Ku’ran ve Şiddet – 1

Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri şüphesiz bireysel veya toplumsal şiddet sorunudur. Şiddet, baskı, zorlama, zulüm, gasp gibi kavramlar insan onurunu ayaklar altına alan ve insanlığa karşı işlenmiş olan en büyük suçlardandır.
Maalesef islamın karşı karşıya kaldığı en büyük suçlamalardan biri eskiden beri süregelen ve günümüzde zirve noktasına ulaşan “islamın şiddet yanlısı/şiddete dayalı bir din olduğu iddiasıdır. Bu iddia günümüzde özellikle psikolojik yöntemler kullanılarak somut bir şekilde biçimlendirilmiş/dizayn edilmiş ve sistematik olarak sosyal medya, sinema/sanat vb. gibi günümüzün tüm iletişim imkânları kullanılarak dünyaya empoze edilmektedir.
Burada psikolojik yöntemler yoluyla islamın şiddetle özdeşleştirilmesi tekniklerinin ayrıntısına girmeyeceğim. Özetle -her ne kadar gerçekte böyle olmasa da- algı olarak dünyada İslamı simgeleyen sakal, sarık, giyim kuşam gibi imgeler kullanılarak, örneğin sarıklı insanların eli silahlı teröristler olarak gösterilmesi yoluyla “genelleme” ilkesi kullanılarak böylece “İslam dini=terör ve şiddet”  kavramının insanların zihinlerine oldukça güçlü bir şekilde işlendiğini söylemem yeterli olacaktır.
Dünyada ve ülkemizde ateizmi benimseyen pek çok kişinin bu benimseyişlerinde yukarıdaki yönlendirmeye dayalı psikolojik etkinin ve öğretilerin etkisi yadsınamaz derecede büyüktür. Zira şiddet gerçekten hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği ve insanların nefret ettikleri ve etmeleri gereken bir uygulamadır. Şiddet ile özdeşleşen inanış ya da fikirlerin de nefret doğuracağı barizdir. O halde burada islama yapılan şey şudur.
  • Kur’an ekseninden oldukça uzaklaşmış ve bireysel yorumlara ve belki bir takım siyasi ve kültürel yorumlara dayalı anlayışları islamın bizzat kendisi gibi göstererek islamı karalama…
  • Kur’an’ın bütünlüğü ve verdiği mesajın özü esas alınmadan cımbızla cümleler/ayetler seçmek suretiyle Kur’andaki bazı ayetlerin şiddeti teşvik ettiği iddiasıyla islamı karalama…
  • “İslam=terör ve şiddet” anlayışını empoze ederek gerçekte olmayan bir yakıştırma/birleştirme yoluyla (islamın özünün şiddet olduğu anlayışı ile) islama saldırma
Bir sistemin, inanışın ya da anlayışın herhangi bir kavramla olan ilişkisini ortaya koyabilmek için o anlayış ve kavram arasındaki ilişki bütünsel olarak ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bunun için ilgili anlayışın temel mesajları, asıl vurgusu, nihayette ulaşmak istediği gaye ve bu gayeye ulaşmak için öngördüğü yöntemler bütüncül bir yaklaşımla irdelenmeli ve bunun neticesinde ilişkilendirildiği kavramla olan ilişkisi tespit edilmelidir. Burada Kur’an’ın Şiddet ile ilgili ilişkisini anlamak için bu yönteme başvurarak Kur’an-şiddet ilişkisine bütüncül bir yöntemle bakmaya çalışacağım. Bir sistem ya da anlayışın şiddete dayalı olup olmadığını ortaya koymak için şu soruları sormak gereklidir.
Söz konusu sistem ya da inanış;
  • Şiddeti ve şiddete başvuranları övmekte midir?
  • Şiddeti bir yöntem olarak kullanmakta ve teşvik etmekte midir?
  • İnsan ilişkilerinde ve toplumsal hayatta zulme ve şiddete dayalı bir anlayışı önermekte midir?
  • İçeriğinde merhamet, şefkat, sevgi, adalet gibi ulvi ve erdemli kavramlar barındırmakta mıdır?
  • Nihai amacı nedir? Şiddetle nefret mi, sevgi, barış ve adalet mi?
Şimdi islamın temel referansı olan Kur’an’dan yukarıdaki soruların cevaplarını arayalım ve bir bütünlük içerisinde Kur’an-şiddet ilişkisi ile ilgili bir sonuca varmaya çalışalım. Birinci sorudan başlayalım:
Kur’an şiddeti ve şiddete başvuranları övmekte midir?
Kur’an ayetleri bütüncül olarak olarak incelendiğinde Kur’an’ın şiddeti ve şiddete başvuranları hiçbir şekilde övmediği, aksine şiddete başvurmayı men ettiği ve şiddete başvurmayı engellemeyi gaye edindiğini görmekteyiz.
Adem ve iki oğlunun kıssası (Maide süresi 27-34. Ayetler)
Bir kere Allah Rahman ve rahim olarak, şefkatli, merhametli, affedici olarak tanıtmakta her sürenin başında bunu bize hatırlatmaktadır. Fakat biz olgulardan hareket etmek adına ta en başa dönelim… Adem ve oğullarının kıssasına…
27. Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. “Seni mutlaka öldüreceğim.” dedi. Öteki: “Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.

28. Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
29. “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın. İşte budur zalimlerin cezası!”
30. Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye ısındırdı, o da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğramışlardan oldu.
31. Derken, Allah, kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O dedi ki: “Vay be! Şu karga kadar bile olamıyor muyum ki, kardeşimin cesedini saklayayım.” Bu arada, pişmanlık duyanlardan olmuştu.
32. İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.
(Maide Süresi)

Yukarıdaki ayetler okunduğunda Kur’anın şiddeti teşvik ettiği, şiddeti önerdiği savunulabilinir mi?
Görüldüğü üzere bir şekilde kardeşini kıskanan ve onu öldürmek isteyen Adem’in oğluna diğeri “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım” demektedir. Burada da görüleceği üzere Allah şiddete başvuran değil, şiddetten çekinen kardeşin davranışını uygun bulmuş onu örnek göstermiş ve bu davranışı takdir etmiştir.
Keza ayetin devamında belki de insanlık tarihinin en büyük mesajlarından biri vurgulanmıştır. “Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir.”
Ayrıca yine ayetin devamında Allah’ın “zulüm ve azgınlıktan” yana olmadığı vurgulanmaktadır. Bu durumda ayetten de anlaşılacağı üzere Kuran’ın zulüm, azgınlık ve şiddete karşı olduğu ve insanların bunu yapmalarını engellemek için resuller ve din gönderilerek uyarılmaya çalışıldığı da vurgulanmaktadır.
O halde bu ayetlerden çıkan sonuca göre dinin ve resullerin gönderilmesinin temel amaçlarından birinin yeryüzünde zulmü, azgınlığı, dolayısıyla şiddeti ve adaletsizliği önlemek olduğu söylenebilir. Bu da Kur’ana yapılan eleştirilerin daha ilk başta ne kadar haksız olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Şimdi ayetlerin devamını okuyalım zira ayetleri bağlamından koparmak ve bu şekilde anlamlandırmak bizleri yanlış anlamalara sevk eden en büyük amillerdendir.
Yukarıda dinin ve resullerin gönderilmesinin temel amacının “zulmü ve azgınlığı önlemek” olduğunu gördük.  Ayetin devamında ise tüm uyarılara rağmen insanlara zulmeden ve yeryüzünde azgınlık/bozgunculuk yapanlara öngörülen cezanın ne olduğuna ve neden böyle bir ceza verilmiş olabileceğine ilişkin şu ayetlere bakalım:
33. Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.
34. Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm’dir.
Okuduğumuz ayetler Adem’in biri diğerine karşı şiddete başvuran iki oğlu arasında geçen bir şiddet olayına dikkat çekerek başlamış, daha sonra Allah’ın bu olayı ve şiddeti kesinlikle tasvip etmediğini kesin bir dille ifade eden “…Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir…”. ayetiyle devam etmiş ve akabinde yeryüzünde zulmü ve azgınlığı önlemek adına insanları uyarmak için resuller gönderildiği ama buna rağmen insanların azgınlıklarının ve zulümlerinin devam ettiğini belirten ayetlerle devam etmiştir.
Şimdi burada ayetleri sorgulayarak okuyanların sorması gereken soru şudur. “Her şeye rağmen yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, zulme başvuran, yakıp yıkan insanlara nasıl bir cezai yaptırım uygulanmalı?”
İşte 33. Ve 34. Ayetler bu sorunun cevabıdır. Tüm uyarılara rağmen adaleti emreden ve zulmü ortadan kaldırmaya çalışan resullere savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların cezası yaptıklarına kısas olarak;
  • Öldürdüklerine karşı öldürülmeleri,
  • Asılmaları
  • Yaptıkları talana karşı el ve ayaklarının kesilmeleri
  • Yahut sürgün edilmeleridir.
Dikkat edilirse İsrailoğullarına yazıldığı ifade edilen bu ifadeler durduk yerine suçsuz birilerine yönelik şiddete başvurmayı emreden yahut durup dururken şiddeti teşvik eden ifadeler değildir. Bilakis haksız yere saldırıya maruz kalmış, kendilerine savaş açılmış ya da saldırılmış azgın bozgunculara karşı onların bu eylemlerine karşılık olarak ve onları bu tür eylemlerden vaz geçirmeye yönelik olarak verilmiş caydırıcı cezalardır. Şimdi bu cezaları acımasız olarak görenleri şöyle bir tarihi yolculuğa çıkarmak isterim…
Günümüzden binlerce yıl önce devletin olmadığı, hapishanelerin olmadığı, polisin olmadığı, çadırlarda, çöllerde, korumasız evlerde ya da belki mağaralarda yaşayan küçük küçük kabilelerin bozguncular tarafından taciz edildiğini, çoluk çocuklarının gözlerinin önünde katledildiğini, eşlerinin annelerinin ırzına geçildiğini ve mallarının talan edildiğini düşününün…
Bu durumda sizin bu bozgunculara vereceğiniz ceza kendi yaptıkları suçlarının türünden olmayacak da ne olacaktı? Bu tür cezalar olmadığı taktirde kendinizi nasıl koruyacaksınız? Ya da insanları suç işlemekten nasıl caydıracaksınız? Onlara sadece öğüt vererek mi?
Tüm bu şartlara rağmen son ayet Allah’ın rahmet ve merhametini göstermesi ve her halükarda şiddetten yana olmadığının barıştan yana olduğunun gösterilmesi açısından oldukça manidardır. “Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm’dir.” Dikkat edilirse bu ayette tüm azgınlıklarına rağmen onların tövbe etmeleri durumunda affedilebilecekleri belirtilmiş ve Allah’ın affediciliği sıfatına gönderme yapılmıştır.
Şimdi yukarıda ele alınan birkaç ayet ışığında objektif olarak düşünüldüğünde ve vicdani yaklaşıldığında Kur’anın şiddeti benimsemediği, şiddetten yana olmadığı bilakis yeryüzünde azgınlığı ve bozgunculuğu önlemeye çalıştığı rahatlıkla görülecektir. Sadece bu kadar mı?…
Tabiki hayır… Bu yazı dizisinde Kur’anda haksız bir şekilde eleştiri konusu olan pek çok ayeti ele alarak ayetleri bağlamlarından koparmadan, Kur’an bütünlüğü içerisinde ele almaya ve gerçekte Kur’an’ın temel mesajının şiddeti, bozgunculuğu, azgınlığı önlemek ve yeryüzünde barışı, selameti, iyiliği, şefkati yerleştirmek olduğunu göstermeye devam edeceğim.
Devam edecek…
www.ateizmvedin.com
Metin AYDIN

About the Author
Author

metinlone

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website