Kur’an`ı Bolca Okumalıyız, ama nasıl Okumalıyız

Allah Kur’an`ı, sizlere rehber olsun diye indirdim der bizlere. Madem rehberimiz Kur’an, onun tüm ayetlerine koşulsuz iman etmeliyiz. Öyleyse ayetlerin emredildiği şekliyle,  değiştirmeden, bazı ayetleri görmezden gelmeden, gerçek manasıyla hayatımıza geçirmeliyiz ki, Allah`ın nurundan, rehberliğinden gerektiği ölçüde istifade edebilelim.

Allah bizlere, rehber olsun diye indirdiği Kur’an`ı, yalnız sizler için rehberdir diyerek, serbest bırakmamıştır bizleri. Çok açık ve net bir hüküm veriyor Zühruf suresi 44. ayetinde ve bakın ne diyor?

 

BU KİTAPTAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.

 

Madem Kur’an`dan sorumlu tutulacağız, hesaba çekileceğiz, o zaman sorumlu olduğumuz, Kur’an`ı anlamaya çalışırken izlememiz gereken yol, yöntem nedir, onu önce doğru anlamalıyız.

Kur’an`a baktığımızda, bizlerin anlamadığı bir dilden yazıldığını görürüz. Bu durumda ne yapmalıyız? Çünkü Yaradan büyük bir sorumluluk yüklemiş bizlere ve demiş ki, bu kitaptan hesaba çekeceğim sizleri.

Şöyle düşünelim, acaba sorumlu olduğumuz, imtihana çekileceğimiz Kur’an`ı anlayabilmemiz için, Arapça bilmeyen tüm toplumların, Arapça mı öğrenmesi gerekir? Allah böyle bir zorlukla, bizleri karşı karşıya bırakır da, birde ondan sorumlu tutar mı? Önce bu soruya, doğru cevap bulmalıyız.

Bazı kesimin söylediği gibi, Kur’an başka dillere, tam olarak çevrilemez mi? Bu düşünce Kur’an`dan, asla onay almaz. Çünkü Allah, yemin olsun ki sizler için, bu kitabı kolaylaştırdım diyorsa birçok kez ayetlerinde, başka dile tam olarak çevrilmeyen bir rehber gönderip, daha sonrada tüm kullarını sorumlu asla tutmaz. Bu düşünce, Allah`ın adaletine büyük saygısızlıktır. Lütfen bunu unutmayalım.

Peki, Allah Kur’an`ı neden Arapça indirmiş? Gelin şimdi onu anlayalım ki, bizlere yol göstersin.

 

Fussilet 44: Eğer biz bu Kur’ân’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar kesinlikle, “Ayetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı bir dille söylenir mi?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için bir yol gösterici ve gönüllerine şifadır. Kâfirlerin kulaklarında ağırlık vardır ve Kur’ân onlara kapalıdır; sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.”

 

Rabbimiz ne kadar güzel açıklamış değil mi dostlar, Kur’an`ın neden Arapça indirildiğini. Eğer yabancı bir dilde indirseydik, itiraz ederdiniz ve bizim anlamadığımız dilden indirilir mi Kur’an derdiniz diyor.

İşte aynı soruyu bugün bizler, Kur’an başka dile tam olarak çevrilmez, diyenlere sormalıyız ve demeliyiz ki;

ALLAH ARAPÇADAN BAŞKA DİLE, TAM OLARAK ÇEVRİLMEYEN BİR REHBER GÖNDERİP, DAHA SONRA TÜM ALEMİ KUR’AN`DAN MI SORUMLU TUTACAK?

Ne dersiniz, Rabbimiz başka dile tam çevrilmeyen bir rehber gönderip, daha sonra tüm kullarını sorumlu tutar mı? Elbette mümkün değil. Allah`ın adaletini bu denli basitleştirenler, elbette bunun hesabını mahşer günü vereceklerdir.

Lütfen Fussilet 44. ayeti tekrar okuyalım ve Rabbimiz neden Kur’an`ı Arapça indirmiş, onu önce çok iyi anlayalım. Eğer ayetlerin manalarını, anlatmak istediklerini doğru anlayamazsak, ondan gereği gibi istifade etmemizde mümkün olmayacaktır.

Yaradan yukarıdaki ayetle, Kur’an ile ilk muhatap olan toplumların elinden, öne sürebilecekleri bahanelerini alıyor ve o toplumun anladıkları dilden, apaçık indiriyor Kur’an`ı. Peki ya diğer toplumların durumu ne olacak?

BU DURUMDA ARAP OLMAYAN, TÜM YARATTIĞI KULLARINA, BAHANE YARATABİLECEK BİR DURUMLA KARŞI KARŞIYA BIRAKIR DA, BAŞKA DİLLERE TAM OLARAK ÇEVRİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN, BİR REHBER KİTAP İNDİRİP, DAHA SONRADA BU KİTAPTAN HESAP SORAR MI SİZCE RABBİMİZ?

Elbette böyle bir düşünce, Allah`a ve Kur’an`a saygısızlıktır. Peki, bu düşüncelere nereden kapılıyoruz? Kur’an`ı rehber almayıp, sanı ve rivayetler ile Kur’an`ı anlamaya çalışırsak, böyle bir sonuç çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Günümüzde bizlere öğretilen bir yanlışta, sen anlamını bilmesen de Kur’an`ı oku, Allah sevap yazar mantığıdır. Önce sevabın ne olduğunu, doğru anlamalıyız.

Sevap, Allah`ın istediği, hoşnut olduğu bir değeri üretmekle kazanılır, önce bunun bilincine varmalıyız. Bu değeri üretmeninde yolunu, Kur’an öğretir bizlere. Eğer bizler Kur’an`ı anlamadan okuyorsak, nasıl olur da bir değer üretmenin yolunu öğrenmeden, güzel bir başarıyı ortaya çıkarmadan, sevap kazanacağımızı söyleriz ve buna inanırız? Bakın Rabbimiz bizleri ne için yaratmış.

 

Mülk 2:”O hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O üstündür, bağışlayandır”

 

Elbette Arapçasından okumamızda, hiçbir sakınca yok. Ama önce Kur’an`ın indiriliş amacını yerine getirmek için bilerek, anlayarak, düşünerek okumalıyız ki, onun rehberliğinden gereği gibi istifade ederek, sevap kazanabilelim.

Ben iyilik yapacağım, ben zekât vereceğim, ben namaz kılacağım, ben doğru ve güzel işler yapan bir insan olacağım demekle mi sevap kazanırız, yoksa bu güzellikleri hayatımıza geçirmekle mi sevap kazanırız?

Okulda imtihan yapan öğretmene, hocam ben kitabı çok okudum, dememiz mi bizlere yüksek not aldırır, yoksa imtihana girip, dersimizi çalıştığımızı hocamıza kanıtladığımızda mı geçerli not alırız?

Lütfen bizleri Allah ile aldatanların oyununa, artık gelmeyelim. Kur’an gerçeklerinden bizleri uzaklaştırıp, kendi nefislerinin esaretine alanların oyunlarını, FURKAN ile bozalım. Kur’an ile aramıza ördüğümüz, beşeri duvarları yıkalım ki, Rabbin istediği gerçek kullar olabilelim.

Tüm İslam âlemi, Kur’an`ı anlamasa da bolca okuyor, hatta bir makam ilave ederek, kulağa hoş gelen güzel okuma yarışmaları da yapıyor.  Ama Allah`ın istediği ölçüde, amaçta okumadığımız için,  sonuca ulaşamıyoruz, okuduğumuzla kalıyoruz.

Okuduklarımızın meyvesini ortaya çıkarmadığımız sürece, Allah`ın istediği bir toplum olmamızda, asla mümkün olmayacaktır.

Allah Kur’an`da düşünmeye, aklımızı kullanmaya çok önem verdiğini gösterir ayetlerinde. Bizler İslam toplumu olarak, din ve iman konusunda düşünen, aklını kullanan, sorgulayan bir toplum olamadığımız içindir ki, dinde bölündük, parçalandık, yetmiyormuş gibi, birbirimize düşman olduk.

Demek ki Kur’an`ı çok okumakla değil, GEREĞİ GİBİ OKUMAKLA ve okuduğumuzu anlayıp, yaşamımıza geçirmekle huzuru, mutluluğu yakalarız. Kur’an`ı böyle okumakla, onun rehberliğinden istifade ederiz. Elbette bu şekilde ancak sevap kazanabiliriz, bunu unutmayalım.

Demek ki Kur’an`ı mutlaka, ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUMALIYMIŞIZ. Hatırlayınız Allah`ın indirdiği tüm kitaplar, o günkü toplumun dili ile indirildi. Anlasınlar, düşünsünler ve onlara rehber olsun diye.

Hıristiyan toplumlarda, ruhban sınıfının güç kaybetmemesi ve toplumu istedikleri gibi yönetebilmek için, onlarda yüzlerce yıl, indirilen İncil`i başka dillere tercüme ettirmediler. Bunun günah olduğunu söylediler. Böylece ruhban sınıfı, Allah`ın dinini, kendi nefis ve ihtirasları yönünde yönettiler. Daha sonra toplumların bilinçlenmeleri sonunda, bu yanlışın farkına vardılar. Şimdi her ülke, kendi dilinden okuyor İncili.

Buradan da anlaşılıyor ki, ilk yapmamız gereken, Kur’an`ı anladığımız dilden okumak. Niçin anlayarak okumalıyız, sanırım burası önemli.

 

Duhan 58: Böylece biz Kur’ân’ı senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR.

 

Demek ki anlayarak okumamızın asıl nedeni düşünmek, aklımızı devreye sokmak içinmiş. Rabbimiz Kur’an`ı, öğüt almanız için indirdim demiyor muydu? Ama bugüne kadar birileri, siz Kur’an`ı anlayamazsınız, onu veli insanlar anlar demiyorlar mıydı bizlere?

Ne dersiniz, bizler Allah`ın söylediği gibi, Kur’an`ın muhkem ayetlerini anlayarak, düşünerek okuduğumuzda, anlamamız mümkün değildir diyenlere, inanmalı mıyız bu durumda?

Yoksa Rahmanın söylediği gibi, ayetlerin üzerinde düşündüğümüzde, aklımızı kullandığımızda anlayabilir miyiz? Bunun kararını herkes kendisi verecektir. Bakın Allah bu sorumuza nasıl cevap veriyor.

 

Muhammet 24: Peki bunlar, Kur’an’ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?

 

Ne yazık ki düşünen bir toplum olmaktan çıkarıldık. Sorgusuz itaat eden bir toplum olduk. Kalplerimiz kilitli, kilidi açıp aydınlığı, gerçekleri görebilmemiz için, anahtarını Kur’an`dan almak yerine, beşerin kitaplarından almaya çalıştık. Öyle olunca da, sonuç ortada, ama farkında bile değiliz.

Madem imtihanımız Kur’an`dan, onun tam olarak her dile çevrilemediğini ve herkesin Kur’an`ın muhkem ayetlerini anlayamayacağını söylememiz, sizce Rabbimize karşı nasıl bir saygısızlıktır, bunun farkın damıyız? Böyle bir zorlukla Allah, kullarını imtihan eder mi?

Her zaman verdiğim örneği, tekrar vermek istiyorum. Okuldayız ve öğretmenimiz bizlerin sınıf geçme imtihanı için bir kitap dağıttı. Bu kitabı okuyun, sizleri bu kitaptan imtihan edeceğim dedi. Bizler baktık ki kitap, bizlerin anlamadığı bir dilden yazılmış. Bu durumda öğrenciler olarak, öğretmene karşı tavrımız ne olur?

Samimiyetimle söylüyorum, sınıfın tamamı güler ve öğretmenin şaka yaptığını bilir, kimse ciddiye bile almaz.

Peki, bizlere aynı yol ve yöntemi, çok daha ciddi bir konuda, yani imanımız konusunda yapanlara karşı, neden aynı tavrı takınmıyoruz. Bizler o sınıfın öğrencileri kadar olamıyor muyuz yoksa?

Sizler Kur’an`ı anlayamazsınız diyenlere itiraz edip, Allah bizleri Kur’an`dan imtihan edeceğini söylüyorsa, nasıl olur da bizler Kur’an`ı anlayamayız, böyle bir imtihan, mantık olur mu, neden demiyoruz?

İşimize öyle geliyor. İmtihana bizzat çalışmak, çaba göstermek yerine, birileri bizim yerimize çalışıp, bizlerin imtihanını kolaylaştırsın diye düşünüyoruz. Ama yanılıyoruz. Gerçekleri göremiyoruz, çünkü kalplerimiz mühürlü, mühürü açmak için, hiçbir çaba harcamıyoruz.

Ya yanlış bir yol üzerinde ise, güvendikleri kişiler, edindikleri veliler, şeyhler, dervişler, efendiler. Allah İslam dininde, ruhban sınıfı yoktur derken, sizce neyi kast ediyor olabilir?

Hiç kimsenin, bir başkasının yerine imtihanını yaşayamayacağı, hiç kimseyi din ve iman adına yönlendirme yetkisinin olmadığıdır, ruhban sınıfının dinde olmaması.

Ama bizler, hem İslam dininde ruhban sınıfı yoktur deriz, hem de velisi, şeyhi olmayan cennete gidemez diyerek, iman ettiğimiz onca ayetin tersini yapmakta, bir sakınca görmeyiz. Çünkü nefsimizin azgınlığı, ayetleri görmemizi engeller de ondan.

Allah çok dikkat çekici bir uyarıda bulunur, bu konuda Kur’an`da. Elbette beşerin sözlerini daha çok öğüt olarak aldığımız için, Rabbin bu gerçeklerini göremiyoruz.

 

Araf 3: “Rabbinizin katından size indirilene uyun; O’ndan başka önderlerin (velilerin) ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda, bu (öğüdü).

 

Allah çok açık bir uyarıda bulunuyor ve Rabbinizin katından size indirilene uyun diyor. Tüm bunları okuyoruz ve inandık diyoruz. İşte bundan sonra hayatımızda yaşadıklarımızla, ayetlerin tam tersini yapacak kapıyı aralıyoruz ve diyoruz ki, Allah katından indirilenleri, bizler anlayamayız.

Düşünebiliyor musunuz Allah, kullarının anlayacağı şekliyle indirmiyor, bizleri başka velilere mi muhtaç ediyor? Ayetin devamındaki sözler, aslında bunları söyleyenleri yalanlıyor ve bakın ne diyor.

(O’ndan başka önderlerin (velilerin) ardından gitmeyin.)

Aslında ayetler o kadar açık ve net her şeyi söylüyor ki anlayana, anlamak isteyene elbette. Allah bizleri Kur’an dışından, hiçbir kaynağa yönlendirmiyor. Her bilgininde Kur’an`da apaçık ve birçok örneklerle açıklandığını yazıyor. Hiçbir eksik olmadığını dahi söylüyor bizlere. Ayrıca din ve iman adına, beşeri kişilerin de veli-önder edinilmesini de yasaklıyor.

Burada bahsedilen, düşünmeden Kur’an`ın rehberliğinden uzak, kişileri din adına önderler, veliler edinilmesinin yanlış olduğudur. Yoksa din adına başka kitaplar okumayın, sorup araştırmayın anlamında elbette değildir.

Bizler ilk önce Kur’an`ı anlayarak, üzerinde düşünerek Allah`ın bizlerden neler istediğini öğrenmek için çaba harcamalıyız. Yani imanımız adına, önce temeli bizler atmalıyız ki, üzerine bina edeceğimiz imanımız, sağlam temellerde olsun.

Daha sonrada bu konularla ilgili, tüm kitapları okumalı ve her bilgiden istifade etmeliyiz. Ufkumuzu genişletmeliyiz. Çünkü hepimiz aynı kapasitede değiliz, BİRBİRİMİZDEN MUTLAKA YARDIM ALMALIYIZ.

İMTİHANINDA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN? KİM EN DOĞRU BİLGİYİ, EN DOĞRU KAYNAKTAN ALIR, ARAŞTIRIR VE DOĞRU SONUCU BULURSA, İMTİHANDA DA EN GEÇERLİ NOTU O ALACAKTIR.

Kur’an öğüt almamız için indirildiyse eğer bizlere, onu önce anlayarak okumalıyız. Daha sonrada yapmamız gerekeni, Rabbimiz onlarca ayetinde, bakın ayetlerin sonunda ne söyleyerek bizleri uyarıyor.

(Hâlâ düşünmüyor musunuz? Yemin olsun ki, biz, Kuran’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var, Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Biz benzetmeleri insanlar için yapıyoruz ki, inceden inceye düşünebilsinler. Düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. Dileyen onu düşünüp öğüt alır.)

Allah bu sözleri, boşuna söylemiyor bizlere. Düşünelim, aklımızı kullanalım, imtihanımızda emin olmayan kişilerin ardına düşmeden, öğüt alalım diye bizleri uyarıyor.

Açıkçası İslam toplumlarında, ruhban sınıfı İslam dininde yok ayetlerini gördüğümüz halde, diğer dinlerden daha etkili ve daha güçlü bir ruhban sınıfı yarattık kendimize.

Bugün büyük çoğunluğumuzun, bu yanlışı görmesi fark etmesi, artık imkânsız görünüyor. Bizlere düşen, batan gemiden kendimizi kurtarmanın yollarını aramak olmalıdır.

Peygamberimizin de mahşer günü söyleyeceği gibi, artık İslam toplumu Kur’an`ı yüksek bir yere asarak, onu anlaşılması zor ve her şeyin olmadığı bir kitap ilan ederek, DEVRE DIŞI BIRAKTI. Edindikleri velilerin, şeyhlerin, dervişlerin kitapları ise baş tacı, rehberler oldu.

Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Adeta Nuh tufanı misali. Kurtuluşa ermek isteyenlere reçete, apaçık önümüzde duruyor. Kurtuluşa ermek isteyenler, Rabbin sözlerine kulak versin.

 

Enbiya 10: And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

 

Yorum ve karar sizlerin. İsteyen ben Kur’an`ı anlayamam der, emin olamadığımız, beşerin sözlerine uyar. İsteyen önümüzdeki apaçık Rabbin ayetlerini okur ve üzerinde düşünerek, imtihanına bizzat hazırlanır. Sizce hangi yol, en garantili olanıdır?

Hangi imtihan vardır ki bir çaba harcamadan, başka birisinin verdiği kopyalarla başarı elde etsin. Kur’an`dan imtihan olduğumuza iman ettiğimizi söylüyorsak, lütfen imtihan olmanın gerçeklerini göz ardı ederek, bir bilinmeyenin ardına düşmeyelim.

Mahşer günü edindikleri dostların, velilerin kendilerini yanlışa götürdüklerini gördüklerinde, pişman olduklarında söyleyecekleri sözleri, sizlere ibret olsun diye tekrar hatırlatıyorum.

 

Furkan 28: “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost-veli edinmeseydim!”

29. “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”

 

Dilerim cümlemiz, Kur’an`ı anlamak adına çaba harcayan, Onu anlaşılması zor ilan etmeden onun ipine sarılan, ayetler üzerinde düşünen aklını kullanarak iman eden, mahşer günüde, bu dünyada yaptıklarından pişmanlık duymayan, Rabbin halis kullarından oluruz.

 

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK


About the Author
Author

halukgta

Comments (15)
Leave a reply

Name (required)

Website