Şefaat İle İlgili Tahrif Edilen Ayetler

Şefaat konusundaki ayetler kur’anın anlam olarak tahrif edilen  ayetlerinin maalesef başında gelmektedir. Metin olarak tahrif  edemedikleri kitabı önkabullu okumalar neticesinde anlam olarak tahrif  etme başarısına ulaşıldığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Daha önceki  yazılarımızda şefaat ile ilgili bütün ayetleri ele alıp bu konunun  Kur’an`da nasıl anlatıldığını görmüştük, bu yazımız  şefaati izine ve  istisnaya bağlayan ayetler üzerinde olup bu ayetlerin bazı meallerde  nasıl saptırılarak yanlış anlamaya vesile olduğu ve izin ve istisnalı  şefaat ayetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde olacaktır.
Kur’an şefaat konusu ile ilgili ayetler ile yeni bir günden ortaya  atmamış var olan gündemi red etme üzerine bu ayetler indilmiştir. Yunus suresi  18. ayeti bu gündemi anlatmakta ve müşriklerin bu yanlış inancını red  etmektedir.
Yunus suresi 18. ayeti: “Onlar, Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara  taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki:  «Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz?»  Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.”
Kur’anın  şefaat konusu ile ilgili olarak anlaşılması gereken ayeti Yunus suresi 18.  ayetidir, çünkü bu ayet nuzül öncesi müşrik inancını yansıtmakta olup  şefaat konusu ile ilgili diğer bütün ayetler bu inancı red etmektedir.  Kur’anın hiçbir ayeti geleneksel şefaat inancında geçerli olan,  günahkar müslümanların bir başka kişinin aracılığı ile Allah cc den  günahlarının bağışlanmasını istemek şeklinde değildir, aksine bunun bir  müşrik inancı olduğu vurgusu ve bu inancın reddi üzerinde olmasına  rağmen geleneksel şefaat inancı bunu benimsemiş ve bunun üzerine ayrı  bir din kurulmuştur. Şefaati tümden red eden ayetler üzerinde herhangi  bir tahribata giremeyen gelenkesel inanç izin ve istisna konusundaki  ayetleri görüp “bak izin verilenler varmış demekki onlar şefaat  edeceklermiş” diyerek bilerek veya bilmeyerek Kur’an`ı çelişkili bir  kitap ve diğer ayetlerin üzeirni örten bir mantıkla okuma yoluna  gitmişlerdir. Şimdi anlam tahrifatına uğraya bu ayetlerin üzrinde teker  teker durmaya gayret edelim.
Yunus suresi 3. ayeti: Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden,  işi düzenleyen Allah’tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan  Allah budur. O’na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?
Bakara s 255. ayeti: Allah, O’ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri,  her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak  O’nundur. O’nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini  ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar.  Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O’na ağır gelmez.  O yücedir, büyüktür.
Bu ayetteki “onun izni olmadan şefaat  edecek olan kimdir?” cümlesi ön kabullu bir okuma ile ” izin verirse  birileri şefaat edecek” şeklinde anlam tahrifine uğratılmıştır. Halbuki ,  “Kur’an`a kafamızdakini nasıl söyletiriz ” mantığı ile okumayıp ” bu  konu hakkında Kur’an ne diyor” mantığı ile bir okuma yapılsa şefaat  düşüncesinin Kur’andaki arka planı hatırlanılıp müşriklerin Allah cc`den  başka tapmış oldukları sahte ilahlarına yüklemiş oldukları o inancın  red edilerek ve o müşriklerin Allah cc`den başka edinmiş oldukları  şefaatçilerin yaratılmış olduğunu ” Onların işlediklerini  ve işleyeceklerini bilir,” mealindeki cümleden anlaşılması gerektiği,  şefaat etme yetkisinin ancak yarattıkların herşeyini bilen Allah cc`den  başkasına ait olmayacağı hatırlatılmaktadır. Yunus suresi 3. ayetindeki  izin konusuda Bakara suresi 255. ayeti ile aynı şekilde anlaşılması  gerekmektedir.
Şura suresi 42. ayette , “Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı  vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi.  Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır.”
buyurularak dinde  herhangi bir konuda izin verme yetkisinin Allah cc`ye ait olduğu  hatırlatılmaktadır. Şefaat yetkisininde bu izne dahil olması gerekir ve  Allah cc`nin izin vermediği bir konuda başkalarının ayrı bir din  uydurarak karar verme yetkisi olamaz.
*********************************************
Meryem suresi 87. ayeti: Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik  olamıyacaklar.
Bu ayet hem meal hemde bağlamdan  kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatına uğratılan ayetlerden  biridir. Meal olarak anlam tahrifatına uğratılmasına örnek olarak “Rahman’ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte  bulunamıyacaktır.” şeklinde yapılan mealler, gelenekteki Allah cc`den  başkasınada şefaat hakkı veren anlayışa parelel olarak yapılmış olan  bir başkaına şefaat hakkı tanımak şeklinde meal tahrifatına  uğratılmışlardır. Bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatı  ise bu ayeti cımbızlama metodu ile okuma neticesindedir halbuki 77.  ayetten itibaren konu bütünlüğü içinde okunduğu takdirde ahdi kimin  aldığı ve o inkarcılara böyle bir ahid verilmediği ahid verilenlerin  takva sahipleri olduğu ve onlarında Allah cc tarafından kurtarıldıkları  meryem s 72. ayetinde beyan edilmektedir.
Meryem Suresi: 77. (Resûlüm!) Âyetlerimizi inkâr eden ve “Muhakkak surette bana mal ve evlât      verilecek” diyen adamı gördün mü?
78. O, gaybı mı bildi, yoksa Allah’ın katından bir ahid mi aldı?
79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
80. Onun dediğine biz vâris oluruz, (malı ve evlâdı bize kalır); kendisi de bize yapayalnız gelir.
81. Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah’tan başka tanrılar edindiler.
82. Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
83. (Resûlüm!) Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevkeden şeytanları gönderdik.
84. Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz.
85. Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah’ın huzurunda toplayacağımız gün.
86. Günahkârları da susuz olarak cehenneme süreceyiz.
87. O gün Rahmân (olan Allah)’ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefâata malik olmayacaklardır.
Ayetlerin bağlamına baktığımız zaman inkar eden birisinin ahirette  mal ve çocuklar ile şefaat edileceği inancı red edilmekte şefaate malik  olacakların ancak iman ve salih amellerin karşılığında şefaat ahdi  alacağı bunun dışındakilere böyle bir sözğün verilmediği aksine bunların  cehennem ile cezalandırılacağı bildirilmektedir. Dikkat edilcek olursa  Allah cc dışında kimseye şefaat etme yetkisi diye bir şey sözkonusu  değildir.

**********************************************
Taha suresi 108. O gün insanlar, dâvetçiye  uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.
109. O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına şefaati fayda vermez.
110. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz:
111. Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.
112. Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.
Taha s. 109. ayeti meal olarak tahrifata uğratılmış ayetlerden birisidir. Birçok mealde yanlış şefaat inancının yansıması olarak Allh cc`den başka birisinin şefaat etmesi inancı doğrultusunda “O  gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden  başkasının  şefaati fayda vermez.” meal verilmiştir. Yanlış olan kelime ”  başkasının” şeklinde çevrilmesi olup doğu çeviri ” başkasına” şeklinde  olması gerekmektedir.

***********************************************
Enbiya suresi 26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
27. O’ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O’nun emri ile hareket ederler.
28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
29. Onlardan her kim: “Tanrı O değil, benim!” derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!
Enbiya suresindekideki bu ayetlerde müşriklerin melekler hakkındaki yanlış inancını red etmekte ve onların Allh cc indindeki yerlerinin sadece ikramlı kullar olduğu beyan edilmektedir. Şefaat edecekelri kimselere baktığımız zaman “Allah`ın rızasına ulaşmış kimseden başkasına” olmadığı bildirilmektedir. Şimdi yanlış şefaat inancını savunanlara şunu soruyoruz, Allah cc`nin rızasına ulaşmış olanın başka birinden yardıma ihtiyacı olabilir mi? Cevap tabiki hayır, öyleyse melekler o insanlara nasıl şefaat ederler diye sorarsak bunun cevabınıda
13. Rad Suresi 23-24. “O güzel âkıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve  nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de  her kapıdan yanlarına varıp: «Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler!  Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!» diyecekler.”
39. Zumer Suresi 73. “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya  varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz!  Temelli olarak buraya girin» derler.
ayetlerinin mealleri örneğinde  görmekteyiz , melekler , işlediği salih ameller karşılığında cenneti  hakeden kulu cennette karşılayarak onlara şefaat edeceklerdir.

Aynı konu necm suresi ayetlerinde de görülmektedir.
53. Necm Suresi. 26: Ve göklerde nice melekler vardır, onların şefaatleri hiçbir fâide  vermez, meğer ki, Allah Teâlâ’nın dilediği ve razı olduğu kimse için müsaade  verdiğinden sonra olsun.
Bu ayettede aynı şekilde melekler,  salih ameller işleyerek cenneti haketmiş ve Allh cc`nin razı olduğu  kimseye cennette şefaat edeceklerdir.

************************************************
Sebe suresi 23. ayeti: O’nun huzurunda O’nun izin verdiğinin dışındakine şefaat fayda sağlamaz. Sonuçta kalplerinden korku giderilince derler ki: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hakikati. O pek yüce ve çok büyüktür.
Bu ayette yine yanlış şefaat inancına uygun olarak bir çok mealde
O’nun katında, kendisine izin verdiğinden başkası şefaat edemez. Nihayet  kalblerindeki korku giderilince: Rabbınız ne dedi? dediler. Hakkı, dediler. Ve  O, Aliyy’dir, Kebir’dir
şeklinde çevrilerek Allah cc`den başkasına şefaat hakkı verdirilmeye çalışılmıştır. Dikkat edilecek  olursa hesaplar görüldükten sonra karşılıkların “hak” olarak verilmiş  olduğu “maliki yevmiddin” ayeti gereğince o günde yetkinin sadece  kendisine ait olduğu vurgulanmaktadır.

Zuhruf suresi 86. ayeti: O’nun dışındakine dua edenler şefaat elde edemezler. Sadece bilerek hakka şahit olanlar şefaatten nasiplenirler.
Bu ve  benzeri ayetleri yine zümer s. 44. ayeti çerçevesi içinde anladığımız  zaman kur’anın şefaat hakkındaki mesajı anlaşılmış olacaktır.

Zümer suresi 44. ayeti: De ki: «Bütün şefaat Allah’a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra hep  döndürülüp O’na götürüleceksiniz!»
Sonuç olarak,   sadece Allah cc`nin yetkisi dahilinde olan bir yetkinin müşriklerce  ondan başkasına verilmesine karşı reddiye sadedinde olan ayetler yanlış  rivayetler neticesinde müşrik inancı doğrultusunda anlaşılmış ve  şefaatle bazı ayetlerde bu yanlış inanç doğrultusunda çevrilerek anlam  tahribatına uğratılmıştır. Çelişkisiz bir kitap olan kur’andaki bir  kısım ayet “şefaat sadece Allahındır” diyecek bir kısım ayet ise “Allah  cc den başkasına izin verilecek” desin; bu mümkün değildir. Rabbimiz  bizleri kendisinin şefaatine mazhar etsin.

EN DOĞRUSUNU ALLAH CC  BİLİR.

***************************************************

About the Author
Author

ismailhakki

Comments (5)
Leave a reply

Name (required)

Website