Yazımın kategorisini “Hayatın Merkezine Allah’ın Konulması” olarak belirledim. Yazımın konusu ise hayatının merkezine kocasını, babasını, ağabeyini ya da erkek arkadaşını koyan kadın… Toplumdaki yoğun telkinler sonucu insanların büyük çoğunluğu, cinsiyetlerine göre farklı/garip bir kişilik ve ruh hali benimser. Oysa Kur’an’daki mümin karakteri, kadın ya da erkeğe göre değişiklik göstermez; Kur’an tek bir ideal mümin karakteri çizer.
Toplum ve bireylerin yönlendirmesiyle kadınlar, zayıf ve beceriksiz bir karakter edinirler. Kur’an’ın mümin tanımlarında bildirdiği cesaret, akıl, kararlılık, beceri, sıkıntı ve zorluklara karşı dayanıklılık gibi özellikler kadınlarda bulunmamalıdır. Tüm bu özellikler erkeklerin karakter özellikleridir. Kadınlara kalan kıskançlık, haset, kapris, acizlik ve duygusallıktır.
Bu batıl görüşlere göre kadın, akıllı ve güzel ahlaklı olmak yerine güzel, çekici, bakımlı ve “havalı” olmalıdır. Bu yüzden kadın, bulunduğu ortamda kişiliğiyle değil, dişiliğiyle ön plana çıkmaya çalışır. Dahası bu durum en cahil çevreden en kültürlü kesime kadar, büyük çoğunluk tarafından kabul görür, doğal karşılanır.
Kadın bekarsa babasının ya da ağabeyinin, evliyse kocasının fikir ve görüşlerini, hayata bakışını, zevklerini, hazır model olarak alır ve bu modele uygun bir yaşam sürer. Çok ilginçtir; inancı bile kadına kocası tarafından hazır olarak sunulur. Kadın evleneceği erkeğin inancına göre tavır alır. Eğer evleneceği kişi dinine bağlı ise kadın da dinle ilgili olur, eğer dine ilgisiz ya da ara sıra ibadet eden biri ise, kadın da eşi gibi yaşamaya başlar. Doğruları kocasının doğrularıdır; değer yargıları kocasının değer yargılarının aynısıdır. Evli olmayan kadınlar da yine evliler gibi hayatlarındaki erkeklerin dinini yaşar, ya babalarının ya erkek arkadaşlarının dinine tabi olurlar.
Toplumun dayattığı kadın karakterinin önemli özelliklerinden biri de düşünmemektir. Bu yüzden kadın günlük hayatta düşünmediği gibi, bir sorun karşısında da çözüm üretmez. Eşi, kocası ya da erkek kardeşinin çözüm önerilerinden yararlanır; çünkü bu “erkek işidir”. Yaşanan sorun tüm aileyi kapsıyorsa yine bir alternatifi yoktur; izlenecek yol kocasının yoludur. Sadece sorun ekonomikse, “saçlarını süpürge ettiğinden” şikayet ederek ve kocasını suçlayarak olayların içinde olur.
Toplumda birçok kadın kültür, görgü ve bilgisini artırmak için gayret etmez. Gelişme ve ilerleme de erkeklerin işidir. Bilim, teknoloji ve politika gibi konular kadınların değil, erkeklerin ilgilendiği konulardır. Kadın yalnızca güzellik, bakım, moda ile ilgilenir, “elinin hamuruyla” börek açar, kurabiye yapar. Ya da varsa mesleği ile ilgili konularda kendisini geliştirir.
Toplumun erkeğe yüklediği rol cesaret, kadının rolü ise korkaklıktır. Hatta kadın bu rolü öylesine benimser ki, korkmadığı zaman bile heyecanlanmış gibi davranır, elleriyle yüzünü kapar ya da çığlık atar. Kadına korkunun yakıştığı gibi batıl bir görüşün hakim olduğu toplumda, bu özellik kadının adeta bir parçasıdır. Oysa Allah’tan başka korkulacak hiçbir varlık ya da güç yoktur. İnanan kadın yalnızca Rabb’inden, O’nun sevgisini ve rahmetini yitirmekten korkar.
Yaşadıkları korkular nedeniyle kadınların, kendilerine yardımcı olacak bir desteğe ihtiyaçları vardır. Bu, sırtını “cesur” bir erkeğe dayamış karakterdeki kadın, etrafındaki zayıf, çaresiz, yoksul kişiler için hiçbir şey yapmaz. Allah, kadın ya da erkek tüm Müslümanlara zayıf bırakılmışlar için mücadele etmeyi buyururken, kadın bir çaba içinde olmaz. O korumaz, korunur.
Toplum, insanları cinsiyetlerine göre ayrı ruh yapıları ve psikolojiye iterken, Kur’an’da tarif edilen din, tam aksine, insanları kadın-erkek ayırt etmeksizin ideal ve üstün ahlaka yönlendirir.
“Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir… Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O’nun katındadır.” (Al-i İmran Suresi, 195) buyurur Allah ve bu gerçeği haber verir.
Kadın ve erkek arasında, fiziksel farklılıklar nedeniyle- örneğin kadının güç gerektiren işler yapamaması gibi- bazı farklı sorumluluk paylaşımları olabilir. Ancak bunlar toplumun öngördüğü yemek, çamaşır, bulaşık gibi çok bilinen sorumluluklar değildir. Saydığım bu işleri erkek de yapmalıdır. Dinin, kadına erkekten farklı olarak yüklediği bir görev yoktur.
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)
Elifce