Eleştiriler ve Özeleştiri

Bizimle buluşmayı ummayan, dünya hayatına razı olup onunla rahat ederler ve bizim ayetlerimizden gaflet edenler…

İşte kazandıkları işlerden ötürü onların varacakları yer ateştir. YUNUS (7-8)

Allah insana Kuran’ın çeşitli yerlerinde uyarılar yaparak bu dünya hayatının geçici olduğunu asıl olanın ahiret olduğunu söylüyor. Biz acaba öyle mi davranıyoruz? Etrafımızdaki Müslümanların çoğu sanki hiç ahiret yokmuş gibi hayatlarını sürdürmüyor mu? Dünyevi birçok şey için harcadığımız zamandan ne kadarını ahiret için harcıyoruz? Bu soruları kendi kendimiz cevaplamalıyız. İnsan genel olarak eleştirilmeyi sevmez, bu insanın özünde vardır, başkasının bizi kınaması, şunu şöyle yap, bunu böyle yap demesi hoşumuza gitmez. Bir insan ne kadar doğru eleştirse de hemen üstüne çıkmaya, ya da bir neden bulmaya çalışırız. Kendi kendimize olan eleştirilerimiz böyle değildir. Ancak kendimizi eleştirip tembih ettiğimizde doğruları uygulayabiliyoruz.  Burada önemli olan bu mekanizmayı aktif hale getirebilmek. Kuran’da da bu konuya atıf vardır:

Öyle değil! Kendisini kınayan benliğe de yemin ederim… (75/2)

Cennete ucundan girmek..

Şu ana kadar insanlarda oluşmuş genel yargı, ahiret hayatını üçe bölmek şeklindedir: Cennet, cehennem ve araf. Aslına bakarsak durum bundan daha komplikedir. Mesela Dünya hayatındaki ekonomik durumu ele alalım: Fakir insanlar, orta halli insanlar ve zenginler. Fakat bildiğimiz gibi fakirinde fakiri vardır, zengininde zengini vardır. Ahiret hayatı da böyledir. Sanılanın aksine tek bir cennet profili yerine Kuran’da belirtildiği gibi cennet farklı derecelere, katlara bölünmüştür. Cehennem için de aynı şey geçerlidir.

Dünyada her zaman biraz daha iyi yaşayabilmek için varını yoğunu ortaya koyan insan, iş ahirete gelince cennete kenarından köşesinden gireyim de bana yeter diyor.  İnsanın ortalama ömrünün 70-80 yıl olduğunu düşünürsek, öbür tarafta bizi bekleyen sonsuzlukla kıyaslanmayacak kadar geçici, gerçekten geçici bir süredir dünya hayatı. Peki bu nasıl bir çelişkidir ki insanlar 70-80 sene iyisini, hep daha iyisini yaşamak için çırpınırken söz konusu cennet olunca sadece oraya girmek bana yeter diyorlar.

Yarın ölecekmiş gibi ahirete hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışmak(!)

Allah, bir ayetinde kendi nefsini ilah edinenlere dikkat çekiyor. Bu ifadeyle, insanların kendini tüm ihtiyaçların üstünde görme, her şeyi nefsi için yapmaya değiniliyor. Her zaman daha iyisini isteyen bu zihniyet, nefsini lüks araba ve evler, uğraşlar ve eğlence piyasasıyla doyurmaya çalışıyor. Sahip oldukları yetmiyor ve her zaman daha fazlasını istiyorlar.   Aman bu dünyada her şeyi yapalım, zaman su gibi akıyor mantığıyla hareket ediyorlar. Ahiret tamam da bu dünyayı da ıskalamayalım düşüncesiyle kimi zaman harama dalarak, kimi zamanda helal dairesi içindeki uğraşlarla Allah ve Ahiret unutulabiliyor.

İmanı pekişmemiş insanlara sorduğumuzda Allah ile nefsi arasındaki seçimde Allah’ı tercih ettiğini söyleyebilir ama namaz vakti geldiğinde kaçı namazı nefislerine tercih ediyor acaba? En ufak bir şey (arkadaşlarla beraber olmak, sinemaya gitmek, gece uykusuz olmak..)  namaz vaktiyle çakıştığında  namaz kılmaya tercih mi ediliyor. (Kazasını kılmak adı altındaki uydurulma yani Kuran’da yeri olmayan bir şeyin arkasına mı saklanılıyor)  bu tarz yaklaşımların arkasında ne yazık ki dine zararlı olan şu söz yatmıyor mu: Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış. Bu anlamlı(!) vecizenin ardından şu Kuran ayetini hatırlamakta fayda var:

“Kadınlara, oğullara, altından ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, eğitilmiş atlara, davarlara ve ekinlere olan tutkunlukların sevgisi insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici dünya hayatının nimetidir. Allah’a gelince varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.” (3-Ali İmran suresi/14)

Emekli olduktan sonra Müslüman olmak!!

Din Allah’a inanan fakat imanı pekişmemiş insanlar arasında, emekli olduktan sonra başlanan ne şiş yansın ne de kebap zihniyetiyle cennete ucundan girmek için yapılan bir olgu haline geldiğini görüyoruz çevremizde. (Bakınız: Cennete Ucundan girmek!)  Hacca gidenlerin çoğunun yaşlı olmasını buna bağlamakta yalan olmaz herhalde (Bir de tabi ki Hacc’da tüm günahların silineceğine dair bir uydurmanın etkisi de yadsınamaz!) Fakat tecrübelerimizle Müslüman olur olmaz imanın da kemale ermediğini görüyoruz. Bu zaman isteyen bir olaydır. Ayrıca ne zaman öleceğimizi de Allah’tan başka kim bilebilir. Ne diyeceğiz genç ölürsek Allah’ın karşısında? “Ben bu kadar erken öleceğimi bilmiyordum, onun için ibadetlerimi yapmadım,hep erteledim” mi?

Hayatımız boyunca ne kadar Allah’ın dini için uğraş versek o kadar karşılığını alacağımıza göre (hatta Kuran’da fazlasıyla olduğu belirtiliyor) keşke doğar doğmaz ibadete başlasak, bir gün, bir saat, bir dakika bile Allah için yaptığımız bir şeyleri ertelemesek,  nefsimize yenik düşmesek, Allah için yaptığımız ibadetleri kesintiye uğratmasak, hiçbir şeyi ona ortak koşmasak, bizim için o kadar iyi olur ki…

İnsan iradesi

Allah insanlara da bir irade vermiştir. Bu irade, insanlara seçme şansı verir. Bizler hayatta seçme hakkımızı kullanırken neyi baz alıyoruz; nefsimizi mi, Allah’ın ayetlerini mi? Bizleri yönetenleri seçerken nelere dikkat ediyoruz, geleceğimizi oluştururken, okul, bölüm, lisansüstünde tez seçerken… Arkadaş çevresi oluştururken, eşimizi seçerken önce hangi özelliklere bakıyoruz? İş çevremiz bizim Allah’ı anmamızı engelleyecek yapıda mı? Bu sorulara vereceğimiz bütün cevaplar bizim seçeneğimizi oluşturur. Allah’ı mı seçeceğiz yoksa nefsimize göre mi hareket edeceğiz. Allah rızası peşinde koşan insanların dikkat etmesi gereken bir nokta.

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website