“Tarik” Arapça “yol” manasına gelmektedir. Bu kelimeden türetilen “tarikat” ise “yol, yöntem, usul, tarz” manalarına gelir. “Tarikatlar, Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir” şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını tarif eden tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikat bağlısı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” şeklindeki uydurma hadisten hareketle; tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe ve kurtuluşun bir şartı
(daha&helliip;)
Peygamberimiz’in tek mürşit olduğu, dini konularda tartışılmaz tek otorite olduğu dönemde, İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetlerin merkezi camiydi. Peygamber’in sağlığında, hatta dört halife döneminde cami dışında tekke, dergâh, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı; bu tekke ve dergâhların üyeleri tarafından bile kabul edilir. İlk tekkenin hicri 150
(daha&helliip;)
Tarikatların en önemli kurallarından biri, müridin kendisini şeyhine, “ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi” teslim etmesidir. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine, akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, bu yolda akılla gidilemeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye, şeyhin müceddidliğinin veya Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılmasından ve şeyhin dünyadaki en üstün
(daha&helliip;)
Ateistlerin İslam’a ve Peygamberimize yönelik eleştirilerinden biri de “Peygamberimizin milliyetçi olduğu” iddiasıdır. Peki bu iddia gerçekten doğru mudur? Bu soruya cevap vermek için önce milliyetçilik kavramının nasıl tanımlandığına daha sonra da Peygamberimizin hayatına bakmak gerekiyor. Önce milliyetçiliğin tanımıyla başlayalım. Türk Dil Kurumu’nun güncel sözlüğünde milliyetçiliğin tanımı şöyledir: “Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı,
(daha&helliip;)
Tarihselciliğin en temel eksikliklerinden biri, savundukları yöntemi Kuran’dan temellendirememeleridir. Yöntemi ne zaman temellendirmeye kalksalar Kuran’dan başka türlü anlaşılabilecek bir-iki ifadeyi söylemenin ötesine geçemiyorlar. Aleyhlerinde ileri sürülenlere ciddi tek bir cevaplarını ise görmedim. En çok tekrarladıkları ayet ise Enfal Suresi 60. ayetteki “Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın” ifadesi. “Ne yani günümüzde at beslememiz şart mı?” diye
(daha&helliip;)
Besmele, “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla” şeklinde çevrilebilir. Her ne kadar Arapça kelimelerden oluşan bir çeviri olsa da Rahman da Rahim de Türkçe’ye girmiş ve anlaşılan kelimelerdendir. Şayet yeni neslin bu kelimeleri anlamada güçlük çektiği gözlenirse “merhametli ve şefkatli Allah’ın adıyla” ya da “acıyan ve acıyıcı olan Allah’ın adıyla” şeklinde de bir çeviri yapılabilir.
(daha&helliip;)