Sizi Rahatsız Etmeye Geldim (2)

Şeriati bir aksiyon adamı, toplumsal sorumluluk bilinciyle yüklü bir aktivist, çağın sorunlarını görüp çareler arayan bir bilge, İran kültürel mirası ve İslam kültürel mirasına sahip çıkan bir düşünür ve Avrupa, Afrika, Uzakdoğu, Hindistan’ı tahlil eden bir filozoftur. Şeriati hiçbir kültüre, hiçbir inanca ve ideolojiye vs. peşinen karşı çıkmaz. O inançları, ideolojileri, felsefeleri bir eleştiri süzgecinden geçirir, olumlu yanlarını söylediği gibi olumsuz yönlerini de kendince ortaya koyar. “Şeriati, Batı’ya gidince dinden uzaklaşıp dini kültüründen dolayı komplekse kapılan akranlarının aksine bütün ilgisini Batı’da kazandığı felsefi, bilimsel, hümanist ve gerçekçi bakış açısıyla toplumunun din ve dünya anlayışına yoğunlaştıran, içinde doğup büyüdüğü insanları sahip oldukları dini ve kültürel mirası devrimci özüyle anlayıp yaşatmaya davet eden söylemiyle temayüz eder. Bu doğrucu Davut duruşuyla ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilir. Batıcıların gözünde mürteci, dindarların gözünde dinsiz olarak görülmekten kurtulamaz. Realist ve dürüst tavrı ve söylemi nedeniyle Şiî çevreler tarafından Sünnilikle, Sünni çevreler tarafından da koyu Şiî olmakla suçlanır. Halbuki o ne Sünnidir ne de Şiî.” (6)

Tasavvufçu olmadığı gibi. Son zamanlarda farklı çevrelerin Şeriati’yi tasavvuf yanlısı gösterme çabalarına tanık oluyoruz. Bunun nedeni ise Şeriati’nin Mevlana ve Mesnevi aşkıdır. Şeriati’nin Mevlana’yı sevdiğini ve Mesnevi’yi okuduğunu ve büyük bir haz aldığını bizzat kendi eserlerinde tanık olmaktayız. Bu Şeriati’yi sufî ya da tarikatçı yapmaya yetmez. Şeriati sufizm’i, Hristiyanlık, Yahudilik gibi bir inanç sistemi olarak görür ve insanları müptezel, lümpen, hareketsiz kıldığını söyler. Şeriati’nin tasavvuf yanlısı gibi göstermek tamamen art niyetli bir düşüncedir ve okuru kandırmacadan başka bir şey değildir. “Şeriati’nin takdir ettiği ahlakçı sosyalistler “zahitliği” de alinasyonun (kendine yabancılaşma M.B) türlerinden biri olarak göstermektedir. Şeriati’ye göre İslam ruhbanlığı yasaklarken insanın içine düşeceği bu hastalıkla mücadele etmeyi amaçlamıştır. Çünkü bu alinasyon şekli, insanın en temel fıtratını, özünü ve güdülerini yadsımakta ve onu bozmaya gayret sarf etmektedir. Züht yoluyla aline olmuş insan artık normal bir insan değildir, o ancak bir melektir. Doğu’ya özgü felsefeler ve İslam’da tasavvuf ekolleri insanı riyazet ve aşk yoluyla aline yapmışlar ve pasifize etmişlerdir. Şeriati, Hallac-ı Mansur’un “Ben Allah’ım” sözünü bu bağlamda yorumlayarak, onun içine Allah’ın girdiğini ve bunun bir itikadî sapma olduğunu söylemektedir.” (7)

Ali Şeriati çok yönlü bir mütefekkirdir. Bir yandan Franz Kafka, Sartre, Andre Gide, Dante, Frantz Fanon, Nietzsche, Alexis Carrel, Massignon, Gruvitch gibi Batı kaynağından bir taraftan da Zerdüşt, Mazdek, Budha, Konfüçyüs, Lao Tzu, Hallac, Mevlana, Molla Sadra gibi Doğu’nun büyük pınarlarından içmiş, bir yanı yunan mitolojisinin mistik havasını, bir yanı Şehname’nin, Kelile Dimne’nin, Vedaların, Upanişadların ilahi nefesini solumuş, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed, Ali, Ebuzer, Selman’la akraba olduğu kadar Promethe, Budha, Mazdek’le, bir Hint gurusu’yla o kadar yakın ve akrabadır. Onu okurken konuşan biriyle değil, şiir okuyan biriyle muhatapsınız. O tarihin köklerinde yer alan en kadim şarkıları, türküleri, şiirleri, ilahileri okur size. Bazen Kitab-ı Mukaddes’ten bir pasaj olur konuşması bazen Mezmurların davudî sesi bazen Vedaların, Upanişadların ruhu yücelten meltemleri bazen de manastırlarda, kiliselerde ilahi okuyan dindar çocukların o içli nefesleri çoğu zaman Muhammed’in vahiy diliyle size seslenir ve çağırır kendi çölüne sizi. Onun çölü bir imanın filizlendiği, bir yaşam soluğunun bulunduğu, bir hayatın bütün izdüşümlerinin olduğu vahye gebe, ufuklarında gökyüzüyle akraba bilinç ve şuur dolu bir çöldür. Bu çölün kapıları yalnızlığa açılır. Muhamedî bir yalnızlık… Bu yalnızlık bütün bir yaşamı kendi enerjisiyle dolduracak ve bu enerjiyle çölün susuz, kara, sert bağrına bir medeniyet kuracak denli büyük muazzam bir yalnızlık… “Şeriati’ye göre Kevir (çöl), “varlık”ın esrarlı ve hüzünlü hikâyesidir. İnsanın Allah’tan ayrılışı ve yeryüzüne inişin hikâyesidir; insan burada perişan ve kederli “varlık” halinin farkına varır ve sonunda Allah’la yeniden birleşerek “varlık”ının hapishanesinden kurtulur. Şeriati kendisiyle röportaj yapan birine Kevir’i yazma nedenin “yanından geçen birinin ayak sesini duyması” olduğu sırrını açmıştı. “Yanından geçen kişi”, açıkladığına göre, “herkesin tabiatının en gizli yerinde hayatı boyunca arzuladığı “O” idi. Şeriati “çöl”den “Allah’ın olduğu” ve “Allah’ın daha kolay bulanabileceği” bir yer olarak bahsediyordu. Şeriati’nin çölünde güzel yetişen tek bitki hayaller ve aldatıcı görüntülerdir. Şeriati çölü, dünyadaki varlığımızın kıyısı ve doğaüstü dünyanın eşiği, Allah’ın varlığının hissedilip görülebileceği yer olarak anlatır. Bütün Peygamberlerin vahyi çölde almalarının sebebi de budur. “Kevir, bu dünya ile ahiretin karşı karşıya durduğu esrarlı bir hiçlik diyarıdır.”(8)

İran İslam coğrafyasında Şeriati gibi bir çığlığın yükselmesi çok önemlidir; ama maalesef bu çığlığın insanlara ulaşmasını istemeyenler çeşitli karalama kampanyaları başlattılar. Modern giyimli, her gün tıraş olan, kafasına sarık takmayan, cübbe giymeyen, Avrupa’da eğitim görmüş bu adam muhakkak bir ajan olmalıydı ya da Avrupa’da eğitim gördüğü için İslamiyet’ten uzaklaşmış batıl felsefelerle aklı bulanmış biri olmalıydı. Öyle görünüyor ki, Şeriati’nin ortaya koyduğu fikirler muhafazakar yapıyı ve geleneksel din algısı ile toplum nazarında itibar gören din adamlarını rahatsız ediyordu. Bu serazat, cevval adam “Sizi rahatsız etmeye geldim.” parolasının gereğini yerine getiriyordu ve İslam toplumunun farklı kesimleri arasında bir karalama kampanyasına uğruyordu. Bugün de görülüyor ki, toplumun içinde bulunduğu sorunlara bir çözüm getiremeyen bu geleneksel inanç muhafazakârlaşmakta ve statüsünü elinden kaçırmak istemeyen din adamlarının ve dini grupların elinde oyuncak olmakta, mal mülk ve mevki makam kazanma aracına dönüşmektedir. Devrimci, ilerici, hareketli yönünü kaybeden her görüş, her ideoloji gibi İslam inancı da geleneksel bir inanca ve bir gelenek, bir kültür, atalardan alınan bir mirasa dönüşmüş, bu muhafazakâr dinin bekçileri de statükocu bir yapıya bürünmüştür. İşte Şeriati bir yandan bu geleneksel yapıyla mücadele ederken öbür yandan Batının taklitçiliğini yapan ve dini geriliğin bir nedeni olarak gören modern entelektüellerle mücadele ediyordu. “Ali Şeriati bir düşünür, bir sosyal bilimci. Kendi ifadesiyle bir aydın, bir İslam aydını ve sorumlu bir insan. Onun bütün çalışmalarının, bütün konuşmalarının, bütün dinamizmlerinin, bütün hareketlerinin, belki de tek en güzel özeti, o hızlı, o hareketli, o koşan, o hiç durmak bilmeyen dinamizminin belki gerisinde yatan en önemli şey ya da onu özetleyen en önemli şey, belki de kendi zamanını yaratma çabası. O Müslümanların kendi zamanlarını yaratmasının hayatiliğini, kendi zamanlarını kendilerinin kurma zorunluluğunu ve böylece yeniden var olma, dirilme ödevi ve sorumluluklarının önemini dile getiriyordu ve bunu da eksiğiyle fazlasıyla, yanlışıyla doğrusuyla kendi hayatıyla ortaya koymaya çalışıyordu.” (9)

Yaratıcı muhayyilesi ve parlak zekası, üretkenliği, kendisini devamlı yenileyen yapısı konusunda kendi zamanında büyük takdir ve övgü aldığı bilinen Şeriati’nin Meşhed Edebiyat Fakültesi’nde görev yapan Fransız bir hanım öğretim üyesine ait şu gözlem bize bir fikir verebilir: “Dr. Şeriati her gün yeni bir fikir ve yeni bir düşünceyle ve yapıcı bir şekilde derse giriyorken, fakültenin dekanı her gün yeni bir papyon, yeni bir elbise ile fakülteye geliyor. Dr. Şeriati her an yeni bir düşünceye, yapıcı ve yeni bir söze sahipti.” (10)

Daha lisedeyken Farsça öğretmeninin deyişiyle “Bütün öğretmenlerinden daha bilgili ve bütün sınıf arkadaşlarından daha tembel” olan bu uzun boylu, kara kuru, sıska adam şöyle yazıyor: “Ama şu var ki güçlüydüm, kararlıydım, bilinçliydim, akıllıydım, her şeye ve herkese hakimdim.” Her darlıktan kurtuldu, yüzlerce uçurumdan sağlam çıktı. İnsanları peşinden sürükledi. İstediği kimseye kendisini sevdirmeyi başardı. Zihinleri etkiledi gönülleri fethetti. Şehname tipinde bir adamdı o! Bir hayatın içine sığmazdı.” (11) Dine karşı Din, İnsanın Dört Zindanı, Kendini devrimci yetiştirmek, Ebuzer, Aydın, İnsan, Hac, Dua, Öze Dönüş, Çöle İniş, İslam’ı Tanıma Metodu, Yeni Çağın Özellikleri, Ne yapmalı, Dünya görüşü ve İdeoloji, İslambilim, Dinler Tarihi, Medeniyetler Tarihi ve daha birçok eser… Çoğu üniversitede verdiği derslerden ve Hüseyniye-i İrşad’da yaptığı konferanslardan… Çoğu konuşma metni… -Şeriati’nin konferans verirken kâğıttan okumayıp, doğaçlama ders anlattığı söylenir- Kasetlere kaydedilen, sonradan incelenip çözümlenen ve dipnotların eklenmesiyle oluşturulan kitaplar…  “Doğu’dan Batı’ya, ekonomiden siyasete, dinlerden ideolojilere, felsefeden sosyolojiye, edebiyattan tarihe, medeniyetten modernizme, hümanizmden varoluşçuluğa, toplumdan bireye, yerelden evrensele, yabancılaşmadan sömürüye, varoluştan özgürlüğe, kadından erkeğe, kurtuluş/direniş hareketlerinden düşünce akımlarına, toplumsal eşitsizliklerden özgürlüğün kısıtlanmasına, sömürü sorunlarına ve daha nice konuya ilişkin özellikle 1960’ların ortalarına doğru başlayan ve 1970’lerin ortalarında yavaşlayan ve vefatıyla sonlanan zengin bir külliyat. Kavramanın, kapsamlı bir değerlendirmesini yapmanın hayli zor olduğu bir külliyat bu.” (12) İşte, Ali Şeriati kısacık ömrüne sığdırdığı bu muazam külliyatı bize bırakarak aramızdan ayrıldı. Fikirleri, düşünceleri, hayallerini bize bıraktığı gibi kaygılarını, endişelerini var olmanın o dayanılmaz sancılarını da bize miras bıraktı.

Ali Şeriati benim ruh dünyamı yeniden şekillendiren, imanı toplumsal sorumlulukla hayatın içine katmamı sağlayan biri. Şeriati dinsiz bir ilerici aydın rolünü oynasaydı, Türkiye’deki sosyalistler arasında büyük bir yankı uyandırır, sosyalistler belki de Şeriati’yi kendilerine İlah edinirlerdi. Son bir kaç yıldır hep Şeriati’yi okumak, bu büyük İslam düşünürünün ruh, duygu, düşünce iklimini ıslatan yağmurlar içinde sırılsıklam olmak, yalnızlık içinde gezdiği çölde bulduğu vahadan içmek için uğraşıyorum. Onun gittiği yolları gözlemek, gecelerinin ayaza çaldığı gündüzlerini ise bunaltıcı sıcaklığa boğduğu kurak çöllerinin o sert iklimini hissetmek, mola verdiği istasyonlarda bir dem soluklanmak ve güçlü bir kişiliği oluşturan bütün değerlerini öğrenmek için çırpınıyorum adeta. Beni Şeriati kadar etkileyen bir ismi daha hatırlamıyorum. Şeriati’nin Massignon için söylediği gibi “Onu tanımamış olsaydım ne yoksul bir ruhum, ne vasat bir kafam ve ne sönük bir bakışım olacaktı.” Onun kitaplarını okumaya daldığım zaman, sanki çok uzaklarda yıllarca yolunu beklediğim bir dostun evime teşrif buyurması gibi… Uzun kış gecelerinde şömine yanında oturup bir şeyler yerken, bir yandan da tatlı tatlı dünya meselelerinden ve insanın tekâmül evrelerinden, şehadetten, ilimden, aşktan, bilinçten, özgürlükten, çölden, felsefeden, devrimden, aydınlanmadan, sosyalizmden vs. bahsederiz. Aslında daha çok o konuşur ben dinlerim. Ne zaman sohbet bitse ve Ali kalkıp gitse (kitabı okuyup bitirsem) içimdeki devrim ve özgürlük ateşinin sönmeye yüz tutmuş külleri birden harlanır ve yeniden o coşkusunu kazanır; öte yandan dostun gidişi beni hüzünlendirir ve tekrar bir kitapçıya gidip dostun bir mektubunu (kitabını) alıncaya kadar bu hal böyle devam eder. Bir arkadaşım şöyle demişti: “Müslüman olan ve okuması yazması olan herkes Ali Şeriati’nin külliyatını mutlaka okuması gerekir.” Bu ifade, Şeriati’nin İslam âlemi için bir köşe taşı olduğunun altını çiziyordu.

(6) (Murat Demirkol, “Bir Düşünce ve Eylem Adamı: Ali Şeriati”, (s.231) Fecr yayınları, Mart: 2013)

(7) (Murat Demirkol, “Bir Düşünce ve Eylem Adamı: Ali Şeriati”, (s.323) Fecr yayınları, Mart: 2013).

(8) (Ali Rahnema, “Ali Şeriati: Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi”, (s.204), Kapı yayınları, Haziran: 2006).

(9) (Murat Demirkol, “Bir Düşünce ve Eylem Adamı: Ali Şeriati”, (s.430) Fecr yayınları, Mart: 2013).

(10) (Murat Demirkol, “Bir Düşünce ve Eylem Adamı: Ali Şeriati”, (s.375) Fecr yayınları, Mart: 2013).

(11) (Murat Demirkol, “Bir Düşünce ve Eylem Adamı: Ali Şeriati”, (s.374) Fecr yayınları, Mart: 2013).

(12) (Murat Demirkol, “Bir Düşünce ve Eylem Adamı: Ali Şeriati”, (s.194) Fecr yayınları, Mart: 2013).

Muhittin BOZKURT


About the Author
Author

wejedar

Leave a reply

Name (required)

Website