal fıtratımız bozulmasın. Fıtratı bozulan bir insan hayattan asla zevk alamaz. Yürüyen bir ölü gibi olur. Örneğin, cinsellik ihtiyacını yaşamak ve duygularını paylaşmak için partnerden partnere tabiri caizse daldan dala atlamak yerine meşru yolla sahip olunan bir eşle bunu yaşamak fıtrata en uygun olan değil midir? Ya da yeme içme ihtiyacını karşılamak için önüne geleni yemek yerine ölçülü ve sağlıklı beslenmek doğamıza en uygun olan değil midir? Eğer cinsellik ihtiyacını hiç bir kısıtlama olmadan yaşasaydık, yani önümüze gelenle cinsellik kursaydık dünyada tür ve çeşitlilik, aile kavramı diye bir şey kalmazdı, cinsellik yaşayan hayvandan da bir farkımız kalmazdı, duygu, his denen bir şey de kalmazdı. Tabii bireyler faydacı bakış açısıyla sadece kendi hazzını düşündüğü için, o an sadece zevk almak istiyor ve bunun sonuçlarını düşünmüyor ve bu insanlar zamanla katılaşıyor. Örneğin yeme içme ihtiyacını abartsak ve o an sadece yediğimiz gıdaların hazzını düşünsek bunun sonucunda ortaya çıkan obezite, kalp ve damar hastalıkları gibi sıkıntıların sebebi biz olmuş olacağız ve dolayısıyla doğamızı yani fıtratımızı bozmuş olacağız. Dolayısıyla, bir yaylada otlayan hayvandan farkımız olmayacaktır. Kuran’da bununla ilgili çok çarpıcı bir ayet var:
”Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehenneme mahkum ettik. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Hayvanlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Onlar, olup bitenden de habersizdirler.”
Araf 179
Özetle toparlayacak olursak, tamamen haz yaşamamak değil, ölçülü ve meşru, etik değerleri aşmadan yaşamak gerektiğini anladık. Dolayısıyla bunun sonucunda bilgiyi daha kolay kullanacak ve erdeme daha kolay ulaşacağız. Eğer hayatta kendinize bir yatırım yapmak istiyorsanız sizi tutsak eden ”Basit hazlar”dan kaçının. Basit hazlar, yani: TV, sosyal medya, oyunlar, gereksiz bilim kurgu dergileri/kitapları, hayatta hiç bir amaca hizmet etmeyen Youtube videoları, gereksiz tartışmalar (tartışma da insana haz verir.), insanların arkasından konuşarak bundan haz almak, şans oyunları vb. birçok uğraşı elimizin tersiyle itip toprağın bağrına gömme zamanı gelmedi mi?
İnsanlar işte bu tür boş uğraşlar yüzünden hakikate ulaşamıyorlar. Bazıları da kendilerinin hakikate ulaştıklarını sanarak kendilerini kandırarak böyle boş uğraşlara gömüldükçe gömülüyorlar: ”Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.” (43:37) Bu insanların, dünya hayatının uğraşları ve aldatıcı ışıltısı karşısında akılları sarsılıyor ve sağlıklı şekilde çalışmıyor. Bir de bunlara keder, acı, sıkıntı gibi etmenlerin de eklenmesiyle bu insanlar gerçeği kavramaktan aciz kalmaktadırlar. Bu insanlar nefsani arzuların, güdülerinin egemenliği ile dünya hayatının ışıltısı altında maalesef makul bir duruş sergileyememektedirler. Her zaman insanların temiz düşüncelerinden faydalanarak bunu istismar eden tiplere rastlanmıştır. Senin gevşekliğinden ve rahatlığından yararlanarak ense şişiren tipler her yerde vardır. Ailemiz, yakın çevremiz, iş ortamımız, okul ortamımız gibi. Tabi ki saf ve temiz düşünmek çok güzel bir davranış. Fakat saflık ile aptallık arasındaki ince çizgiyi çok iyi belirlememiz gerekiyor. Yukarıda saydığım boş uğraşlar neticesinde bu saf insanlar, kendilerine tehdit oluşturabilecek tiplere karşı savunmasız kalmaktadırlar. Çünkü gerçekten bu boş uğraşlar insanları o kadar rahata ve vurdumduymazlığa sürüklüyor ki siz bunu fark edemiyorsunuz. Ancak uçurumun kenarına geldiğinizde farkına varıyorsunuz ama o zaman da iş işten geçmiş oluyor.
İnsan hedefine ulaşmak için birçok şahsın ağız kokusunu çeker, beli bükülür, yorulur, ne için? Sadece para kazanmak, insanların onayını, beğenisini almak için. Bu düşünce doğrultusunda birçok psikolojik sorunda beraberinde gelecektir. Dolayısıyla insanlar sadece maddi hazlara yönelik bir düşünceyle çalıştıklarında sonucunda büyük bir hüsran ve acı ile karşı karşıya gelecektir. Sadece kendi için çalışmamalı insan. Başkalarına yararı dokunmayan insan ciğer kokan ağız gibidir; kendi kendinden tiksindiği gibi başkaları da ondan tiksinir. Fakat inançlı bir şekilde yola çıkan ve uğraşlarını bu amaçlar doğrultusunda ilerleten insanlar sürekli tatmin bir yaşam sürecektir ve işinin sonucunda da vicdani bir huzur ve tatminlik yaşayacaktır. Gereksiz tüm boş ve amaçsız, vakit öldüren, gaflete sokan işlerden ve eylemlerden de uzak duracaktır.
Çünkü Allah uğrunda yapılan hiçbir emeğin boşa çıkmayacağını (Nahl 97), tüm bu uğraşların ve emeğin kendisine ölüm sonrasında sonsuz bir yaşam ödülüyle geri verileceğini bilir. İnanın bu şekilde sürecek bir yaşamın sonunda mutlu olacak olan bizleriz. Hayatını boş yere geçiren, insanlara hiçbir yararı dokunmayan ve pozitivist (Maddi) bir düşünceyle çalışan insanların yaşamlarının ne kadar sıkıntılı sürdüğüne ve hüsran sonlandığına magazin haberlerinden ve kendi hayatımızdan şahidiz. Bu şekilde hüsran bir yaşam içinde olmak ve yaşamımızın bu şekilde sonlanmasını istemiyorsak zorluklara karşı göğüs germeli (Beled 4) , sabretmeli (Bakara 45), her işimizde Allah’ı anarak (Ahzab 41) onun rızası için çalışmalı, insanların kınamasından korkmamalıyız (Maide 54) ve en önemlisi de Allah’ı daha çok anabilmek ve hayatta kendimize bir şeyler katmak istiyorsak, ”Faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirmeliyiz:
”Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”
Müminun 3
“Biz, boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık.
Müddessir 45
Nitekim tüm bu uğraşlarımızın bize sonsuz bir yaşamda kat kat arttırılarak verileceğinin bilincinde çalışan insan hep mutlu olacaktır. Karşılaştığı zorlukların bir gün son bulacağını ve ahiret mutluluğuna erişeceğini bilecektir.
”Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarfederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip: “Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!” derler.”
Rad 22, 23, 24
Selam ve sevgi ile…
Bu ve benzeri yazılar için:
https://acikkfikir.blogspot.com/?m=1