Tarihselci görüşte olanlar, Kuran’ın hitabını o dönemdeki dar bir Arap coğrafyasına hapsetmeye çalışırken karşılarına önemli sorunlar çıkıyor. Bunlardan biri, Kuran’ın, Peygamberimizin döneminde içeriğinin doğruluğu tam olarak takdir edilemeyecek fakat günümüzde içeriğinin doğruluğu bilimsel verilerle anlaşılmış ayetler içermesi. Kuran’da böyle ifadelerin var olduğu gösterilirse, Kuran’ın sırf o dönemin Araplarına inmiş bir metin olmadığı anlaşılabilir (paradigmaları çöker) endişesiyle, (bunlar Kuran’ın İlahiliği için delil olabilir endişesi taşıyan) İslam-karşıtlarından önce büyük bir hışımla, bu ayetlerin bu anlama gelmeyeceğini nasıl gösterebiliriz diye çırpınıyorlar. (Yanlış anlaşılmasın, Kuran’ın sırf o dönemin Araplarına inmediğini göstermek için böylesi ifadelerin var olduğunu göstermek şarttır demiyorum. Ama böylesi ifadelerin varlığı bu konuda ilave bir delildir.) Bu şekilde yaklaşımları karalamak için “bilimselci tefsir” gibi etiketleri kullanıyorlar, müstakil bir zihniyet yapısıyla içerik değerlendirme becerileri olmadığından etiketlerle düşünenler ve etiketlenmekten korkanlar üzerinde etkileri de oldu. Elbette Kuran’ın bilimsel verilerle tasdik edilmiş iddialara/içeriğe sahip olduğuyla ilgili şu veya bu tez eleştirilebilir de reddedilebilir de; hatta böylesi bir eleme süreci son derece faydalıdır, her konuda olduğu gibi bu konuda da yanlış görüşler ve abartılı yaklaşımlar ileri sürülmüştür. Fakat apriori (önceden kabul olarak) “Kuran’da bilimin ilgi alanındaki konularla ilgili bir şey olamaz” diye bir görüşe sahip olmak, Kuran’ın içeriğinin ne olduğu ile ilgili bir anlayış kıtlığına delalettir. Evrendeki olgulara birçok konuda atıf yapan Kuran’ın ifadelerini, evrendeki olgular ile ilgili ciddi, sistematik bilgi edinme yöntemi olan bilimin verileriyle beraber okumak, bir eksiklik değil bir zenginliktir.
Bu hususta “Kuran o dönemin Araplarına indi, onların anlamayacağı ifade niye Kuran’da olsun?” diye soruyorlar. Bu iddia ileri sürülürken düzeltilmesi gerekli birkaç yanlış görüş var. Kuran, elbette belli bir dönemdeki ve vahyedildiği ortamdaki Arapların kullandığı kelimelerle inmiştir; bugün Kuran’ın kelimelerine o dönemde olmayan bir anlam elbette yüklenemez. Bunun aksini söyleyen varmış havasında bir şeyler iddia edilmesi yanlış. Elbette Kuran’da, gizemli kelimelerle ve kelimelerin alakasız batıni anlamlarıyla bir hitap olmadı. Örneğin Kuran’da “yedi gök” ifadesi geçince o dönemin Arapları “yedi” kelimesinin ne anlama geldiğini biliyorlardı (bu kelimeyi ister rakam olarak “yedi” isterse bazılarının anladığı anlamda “çeşitlilik” olarak ele alalım), “gök” (sema) denildiğinde ise üstlerindeki tüm alanı anlıyorlardı. Yani onlar için “yedi gök” tabiri anlamsız değildi, bir anlam ifade ediyordu. Ama bütün bunlar “yedi gök” tabirinin içeriğinin ne olduğunu anladıkları, göklerin nasıl yedili bir yapısı olduğunu kavradıkları anlamına gelmez. Kuran’ın Arapça ve anlaşılır olmasının birincisini sağladığı ama ikincisini sağlamadığı açıktır. Eğer birisi göklerde yedi katlı (veya çeşitlilik anlamında kelime alınırsa “çeşitli katmanlı”) bir oluşum gösterebilirse bu elbette değerli olacaktır. Veya Kuran’ın birçok yerindeki, evrenin son saatinde evrenin son bulmasıyla ilgili ayetleri ele alalım. Bu ayetlerden yıldızların söndürülüp sonunun geleceği de, bu dünyanın sonunun geleceği de anlaşılmakta; nitekim ahirette göklerin ve yerin yenileriyle değiştirileceği geçiyor (İbrahim 48). O dönemde “yıldızlar” (nucum) ve “söndürülme” (tumiset) gibi kelimeleri bilen Araplar “Yıldızlar söndürüldüğünde” diyen Murselat Suresi 8. ayetinin kelimelerini anlıyorlardı. Ama dedelerinin dedelerinin dedelerinin ve daha ötesinin hep aynı şekilde gözlediği yıldızların sonunun geleceği ve dünyayla evrenin son bulacağı iddiası onlar için müthiş bir iddiaydı. Müslümanlar buna iman ettilerse de, yani ayetlerin kelime anlamlarını anladılarsa da bunun nasıl olacağıyla ilgili en ufacık bir fikirleri yoktu. Bugün, Kuran’ın kozmolojiyle ilgili bu dev iddiasının doğru olduğunu bilim bize büyük bir kesinlikle söylüyor. Tefsiri sadece tarihte söylenenleri tekrar etmekten ibaret sananlar ve Kuran’ın mesajını dar bir zaman dilimi ve coğrafyaya hapsetmek isteyenler bu tip ayetlerin değerini anlayamazlar. Evrenin, yıldızları ve dünyasıyla sonunun gelecek olmasının ne kadar önemli bir iddia olduğunu kavrayamadıkları gibi Kuran’da kozmolojiyle ilgili böylesi ifadelerin olmasının muhteşemliğine tanıklık edemezler. Tarihsel süreç içerisinde tektanrılı dinler dışındaki hemen herkes; Hinduizm, Budizm gibi dinler ve materyalist filozoflar bu evreni sonu olmayan bir kozmolojik sistem olarak tarif ettiler. Böylesi örnekler düşünüldüğünde Kuran’ın ayetlerini 7. yüzyıl Arap yarımadasının ufak bir bölümüne hapsetmemenin neden gerekli olduğunu anlayabilirsiniz.
Not: Bu yazı, Prof. Dr. Caner Taslaman’ın “Tarihselcilik: Çelişkiler Bataklığında” isimli kitabından alınmıştır. Kitabı ücretsiz bir şekilde okuyup indirmek için tıklayınız: http://www.canertaslaman.com/wp-content/uploads/2019/09/Tarihselcilik.pdf