Kuran’ı Anlaşılan Dilde Okumak

Kuran’ı Anlaşılan Dilde Okumak

Kuran’ın anlattığı İslam’ın yaşanması için yapılması gereken en temel faaliyet Kuran’ın, dini yaşayacak toplumun diline çevrilmesidir. Kuran Arapça inmiştir ve orijinali Arapçadır. Fakat Kuran’a göre Arapça, kutsal bir dil değildir. Kuran, her kavme peygamberlerin gönderildiğini ve bu peygamberlerin kavimlerine kendi dillerinde mesajlar getirdiklerini söyler. Tevrat Hz. Musa’nın kavminin dilindedir, İncil de Hz. İsa’nın kavminin dilindedir. Hz. Lut’un vahiyleri kendi kavminin dilindedir, Hz. Nuh’unkiler de öyledir… Bu mesajları kutsal yapan Allah’tan indirilmiş olmalarıdır ve bu mesajların hiçbiri Arapça değildir. Allah’ın mesajı Arapça yazılabileceği gibi Allah’a, dine karşıt sözler, putlara iltifatlar da Arapça yazılabilir. Arapçayı Allah’ın özel dili, Cennet’in lisanı; Arapça harfleri Allah’ın özel harfleri, Cennet’in harfleri gibi gösteren mezhepçi zihniyete sahip kişiler, dinimizin kaynağı Kuran’ın, Arapça bilmeyenlerce anlaşılmasını engellemişlerdir. 41-Fussilet Suresi 44. ayetten Kuran’ın Arapça olmasının sebebinin, Kuran’ın ilk olarak Arap toplumuna hitap etmesi olduğunu anlıyoruz. Kuran, Allah’ın dini kendisiyle gönderdiği her elçinin dilinde hitap etme âdetinden dolayı Arapçadır. Araplara dinlerinin yabancı dilde bildirilmesi saçma olduğu gibi, Türklere de anlayabildikleri dilleri dışında bildirimde bulunmak saçmadır. Türklere kendi dillerinde bildirim ancak Kuran’ın çevirisi ile mümkündür. Daha önceden Kuran çevirisinin okunmasına karşı mezhepçi çevrelerden gelen tepkilerin günümüzde oldukça azalmış olduğunu görmek sevindirici bir gelişmedir. Fakat uzun bir dönemde, mezhepçi zihniyeti benimseyenler tarafından, Arapça bilmeyen Müslümanların Kuran’ın çevirisini okumaktan mahrum edildikleri de unutulmamalıdır. Kuran’ı anlamaktan insanları mahrum edenler, kendi yazdıkları ilmihaller gibi kitaplara ise insanları mahkum etmişlerdir.

Kuran’da geçen kelimeler, kavramlar Kuran’da geçmeden önce de Arapların kullandığı kelimeler, kavramlardı. Kuran’da, “Allah” denildiğinde neyin kastedildiği, “domuz” denildiğinde domuzun ne olduğu, “miras” denildiğinde mirasın ne olduğu, “vasiyet” denildiğinde vasiyetin ne olduğu biliniyordu. Kuran evvelden var olan kelimelerle geldi. Kuran’ı okuyan bir kimse bu apaçık gerçeği rahatça kavrar. Kutsal olan Arapça veya kelimeler değil, Allah’ın bu kelimelerle, kavramlarla oluşturduğu Kuran’dır.

Arapçayı kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir:

“Arap Bedevi kadınları ellerinde defler, yanık sesle türküler söylüyorlardı. Türkülerin konusu da deve etinin lezzetiydi. Bu etin kebabının, haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık yanık, makam içinde anlatılıyordu. Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı Mahsusa Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki, hazır ol vaziyetinde olan Anadolu’nun aslan yapılı Osmancık Taburu’nun erlerinden bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken gözyaşları şıpır şıpır damlıyordu. İyi Arapça bilen Eşref Bey şaşırdı, bir ere:

‘Oğlum ne ağlıyorsun?’ diye sordu. Hazır ol vaziyetindeki Mehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi:

‘Kumandanım bakınız ne güzel Kuran okuyor…’

Bu saf, pırıl pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor:

-‘‘Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil gözyaşlarını…’’ (Cemal Kutay, Türkçe İbadet, sayfa 61)

TÜM KAVİMLERİN DİLLERİNİN YARATICISI ALLAH’TIR

Gelin ayrı dilleri, ayrı ırkları nasıl değerlendireceğimizi Kuran’ın aydınlatıcı ayetlerine başvurup öğrenelim:

Göklerin ve yerin yaratılması ile dilleriniz ve renklerinizin başka oluşu O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilgi sahipleri için deliller vardır. (Rum Suresi, 22. Ayet)

Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, ancak bu sizleri verdikleriyle sınaması içindir. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. (Maide Suresi, 48. Ayet)

Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler yaptık. Allah açısından en üstün olanınız en çok sakınanınızdır. (Hucurat Suresi, 13. Ayet)

Alıntıladığımız ayetlerden anlayacağımız gibi Arapça da, Türkçe de, İngilizce de, Fransızca da, Urduca da, tüm diller de saygındır. İnsanlar bu renkliliği yok etmeye değil, bu farklılıkların içinde kaynaşmaya, tanışmaya çalışmalıdırlar. Her dil bir güzelliktir. Hiçbir dilin özel bir kutsallığı yoktur. Allah’ın beğendiği bu çeşitliliği, uydurma “kutsal” etiketleriyle yok edenler, Allah’ın kitabı Kuran ile çelişmektedirler.

Allah, meleklere Hz. Adem’in üstünlüğünü açıklarken, Hz. Adem’e isimleri öğretmesine ve Hz. Adem’in isimlerle tanımlamalar yapmasına dikkat çekmektedir. İsimlendirerek tanımlama, kelimelerle düşünme gibi dilin temel fonksiyonları, insanı üstün kılan özellikleridir. Hiç şüphesiz dilin bu tarz kullanımında, ne söylediğinin bilincinde olma unsuru vardır. Aklı işletme faaliyeti, kelimelerle isimlendirmenin sonucunda yapılan bir faaliyettir. Kullanılan akıl ise insan olmanın ayırt edici özelliğidir.

Kuran’ın herkesin anladığı dilde, tercümesinden okunmasının önemini ilahiyatçı Prof. Dr. Beyza Bilgin de şu sözleriyle vurgulamaktadır:

“Kuran’ın anlaşılması esastır ve vahiyler yoluyla tebliğ ve yol gösterme daima milletlerin konuştuğu dilde yapılmıştır. Öyleyse, milletin fertleri, Allah’ın Kitabı’nı anlamak, ondaki haber ve öğütlerden yararlanarak terbiye olmak, davranış geliştirmek için, onu yabancı dilde değil, konuştukları dilde ve anlayarak okuyacaklardır. Böyle bir okuyuş temin edilmedikçe, Kuran belli bir zümrenin, bir azınlığın elinde kaldıkça, ondaki İlahi amaca yönelik yöntem etkinliğinin ve anlam zenginliğinin meydana getirebileceği bütün gelişmelerden mahrum kalınacaktır. Kuran’ın vahyolunduğu dönemde, Arap edebiyatı çoğunluğun ilgilendiği, zevk alarak izlediği bir alandı. Kuran, şiirle nesrin birleştiği bir üslûpla, yeni konulardan söz ediyordu.

Kuran’ı dinletmeyin. Kuran okunduğunda gürültü yapın, belki bu yolla O’na galabe edebilirsiniz. (Fussilet Suresi, 26. Ayet)

Anlamışlardı ki, Kuran dinlenir ve anlaşılırsa, onunla başa çıkamayacaklardır. Oysa geleneklerimizden gelen günümüzdeki okuyuşta, musiki ile okuyuştan etkilenmekten söz edilebilir ama o şiirli üslup kullanılarak verilmiş olan haber ve öğütlerden etkilenmekten söz edilemez. Kuran’ı inanarak, güvenerek, sevgi ile okuyan insanlar, onu okurken, onda anlatılanları, onu üslubu ile anlayarak okusalar, bilgilenseler ve etkilenseler, duyguları o yönde aksa, o yönde içerik kazansa, neler olabilir, kabiliyetli müminler onları nasıl kullanır, bir düşünülse!” (Beyza Bilgin, 1. Kuran Sempozyumu, sayfa 82)


About the Author
Author

Editor 1

Leave a reply

Name (required)

Website