Tarihselcilerin Hiç Bitmeyen Çelişkileri İçin Birkaç Söz

Tarihselcilerin Hiç Bitmeyen Çelişkileri İçin Birkaç Söz

Bu yazıda tarihselcilerin içinde bulunduğu çelişkilere birkaç örnek yer alacak.

Kuran’ı bir kere alıp okuyan birisi bile Kuran’ın defalarca bütün insanlara yöneldiğini, “Ey İnsanlar!” diye seslenişleri içerdiğini anlar. Örneğin Kuran’ın tüm insanlara gönderildiğini anlatan şu ayete bakın: “Ey İnsanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, inananlara doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir.”(Yunus 57)

Ayrıca “Sizi ve kime ulaşırsa, kendisiyle uyarmam için bu Kuran bana yahyedildi” (Enam 19) gibi, bu Kuran’ın mesajının tarihin bir dönemine ve dar bir coğrafyasına inmediğini gösteren birçok ayet var. Kuran’ın defalarca bu şekildeki hitaplarını ve ifadelerini görmezden gelmenin en önemli sebeplerinden biri, bu yaklaşımı benimseyenlerin Kuran’dan metotlarını çıkarma dertleri olmaması; aksine çıkardıkları metoda Kuran’ı uydurmak için akla hayale gelmeyen çekiştirmeler yapmaları. Kuran’la ilgili bilgilerini, Kuran’ı anlamaya çalışmak yerine nasıl Kuran’dan saklanabiliriz ve Kuran’ın anlaşılmaz olduğunu gösterebiliriz diye sarf edince ortaya böylesi manzaralar çıkarıyorlar. Ayrıca Kuran’dan tarihselci metot için bir destek çıkacaksa “Siz şimdilik haram aylarda savaşmayın, iki yüzyıl sonra bu uygulamadan vazgeçebilirsiniz” veya “Siz boşandığınızda iddet bekleyin ama günü gelince bu hükmün uygulanmaması gerektiğini alimler (elbette tarihselciler!) söyleyince bu uygulamadan vazgeçebilirsiniz” gibi ayetler olmasını beklememiz gerekmez miydi? Tarihselciliği savunanların bazıları olayı karikatürize ettiğimi düşüneceklerdir. İşin doğrusu olayı karikatürize ettiğim yok; fakat tarihselciliğin tutarlı olarak doğru olması için, size bile işi karikatürize etmek olarak gözüken böylesi ifadelere ihtiyaç varsa ben ne yapabilirim?

Daha önce dikkat çektiğimiz gibi önce Peygamberimizin ve vefatından sonra yakınlarının da Arap olmayan kavimleri İslam’a davet ettiklerini; onları İslam’a davet ederken takip etmeleri gereken ayrı bir yol sunmadıklarını, “Kuran’ın şu ayetleri sizi bağlamaz” veya “Kuran’ın bu ahiret anlatımları bizim için, siz bunlarla ilgili içeriğe takılmayın” demediklerini, tarihselcilerin önemsediklerini ifade etikleri ilk döneme en yakın kaynaklardan öğreniyoruz. Bu da tarihselciler tarafından cevaplanamayan sayısız çelişkilerinden biri olarak duruyor.

Tarihselcilerin çelişkilerini ortaya çıkarmak için bir de şu soruları yöneltin: Allah, bize (2000’lere) hitap etmek istemediği için mi etmedi? Bize hitap etmeyi Allah istemediyse (tarihselcilerin çoğu cümlelerinin mantıki sonucu üzerine pek düşünmemişe benziyorlar ama söyledikleri bu anlama geliyor) o zaman bu dine inanmanın bir anlamı var mı? Eğer böyleyse, Allah bizi muhatap almamışken bu dine inanmak, başkasına “Nasılsın” diye soran birine “İyiyim, sağol” demek kadar anlamsız değil midir? Haydi biraz kopya vereyim; aslında tarihselciler için bir alternatif daha var: Allah’ın, bugüne (2000’lere) hitap muhal (imkansız) olduğu için hitap etmediğini söylemek. Eğer bir şey muhalse onu Allah’tan beklemenin bir manası yoktur. Fakat böyle bir iddiada bulunmak bu sefer başka birçok sıkıntıyı doğurur. Öncelikle bugüne hitap, her şeyi bilen ve kudreti çok yüksek olan Allah için hiç de muhal değildir. Üçgen dikdörtgenin yaratılması, on sayısının beşten küçük olması gibi beklentiler muhaldir; mümkün olan hiçbir evrende bunların gerçekleşebileceğini düşünemeyiz. Fakat boşanmada iddet beklemenin bu evrenin sonuna kadar ne şekilde olması gerektiği gibi konular hakkında açıklama yapmak hiç de muhal değildir. Kısacası tarihselcilerin örnek olarak ele aldıkları hiçbir konuda, bu ümmete açıklamalar yapılabilmesinde muhal bir yön olmadığı açıktır. Ayrıca eğer muhallikten (imkansızlıktan) dolayı da olsa bize hitap yoksa, bizim bu dinin bir mensubu olmamızın mantıki bir gerekçesi kalır mı?

Şu önemli soru da tarihselcilerin cevaplayamadıkları arasında yer almakta: Hükümleri tarihsel olmuş, kıssa ve ahiret anlatımlarının içeriği bir gerçeğe karşılık gelmeyen bir Kitap ile neden ilgilenelim? Hatta neden “Müslüman’ım” diyelim? Sadece Kuran’dan çıkartılacak birkaç prensip için bunun yapılacağını söylemenin içi boş bir iddia olduğu açıktır. Pekala birileri “O prensiplerin de tarihsel olmadığı ne malum; onların tarihsel olmadığını hangi kriterle belirledin?” diye soracaktır. Kuran’ı mihenk taşı olmaktan çıkarınca elinizde din adına bir mihenk taşı kalmıyor ki! Tarihselciliğin burada eleştirdiğim yaygın versiyonunun sahipleri Müslüman olduklarını söylüyorlar, bu beyanlarını elbette esas alırız ama “Sen niye Müslüman’sın?” sorusuna verebildikleri ciddi bir cevap olduğunu duymadım. Merak ediyorsanız, bir de siz tarihselci tanıdıklarınıza sorun: “Sana hitap etmeyen, hükümleri tarihsel olmuş, kıssaları ve ahiretle ilgili anlatımları salt o dönemin Araplarına yönelik olan ve mitler içeren bir dini niye kendi dinin olarak kabul ediyorsun?” Bir cevap alamayacağınıza eminim; bir şeyler demekle sorunun cevabını vermek arasındaki farka dikkat edin. Bu görüşleri ileri sürenlerin, bu soruya tutarlı bir cevap vermesi mümkün değil. Ama bir de siz deneyin ve sonucu görün…

Kuran’ın anlayışına zıt iki tane anlayış olduğu gözüküyor. Bunların bir tanesi tarihin geçmiş dönemlerinde uzun süre paylaşıldığı için bir şeyi “gerçek” olarak gören ve bunu Kuran’ın üzerine çıkaran gelenekçilerdir. İkincisi tarihin son dönemlerinde ulaşıldığı için bir şeyi “gerçek” olarak gören ve bunu Kuran’ın üzerine çıkaran tarihselcilerdir. Birincilerin kutsalı atalardır; ikincilerin kutsalı Batı medeniyetidir. Bizim için kutsal Kuran’dır; ne gelenek ne de Batı medeniyeti Kuran üzeri Kuran’ı değerlendirebilecek bir kaynaktır. Eğer “Kuran Allah’tandır” diyorsanız, bu inancın mantıksal gereği budur. Kuran’ın İlahiliğini reddedenler ile ise uygun bir platformda, Kuran’ın İlahi olduğuna neden inandığım konusunda tartışmaya hazırım ve birçok defa tartıştım. Fakat bu kitabın amacı bu değil, burada sadece Kuran’ın İlahi olduğunu ifade ederken onu tarihsel olarak göstermeye çalışanların çelişkileri gösterilmeye çalışıldı.

Not: Bu yazı, Prof. Dr. Caner Taslaman’ın “Tarihselcilik: Çelişkiler Bataklığında” isimli kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 4

Leave a reply

Name (required)

Website