Şeyh Beni Nirvanaya Uçur!

Rabıta, Hint mistisizminden İslam dinine girmiş bir Budizm ritüelidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bazı kişiler, gerek dini mevzularda gerekse bilimsel nitelikteki konularda bilgi yetersizlikleri sebebiyle, bazı kültürlerden etkilenmişlerdir. Bu etkilenmeyi sonucunda da sözde din adamı kisvesindeki bu kişiler İslam dinine çeşitlik hurafeler sokmuşlar ve bunu sözde Kuran’la ilişkilendirmeye çalışmışlardır. İşte Rabıta dine sokulan küçümsenemeyecek bir hurafe çeşididir ve bununla insanları şirkte sokmaktadırlar.

Rabıtayı Kuran ile ilişkilendirmek için bu kişiler şu ayetleri kendilerine göre yorumlamış ve nasıl yapabildilerse buna insanları inandırabilmişlerdir.

 

Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cihat edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.
(Maide Suresi 35. Ayet)

Ey inananlar, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.
(Tevbe Suresi 119. Ayet)

 

Ayetler incelendiğinde gayet açık ve nettir. Bu insanlar nasıl oluyor da Rabıtayla bu ayetleri ilişkilendirebiliyorlar şaşırmamak elde değil doğrusu. Şimdi birde Rabıtanın ne anlama geldiğini açıklayalım.

Tarikatta râbıta: Müridin, Allah’ta fani olmuş bulunan şeyhinin şek­lini hayâlinde sürekli canlandırmasıyla onun ruhaniyetinden yardım is­te­mesi demektir. Bu da müridin edeplenmesi – yani saygılı olmaya alışması – ve tıpkı şeyhinin yanında bulunuyormuş gibi gıyabında da ondan feyiz alabilmesi için lüzumludur. Çünkü mürit, şeyhinin şeklini hayâlinde canlan­dırmakla ancak huzur bulur, nurlanır ve bu sayede çirkin davranışlarda bu­lunmaktan da sakı­nır.“

Kıyası sizlere bırakıyorum ve tanımda önemli yerleri belirtmekte fayda olacağını düşünüyorum. Allah’ta fani olmuş bir şeyh, bu nasıl mümkün olabilir, bu hayatın sınav kavramına ters bir durumdur ve buna hiçbir şekilde İslam yer vermez ve Kuran’da da böyle bir şeyden bahsedilmez.  Hiçbir insan olağanüstü güçlere sahip olamaz, çünkü bunlar sadece insandırlar. Nasıl oluyor da Allah’ta fani olabiliyor. Bu başlı başına bir şirke girer çünkü bağlanılan şeyh kendini aşmış ve Allah’ın bir tecellisi olmuş. Ne kadar da benziyor değil mi Hristiyanlığın İsa’sına. Hani onlarda İsa’yı Allah’ın yeryüzündeki sureti olarak görüyorlar ve büyük şirke giriyorlar ya, aynen rabıta yaparak bağlanılan şeyhte bu şekilde kutsallaştırılıyor.

Faniyi ebedileştirme ya da tanrılaştırma, eleştirilemez yapma, onu yeterli görmek ve hep doğruyu söylediğine inanmakta şirktir. Ama çoğu insan bilmeden de olsa şirke girmişlerdir ve farkında değildirler. Çünkü bu insanlar psikolojik rahatlama, kendini kutsallaştırma adına bu tür şeylere yönelirler. Bu tip insanlar Kuran’ı hiç anlamaya çalışmamış ve sadece anlamadığı bir şekilde okumuşlardır. Bu tip insanlar Kuran’ın aklınızı kullanmamı, okumamızı, araştırmamızı ve düşünmemizi istediğini bilmemektedirler ve bu yüzden düşünmek onlara ağır gelir ve düşüncelerini dahi ipotek altına aldırırlar.

Rabıta da beyni ipotekleme yöntemlerinden sadece biridir.  Efendi hazretleri şöyle buyurdu, efendi hazretleri şunu söyledi… Bitmez bunlar, efendileri zaten her şeyin doğrusunu bilir, yeterlidir. Bu nasıl bir kaynak anlayışıdır. Demezler mi adama kardeş senin düşünme yetin yok mu, ne farkın kaldı o zaman hayvandan. Bu efendin din konusunda ne kadar yeterli ya da Kuran’ı anlamak için neler yapmış bu zamana kadar. Tebliğ el vererek mi olur yoksa Kuran’ı insanlara anlatarak mı? Böyle bir tebliğ anlayışı nerde görülmüştür, Peygamberimiz döneminde var mı böyle bir örnek? Bu yaptığınız dinde Hristiyanlar gibi ruhban sınıfı oluşturmak değildir de nedir?

Bunların birde şöyle bir özlü sözleri vardır: Şeyhi olmayanın kılavuzu şeytandır. Kılavuz aramamıza gerek mi vardır ki. Ya da bunların kılavuz anlayışı ne kadar kıttır. Şimdi benim kılavuzum Kuran. Bu sözü bana söyleyerek ne yaptığınızın farkında değil misiniz? Neden ben benim gibi etten kemikten olan bir insana biat edeyim ki. Benim aklım yok mu dini anlamaya, okumaya ya da öğrenmeye. Kuran sürekli okuyun, araştırın ve özellikle düşünün diye bize öğüt vermiyor mu? İşte bunların Kur’an bilgisi bundan ibaret.

Her zaman derim lider aramaya gerek yok, Müslümansan eğer tek liderin var Hz. Muhammed. Kitap aramaya, kurtarıcı aramaya gerek yok, 1400 sene önce indi bizim kurtarıcımız, adı da Kuran’ı Kerim. Kuran’a saygı da Peygambere saygıdır. Ve en önemlisi itaat edilecek biri varsa eğer oda yalnızca Yüce Yaratan Allah’tır. Dinden bihaber olan kişiler değil. Kulluk yalnızca Allah’a olur, onun yarattığı kula değil. Neyse konudan sapmayalım

İnsanın huzur bulması, nurlanması ya da kötü davranışlardan uzak durması ancak Allah’ı hatırlamakla, anmakla, ona ibadet etmekle olacak şeylerdir. Fakat rabıtada bunların olmasına sebep olacak kişi şeyhtir. Buna aracılık ediyor diye bir yorum getirmiş olsalar dahi İslam’da aracılık diye bir şey yoktur. Kişi direkt ibadetini Allah’a yapmak zorundadır, eğer buraya bir aracı koymaya kalkarsanız kişi ibadetlerini bu aracıya yapmış sayılacaktır. Bu da direk şirktir. Her namazımızda okuduğumuz Fatiha suresi buna net bir cevap verir niteliktedir.


(Ya Rabbi) Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz!
(Fatiha 5. Ayet)

 

Bu rabıtaya inanan ve uygulayan şahıslar her namazda bunu söylediklerini bilmiyorlar mı acaba? Şeyhlerden medet ummak ne kadar uygun düşmektedir bu ayete. Rabıtanın tanımında ne deniliyordu; müridin, Allah’ta fani olmuş bulunan şeyhinin şek­lini hayâlinde sürekli canlandırmasıyla onun ruhaniyetinden yardım is­te­mesi. Şimdi bu açıklama yukarıdaki ayetle sizce çelişmiyor mu? Allah’ı zikretme şeyhi düşünerek mi olur?

Sıra geldi rabıtanın kökeninin neye dayandığına. Giriş cümlesinde söylediğim gibi rabıta, İslam âlemine Hint dinlerinden olan Budizm dininden girmiştir. Rabıtanın uygulanış süreci ise Budizm de olan yogayla birebirdir. Zaten yoganın Arapçada tam karşılığa rabıtadır. Önce rabıta ile yoganın ortak özelliklerine değinelim

  • Rabıtada da yogada olduğu gibi, solunumun kontrol altına alınması vardır.
  • Rabıta da (yogadaki lotus oturuşundan alınan ilhamla), belli bir oturuş biçimi vardır (ters teverruk oturuşu).
  • Rabıtada da (yogada olduğu gibi) dikkatin belli bir nokta üzerine yoğunlaştırılması vardır.
  • Yoğa gibi zihinsel, fiziksek ve mistik bir uygulama biçimdir.

Uygulama şeklinin yogadan hiçbir farkı yoktur, fark sadece bunlara verilen isimlerdedir. Yani anlayacağınız rabıta bir yogadır. Rabıta modern Türk putçulugudur ve bunu uygulayanlar Ortodoks Türk Sünnileri olarak ritaletürede geçmişlerdir.

Hinduların nasıl Nirvana ulaşma idealleri varda, bizdeki sözde Müslümanların ise fenafillaha ulaşma amaçları vardır.

(Fenafillah:  Allah’ta fani olmak (haşa). Allah da erimek, O’nunla birleşip kaynaşmak, bütünleşip ölümsüzleşmek ve sonsuzlaşmak demektir. Vahdet-i Vucüt (varlığın birliği) ile bağıntılı bir kavramdır.)

Bu kadar benzerliğin bir rastlantı olma ihtimali sizce olabilir mi? Bence olamaz, tamamen bu sapkın inancın ritüelleri İslam’a mal edilmiş ve İslam dinini yozlaştırma güdümündedir.

Yogadan nirvanaya giden yol ne ise, rabıtadan fenafillaha giden yolda da odur.  Onun için ne teorik ne de uygulama bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Yoga ne ise rabıta da odur; Nirvana ne ise fenafillah da odur. Tek fark, bu kavramlara verilen değişik kültürlere ait farklı isimlerdir. (Tarikatta Rabıta Kitabı ve Nakşibendilik 260. Sayfa: Ferit Aydın)

Bizler inanan Müslüman insanlar olarak Kuran’a bağlı bir hayat yaşamalıyız, O’nu başucu kitabımız haline getirmeli ve O’nu anlamak için her gün çaba sarf etmeliyiz. Yoksa böyle fitneler gibi daha nice fitneler İslam’a girecektir. Şirkin affedilmeyen bir günah olduğu ile ilgili bir ayetle sözlerime son vermek istiyorum

Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.
(Nisan Suresi 48. Ayet)

 

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (6)
Leave a reply

Name (required)

Website