Ölüm ki Ah!

Yine yandı yüreğimiz ,yine mahzun olduk,kelimeler takıldı dilimizde,sustuk

Yürekleri ürperten gerçek, ölüm mahiyeti nedir acaba, bir yok oluş bir bitiş bir son mudur, yoksa bir başlangıcın başı mıdır? Biraz kafa yoralım. Kaçamayacağımız bu gerçek karşısındaki tavrımız ne olmalıdır. Kuran ölüm konusunda Tevaffa kelimesi ile karşılamakta bu kavramı kullanılır yani eksiksiz tam olarak almak demektir. Kuranda 14 yerde bu kavram kullanılır. Yani verilen emanetin tam olarak alınması olarak değerlendirilebilir.

Bu bağlamda ölüm yok oluş değil, bir boyuttan başka bir boyuta geçiş bir yaşamdan diğer yaşama geçiştir. Zaten Kuran, hayatı sadece dünya hayatı olarak değil dünya ve ahiret hayatını bir birinin tümleyeni olarak alır. Çünkü iki hayat bir biri ile çok bağlantılıdır. Cuma 8. De ki: Haberiniz olsun, o sizin kaçıp durduğunuz ölüm her halde size gelip çatacaktır. Kaçmakla ondan kurtulamayacağınız gibi ölmekle de kurtulacak değilsiniz. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. İlkin sizi yaratmış bütün varlığınıza sahipken, sizler firarî köleler gibi O’nun mülkünden, emir ve hükmünden kaçmak isteyerek gizli ve açık isyanlar yaptığınız gerçek mevlanız olup, bütün görünmeyen ve görünenleri bilen ve kendisine hiçbir şeyin gizli kalmasına imkân bulunmayan Allah Teâlâ’nın huzuruna döndürüleceksiniz, o size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

Kitabından ve verdiği ilimlerden neleri tahrif ettiğinizi, neler gizleyip neleri açıkladığınızı yüzünüze vuracak ve ona göre cezanızı verecektir. Ölümle bedenin yok olmasından sonra şuur ve temyiz ruhu olan nefs-i natıka (insanın özü, cevheri) Zümer Sûresi’nde bulunan

“Allah, öldükleri sırada canları alır..”
(Zümer, 39/42)

Aynı zamanda ölüm hayatın sadece et kemikle ve basit ihtiyaçlarla sınırlı olmadığının bir göstergesidir. Kuran bunu bazen nefs bazen de ruh olarak tanımlar. Nitekim Mü’minûn Sûresi’nde

“Verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekler diye kalpleri korku ile ürpererek verirler.”
(Mü’minûn, 23/60)

buyrulmuştur. İşin başı Allah korkusudur.” olayında “mehafet”ten asıl maksat “haşyet” mânâsıdır. Bunun derecesi de ilim ve marifetin derecesi ile orantılıdır. Ondan dolayı

“Kulları içinden ancak âlimler Allah’tan gereğince korkar.”
(Fâtır, 35/28)

buyrulmuştur. Bu aslında sorumluluktan kaynaklanan bir korkudur. Bir de haşyet, soyut (mücerred) korkudan şiddetli olması gerektir. Nitekim meleklerin vasfında

“Onun (Allah’ın) korkusundan titrerler.”
(Enbiya, 21/28)

diye haşyet, işfâk (korkudan titreme) a yakın olarak zikredilmiştir. Bu korkunun arkasında ölüm sonrası hesap verme sorumluluğu vardır. Zaten dünya hayatında yapılıp edilenlerin bir karşılığının olmaması ilahi adalete ters düşerdi.

Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
(3/102)

Burada ruhun var olması, aslında ölümsüzlüğün, yani bir yok olmamanın göstergesidir. Ölüm ruhun bir boyut değiştirme olayıdır.

İsra
85- Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”

Ölüm yaşama uzak bir durum değildir bilakis çok yakındır. Her an yakınımızda bulunan ve bir vasıta ile gerçekleşebilecek bir hakikattir.

Zümer
42- Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

Yukarıda görüldüğü gibi her gün provası da yapılmaktadır.

O gün ne mazeret geçerli ne de torpil, herkes yapıp ettikleri ile baş başa kalacaklardır.

Nisa
97- Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, “Ne işte idiniz?” derler. Onlar da: “Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik.” derler. Melekler: “Allah’ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?” derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir.

12- Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz.” derlerken bir görsen!

43/35- Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

“Muhakkak dünya hayatı bir oyun, eğlence, sûr, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır.”
(Hadid, 57/20)

âyetinin mefhumu demektir.

Zümer
42- Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır

Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah’tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.
(3/157)

Hayatı anlamak ölümü anlamakla mümkündür. Ölüm bir son bir yok oluş değildir. Ölüm kutlu ve kaçınılmaz gerçektir. Hayatın tümleyenidir. Elmanın iki yarısı gibi. Güzel günlere, sonsuz mutluluğa Rahmanın rahmetine kavuşmak isteyenlere, bu uğurda Rablerine şahadet edenlere kutlu bir muştudur, bir özlemdir, bir vuslattır.

Rahmanilerin kutlu bir sevdasıdır. İple çekerler sevda günlerini, teslimiyetin coşkusunu yaşarlar, Adeta düğün günlerini beklerler.BİLİRLER Kİ ÖLÜM BİR BİTİŞ BİR SON DEĞİL BİZZAT BAŞLANGIÇTIR O YÜZDEN MUTMAİN GÖNÜLLER ZAMAN ZAMAN :

Nerede kaldın ey kutlu gerçek seni beklemekten yüreğimiz kavruldu derler.” Gerçek mutluluk ahiretin sevdasını ve mutluluğunu dünyada yaşamaktır. Sonsuz mutluluk seni beklerken ayağına bir iki diken batmış ne gam, İdrak edebilseydik kutlu gerçeğin değerini ve kadrini, sınırsız hamd ve sınırsız şükrederdik. Hoş geldin ey ölüm? Diyebilmek ne güzel bir duygu…

 


About the Author
Author

servisoglu

Comments (3)
Leave a reply

Reply to kuran müslümanı Cancel reply

Name (required)

Website