Firavun’un Büyücüleri Gibi Olabilmek

Kuran’da çeşitli peygamberlerle ilgili pek çok kıssa anlatılır. Bu çok sayıda kıssanın özellikle bazıları üzerinde Kuran’da çok durulmuştur. Farklı yönleri ile sık sık tekrarlanan bu kıssalardan biri de Musa ile Harun’un Firavun ve kavmine gönderilişi ile ilgilidir. Firavun son derece güçlü, halkını baskı altına almış bir hükümdardır. Dahası kendisini tanrı ilan etmiş olduğu için baskıcı herhangi bir yöneticinin sahip olacağı güç ve etkiden de fazlasına sahiptir. Nitekim Allah Kuran’da Musa’ya şöyle seslenmektedir;


“Firavun`a git; çünkü o, azdı. ”
(20 Ta-ha Suresi 24. ayet)

Kuran’a göre Allah, Firavun’u ve toplumunu etkilemek için Musa’ya çeşitli mucizeler nasip etmiş ancak inanmak istemeyen -Kuran’daki ifade ile- gözü kör olmuş, kalbi mühürlenmiş, hırsına yenilmiş Firavun bu mucizeleri Allah’ın büyüklüğünün göstergeleri olarak değil büyü olarak yorumlamıştır. Musa’nın güçsüzlüğünü kanıtlamak için de onu kendi büyücüleri ile yarıştırma kararı almış. Musa’nın gösterdiği mucizeler karşısında şaşkına dönen büyücüler ise iman etmişlerdir.

Ve büyücüler secdeye kapandılar. “Âlemlerin Rabbi`ne iman ettik, dediler; Mûsa`nın ve Hârun`un Rabbi`ne!”
(7 A’raf Suresi 120-122. ayetler)

Müminlere örnek olması gereken asıl tavır da o zaman çıkıyor ortaya. Allah’a inandıkları için tehdit edilen büyücüler Firavun gibi güçlü, baskıcı, zalim bir yöneticinin bile tehditlerine aldırmadan;

“Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım. ” (7 A’raf Suresi 124. ayet)
diyen Firavun’a karşı

“Biz, dediler, doğruca Rabbimize varacağız. ”
“Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden ötürü intikam alıyorsan. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı müslümanlar olarak al. ”
(7 A’raf Suresi 125-126. ayetler)

demişlerdir.

Bu kıssadan çıkarılabilecek iki önemli ders var aslında. Birincisi Allah’ın mucizeleri ile karşılaşanlardan, bunlara gerçekten tarafsız gözle bakanların nasıl da kolayca iman ettiğidir. Bu mucizelerin ille Musa’nın hikâyesindeki kadar dikkat çekici, şaşırtıcı olması beklenmemelidir. Çevremize baktığımızda gördüğümüz çeşit çeşit renk renk bitkiler, yiyip içtiğimiz her biri farklı tada sahip yiyecek ve içecekler, insan vücudunun işleyişindeki müthiş denge ve benzeri birçok olağanüstülük bu mucizelere birer örnektir aslında.

İkinci ders ise Firavun’un büyücülerinin Allah’a gösterdiği teslimiyet ve tevekküldür. Günümüzde insanlar ailelerinden, patronlarından, arkadaşlarından korkup, çekinip dini yaşamazken bu büyücüler Firavun’a direnmiş, onun eziyet etme tehditlerini göz ardı etmişlerdir. Sakat ya da sağlam sonunda öleceklerini, son olarak Allah’ın huzuruna varacaklarını vurgulamışlardır. Esas olanın ahiret olduğunu, bu dünyanın sadece ahiretin tarlası olduğunu hatırlatan bir tutum… Kendimize örnek olması açısından bu kıssayı sık sık aklımıza getirmeli, bizim Firavunlarımızın aslında ne derece güçsüz olduklarını fark etmeli, bu hayatta hiçbir şeyin Allah’ın rızasını kazanmaktan daha önemli olmadığının bilincinde olmalıyız.

Allah, kuluna kafi değil mi, yetmiyor mu? Seni O`ndan başkalarıyla korkutuyorlar.
(39 Zümer Suresi 36. ayet)

Yazar : Nazlı

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website