Tarihselciliğe Kanıt Olarak Getirilen Ayet, Gerçekten Bir Kanıt mı?

Tarihselciliğe Kanıt Olarak Getirilen Ayet, Gerçekten Bir Kanıt mı?

Tarihselciliğin en temel eksikliklerinden biri, savundukları yöntemi Kuran’dan temellendirememeleridir. Yöntemi ne zaman temellendirmeye kalksalar Kuran’dan başka türlü anlaşılabilecek bir-iki ifadeyi söylemenin ötesine geçemiyorlar. Aleyhlerinde ileri sürülenlere ciddi tek bir cevaplarını ise görmedim. En çok tekrarladıkları ayet ise Enfal Suresi 60. ayetteki “Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın” ifadesi. “Ne yani günümüzde at beslememiz şart mı?” diye soruyorlar. Tarihselci fikirleri dile getirenlere, görüşünü “Kuran’dan temellendir” dediğimde birçok defa Kuran’dan bu ayeti söylediklerini, “Haydi birkaç örnek daha ver” dediğimde ise ikinciyi bile söyleyemediklerine tanıklık ettim. Tarihselciliği bu ifadeye bina etmeye kalkmak, çok iddialı yüz katlı bir binayı kibrit çöpünden taşıyıcı sütunlara yaslamaya benziyor.

Üstelik bu ayeti biraz dikkatli okuyanlar, bu ayetin hiç de tarihselciliğe delil niteliği taşımadığını göreceklerdir. Bu ayet üzerine tefsirci dostlarımla görüştüğümde, çok makul bulduğum şu açıklamayı yaptılar: “Arapçada ‘ve’ ifadesinin Türkçedeki “ve” bağlacına nazaran çok daha çeşitli anlamlarda kullanıldığı herkesin malumudur; ‘ve’ Arapçada ‘mesela’ anlamında da kullanılır. Bu ayetteki ‘kuvvet’ kelimesi geniş anlamıyla zaten olabilecek her türlü güç hazırlığını yani atları da, deveyi de, tankı da, uçağı da kapsar; bu yüzden buradaki ‘ve’ ifadesini ‘mesela’ anlamında almak ve ayeti ‘Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın mesela besili atlar hazırlayın’ şeklinde anlamak en makulüdür.” Kısacası bu ayetteki “kuvvet” ifadesi, zaten her türlü güç hazırlığını kapsadığı için, bu ayet, hiçbir şekilde, Müslümanların tarihin herhangi bir anında eksik hazırlık yapmasına sebep olacak nitelikte değildir. Bu ayetin bütününü hayatına geçiren Müslümanlar, hiçbir eksiklikle hiçbir sorunla karşılaşmamaktadırlar ki bu ayetin “tarihsel” olduğu ve bugüne hitap etmediği düşünülsün. Üstelik bu ayetten hiç kimse, Müslümanların her savaşa atla gitme mecburiyeti olduğunu, Kuran’ın vahyedildiği dönemde bile anlamamıştır. Bedir’de iki atla savaşıldığını siyer kaynakları aktarıyor, sonraki birçok savaşta da “Atla savaşa gitmek farzdır” diye düşünülmedi. Hele bir de buradan Kuran’ın bize yönelik “Yap” emirlerini yapmayabileceğimiz ve kıssalar ile ahiret anlatımlarının mitoloji olduğu gibi alakasız geçişler yapmanın bu ayetle ne ilgisi var? Kuran, tarihselcilerin zannı gibi 7. asrın bir dönemiyle sınırlı bir metin olsaydı, onların zannına uyan birçok ifade yakalayabilirlerdi. Tahminim bu kişilerin bir kısmı ayette “kuvvet” kelimesi geçmesine içten içe üzülmüştür!

Bazen Kuran ayetleri seçenekler sunar, örneğin sadaka verilecekler listesinde bunu görürüz; müellefe-i kulub (kalpleri İslam’a ısındırılacaklar) da, borçlular da, fakirler de bu listede vardır (Tevbe 60). Tarihin bir döneminde, insanların kalplerini İslam’a ısındırmak için maddi destekte bulunmanın yararlı olmayacağına karar verebilirsiniz veya etrafınızda hiç borçlu bulamayabilirsiniz, fakat böylesi bir durumda bile etrafınızdaki fakirlere maddi destekte bulunup ayetin hükmünü yerine getirebilirsiniz. Sonuçta bakılması gereken yer ayetin bütünüdür; ayetin kendisinin uygulanmasının mümkün olmadığı bir durum yoktur ki ayetin hükmünün uygulanmasının tarihinin geçtiğini düşünelim. Bir gün kalpleri İslam’a ısındırılacaklara yönelik maddi harcama yapılmasının veya borçlulara vermenin isabetli olacağı düşünülünce, fakirlerle beraber onlara da Allah rızası için verilerek maddi imkânlar bölüştürülür. Yani ayetlerin sunduğu alternatiflerden biri tarihin bir döneminde, diğeri tarihin başka bir döneminde ön plana çıkabilir, fakat ayetin sunduğu şıklardan en az biri bile tarihin bir evresinde ayetin uygulanmasını mümkün kılıyorsa o ayetin hükmünün tarihselliğinden bahsedilemez. Savaşta kuvvet hazırlama meselesinde de bu böyledir, Allah rızası için maddi imkânların nereye verileceğini açıklayan ayetlerde de bu durum böyledir. Geniş bir zaman diliminde ve farklı coğrafyalarda hükümleri geçerli olan Kuran’ın, bir şartta biri diğer şartta öbürü ön plana çıkabilecek alternatifler sunması ve örnek verirken de tarihin belli döneminde daha çok ön plana çıkabilecek örnekler vermesi çok doğaldır. Fakat ayetlerin uygulanmasını mümkün kılan genel ifadeler (“kuvvet” kelimesiyle olduğu gibi) ve sunulan alternatiflerden en az birinin uygulanabileceği bir durum (sadakaların verileceği yer mesesinde olduğu gibi) varsa, ayetin hükmünün tarihselliğinden bahsetmek anlamsızdır.

Not: Bu yazı, Prof. Dr. Caner Taslaman’ın “Tarihselcilik: Çelişkiler Bataklığında” kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 1

Leave a reply

Name (required)

Website