Yabancı bir lisanı iyi konuşuyor olabilirsiniz. Fakat tekrar etmez veya kullanmazsanız bir süre sonra körelir ve unutmaya başlarsınız. Ancak üzerinde çalışır, yeni kelimeler ve kalıplar öğrenip bir de yurt dışında pekiştirirseniz, ana diliniz gibi konuşmaya başlayabilirsiniz.
Ya da bir spor dalında çok başarılı olabilirsiniz. Vücudunuz, her gün yaptığınız antrenmanlardan dolayı çok esnek olabilir. Ama iki ay antrenman yapmasanız, o esnekliğinizi kaybetmeye başlarsınız. Hatta tamamen sporu bıraksanız, vücudunuzun hızla deforme olduğuna dahi şahit olabilirsiniz.
Üzerinde düşündüğümüz, çalıştığımız, mesai harcadığımız konularda genelde muvaffak oluruz. İman da bu konulardan biri ve en mühim olanıdır. Çünkü yabancı dil konuşamamak ya da iyi bir sporcu olamamak insan için çok ciddi kayıplara neden olmaz. Ama imansız olmak, Allah`ın sevgi ve rızasıyla beraber sonsuz cenneti kaybetmeye neden olur ki bu, bir insanın hayatındaki en önemli konudur.
Bir bebeğin ihtiyaçlarını gidermez, aç, susuz ve uykusuz bırakırsanız o bebek önce solgunlaşır, cılızlaşır ve sonra… İman da bebek gibidir. Sürekli bakım ister. Sadece namaz kılmayı ve oruç tutmayı yeterli görmek doğru olmaz. İmanı geliştirecek, besleyip büyütecek vesileler aramak gerekir. Allah`ı çokça anmak, insanlara Kuran ahlakını anlatmak, bu ahlakı yaşayarak örnek olmak ve İslam`ın dünyaya yayılması için ciddi bir çaba sarf etmek gerekir. Şayet kişi yaptığı kadarını yeterli görüp kalbinin temiz olduğunu, kimsenin hakkını yemediğini, bu nedenle de işlerinin hep yolunda gittiğini söylüyorsa ve bunu da Allah’ın sevgili kulu olduğuna bağlıyorsa gaflet haline güzel bir örnek teşkil eder.
“Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar. ” (Kehf Suresi, 104)
Sosyal yaşantımıza, çevremizdeki kişi ve olaylara gösterdiğimiz özeni, imanımız konusunda da göstermeliyiz. Maddi konularda her zaman en fazlasını kazanmayı hedefleriz. En iyi arabaya ve eve sahip olmayı, çocuğumuzun en iyi okullarda okumasını, en kaliteli kıyafetleri giyinmeyi, kısacası en iyi koşullarda yaşamayı arzularız. Bütün bunları istemek ve ulaşmak için çaba göstermek elbette yanlış değildir. Ancak tüm bu imkânlara sahip olup, hepsini Allah yolunda kullanmadıktan sonra hiçbir anlamı kalmayacaktır. Önemli olan, dünyevi imkânları nasıl değerlendirdiğimizden sorgulanacağımızı, mülkün asıl sahibinin Allah olduğunu, O’na ait olan mülkü yine O’nun yolunda kullanmamız gerektiğini unutmamaktır. Bu, imanı beslemenin yollarından yalnızca biridir.
Hiç kimse, sahip olduğunu zannettiği dünya malını ahirete götürememiştir. Sabancı da, Vehbi Koç’da, çoban Ali efendi de sadece bir bez parçasına sarılıp, dünyada iken yaptıkları iyi ve kötü amelleri ile ahirete göçmüşlerdir. Düşünen insanlar için bunda çok önemli ibretler vardır.
İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet Suresi, 13)
Yazar : İbrahim Akın