İslam ümmetinin, ümmetçiklere bölünmesi..

Yüce Allah, İslam ümmetinin, ümmetçiklere ayrılmamasını, bölünüp parçalanmamasını emretmiştir. Aliimran-103, Şura-13


Ümmetçiklere ayrılanlara çok büyük azap olduğunu bildirmiştir. Aliimran-105

Peygamberimiz zamanında ve dört halife döneminde mezhep, tarikat, cemaat, camia yoktu. Beşer ürünü çeşit çeşit ‘‘din kitapları’’ yoktu.
Müminlerin başucunda Kuran’ı Kerim’den başka bir kitap yoktu.
Hz. Peygamberimiz ve tüm müminler doğrudan, sadece Kur’an’a bağlıydılar.
Dinlerini Kur’an’da yazılı olduğu şekilde yaşarlardı. Karşılaştıkları sorunların çözümünü Kur’an ayetlerinde ararlardı. Kur’an’da bulunmayan, dinin kapsam alanına girmeyen veya yaşanan zamanın, mekanın şartlarına bağlı olan, tercihlere bırakılan konularda kendi örf ve adetlerine, genel ahlak kurallarına göre hareket ederlerdi.

‘‘Bu konular Kur’an’da eksiktir’’ dememişlerdir. Kur’an’a eksiklik izafe ederek, Kur’an’ın yanına kul kitaplarını koymamışlardır..

Samimi iman sahipleri için; ‘‘Allah’ın kulu olma’’, ‘‘Muhammed’in ümmetinden olma’’ ve ‘‘Müslüman’’ sıfatları yeterlidir. Ayrıca başka bir ünvana, sıfata ihtiyaç duymazlar. Kur’an’ı kendilerine rehber kılan iman sahipleri; şu veya bu ‘‘mezhebin, fırkanın mensubuyum’’ veya peygamberin ümmetinden olmanın yanında, falanca ‘‘tarikatın müritiyim’’ veya filanca ‘‘cemaatin mensubuyum’’ demezler. Bu şekilde farklı ünvanlara, sıfatlara gerek duymazlar..

İslam ümmetin ümmetçiklere bölünmesine birbirine düşman olmasına neden olan; iki büyük mezhebin ve bu mezheplerin alt kollarının oluşmasını, bir çok tarikatlerin, cemaatlerin ortaya çıkmasını; masumane, iyiniyetli, ümmeti bilgilendirme, aydınlatma amacına dönük, dine ve insanlara hizmet yarışı için ortaya çıkmış oluşumlar olarak değerlendiremeyiz.

İslam ümmeti, Hz. Peygamberimizin vefatı ve dört halife devri olarak bilinen dönemden sonra yaşanan görüş ayrılıkları, hilafeti, saltanatı ve ülke kaynaklarını ele geçirme yani dünyevi çıkarlar için yapılan mücadeleler sonucu ortaya çıkmıştır. Farklı kabül ve kuralları ile din anlayışındaki farklılıklar, değişik inanışlar, kabüller, uygulamalar zaman içinde toplumda sosyal ve siyasal bölünmelere, ayrışmalara kargaşaya, kaosa, kamplaşmaya, cepheleşmeye neden olmuştur. Dinimiz; makam, mevki, statü kazanma aracı haline gelmiştir. İslam ümmeti bir ve bütün olması gerekirken, ümmetçiklere, fırkalara ayrılmış bölünmüştür..

Önce Sunni ve şii daha sonra bunlardan türemiş bir çok alt mezhep oluşumları ve tarikatler ortaya çıkmıştır..

Hıristiyan katolik ve ortodoks mezheplerinin birbirlerini aforoz etmeleri gibi sünii ve şii mezhepler birbirlerini din dışı, kafir, zındık ilan etmişlerdir. Farklı mezhep mensubu toplumlar, milletler arasında tarih boyunca bir çok kargaşa savaş yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Kuran Ayetlerine muhalefet etmenin, uyarıları görmezden gelmenin, bölünmenin, parçalanmanın bedeli ödenmektedir.

Emevi sultanı Muaviye, kendi saltanat çıkarlarına uygun İslam anlayışına uyanlara ‘‘Ehlisünnet-sünnete uyanlar’’ adını vermiştir. Kendisini desteklemeyenleri ise mürted ilan ederek katletmiştir.. Hz. Ali taraftarlarının yolu ve yorumları ise zaman içinde şii mezhebini oluşturmuştur.
Tarih boyunca saltanat, iktidar yandaşı, destekçisi olan sünni ekölü, Emevi kültürünü, örflerini, adetlerini yani Emevi şeriatını dinin bir parçası, unsuru olarak kabül etmiştir. Selçuklu, Osmanlı imparatorlukları ile günümüzde sünni eköle bağlı İslam ülkelerindeki yönetim anlayışı ve ülkemizde din referanslı siyaset yapan partiler, akımlar, Emevi şeriatının takipçileridir.
Bunlar, kendi çıkarlarına uygun din anlayışını ve saltanatlarını destekleyen yandaşlarını ihya ederler. Kendilerine karşı çıkanları, muhalefet edenleri ise Muaviye veYezit’in yaptığı gibi katletmeye, yok etmeye, hapsetmeye, sindirmeye, itibarsızlaştırmaya çalışırlar..

Mezhep kabüllerinin temel kaynağı: Hz. Peygamberimizin yazılmasını yasakladığı
ancak, vefatından asırlar sonra rivayetlerle, uydurmalarla çeşitli amaçlarla, çeşitli kişiler tarafından Hz. peygamberimize ve sahabeye isnat edilerek yazılan hadis kitaplarıdır.

Bu kitaplardaki hadisler mezhep oluşumlarının temel kaynağı olmuştur.
Mezhep imamları kendilerini içtihata yetkili alim ilan ederek peygamberimizin hadisleri olduğu rivayet edilen sözleri kendilerine göre yorumlamışlar ve yeni haramlar, helaller, kabuller, kurallar koyarak adeta yeni dinler oluşturmuşlardır..

Kaynakları; rivayetlerden, isnatlardan oluşan hadis kitapları ve icma, kıyas gibi beşeri ürünler olan mezheplerin temeli sağlam değildir..

Mezhepler, hadislerden de hüküm çıkartılabileceğini, hadislerin de Kur’an hükümleri gibi dinin kaynağı olduğunu söyleyerek; kendi anlayışlarını, kabüllerini desteklemek için hadisler uydurmuşlar ve bu uydurdukları hadislerden Kur’an ayetlerinden olduğu gibi hüküm çıkartarak dinin kaynağı kabul etmişlerdir. Kendi yorumlarını, kabüllerini dinin bir parçası haline getirmeye çalışmışlardır..

Mezhepler, Hz. peygamberimizin veda hutbesini bile tahrif ederek kendi kabüllerine uygun ilaveler yapmışlardır. Allah’ın koruması altında olması, Kur’an’ın tahrif edilmesini ve mezhepler tarafından istismarını önlemiştir.
Bazı mezheplerin bu yönde gayretleri olduğu, işlerine gelmeyen ayetleri nesh etmeye (silme, yok sayma) cür’et ettikleri ve mezhep imamlarının fetvalarına uymayan hadislerin hatta Kur’an ayetlerinin, imamlarının fetvalarına göre tevil edilmesini veya mensuh(hükümden düşmüş) sayılması gerektiğini söyleyebilmişlerdir.

Bunlar dini inkar, dine küfür anlamındaki gayretlerdir..
Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için gayret gösterenlere gelince, işte onlar cehannem halkının ta kendisidir.. (Hac-51)

Mezhep anlayışında: Kur’an, İslam’ın temel kaynağı kabul edilmekle birlikte, dinimizin iyi anlaşılması, yaşanması için yeterince ayrıntılı olmadığı, eksikleri olduğu ve yardımcı, tamamlayıcı, açıklayıcı yorumlara ihtiyaç olduğu kabul edilir. Mezheplerin, mezhep kabullerinin bu ihtiyacı karşıladığı; dini tamamladıkları, yaşanabilir, uygulanabilir kıldıkları düşünülür… Bu düşünce, mezhep kabüllerini Kur’an’ın da üstüne koyan bir düşüncedir.

Mezhepler olmasaydı din, yaşanabilir olamayacak mıydı? Bu anlayış, İslam’ı mezhep kabüllerinin egemenliği altına sokma gayretidir. İslam’ı, Hırıstiyanlık gibi mezhepler dini haline getirme gayretidir.. Kur’an’a eksiklik izafe etmek, Allah’a eksiklik izafe etmektir..

Kur’an, alemlere, insanlara rahmet olarak ayrıntılı (Enam-126) eksiksiz(Enam-38) şekilde indirilmiştir. İslam’ı, Kur’an’ı anlamak ve sonra başkalarına anlatmak, öğretmek bazı kişilere; mezhep imamlarına, şeyhlere, evliyalara vs. verilmiş bir imtiyaz veya görev değildir.. Mezhep, tarikat anlayışında, dini yaşamak, uygulamak ve iyi bir kul olmak ancak, mezhep kabülleri, kuralları ve imamların, şeyhlerin mürşitliği ile mümkün olabilmektedir.

Bu anlayış, beşerleri ve beşeri kabülleri Allah ile kul arasına sokan şureka, şirk anlayışıdır. İslam’ı anlamak, öğrenmek, yaşamak için Kur’an yeter. Aracıya, yardımcıya ihtiyaç yoktur.

‘‘HAK’’ Allah’ın sıfat isimlerindendir ve bir çok ayette Kur’an’dan ‘‘HAK’’ olarak bahsedilmiştir. Allah’ın açık buyruğuna, yasağına rağmen beşeri oluşumlar olarak ortaya çıkan mezhepler için hak mezhep ifadesini kullanmak, Allah’ın ismini bunlara vermek; küfürdür, sapmadır..

Allah tarafından yasaklanan ümmette tefrikanın, fitnenin kaynağı olan oluşumları hak olanı, olmayanı veya itikadisi, itikadi olmayanı şeklinde ayrıma tabi tutmanın bir anlamı yoktur. Hak Allah’tan gelir, peygamberimiz bile Hak’kın kendisi değil, sadece tebliğcisidir.
Hak’ın sahibi Allah’tır..

Allah’tır sizin HAK Rabbiniz. Hak’tan sonra sapıklıktan başka ne kalır ki ? (Yunus-32)

HAK Rabbindendir. Kuşku duyanlardan olma.. (Ali-imran-60)
Yemin olsun, HAK sana Rabbinden gelmiştir.. (Yunus- 94)

Kendisine ‘‘Müslüman’’ lıktan başka sıfat aramayan iman sahiplerinin; Kur’an odaklı, İslam ruhuna uygun, Allah’ın buyruklarını açıklayıcı, yaşanan zaman ve mekan şartlarına bağlı sorunların çözümüne dönük bilgi, fikir üretmeleri, ümmetin faydasına sunması başka bir şeydir. Değişik düşünceleri, kabulleri içeren inanç ekölleri oluşturmak, kurumlaşmak, kendi içinde hirarşik, şüreka anlayışlı bir yapı oluşturmak, bir önderinin, imamının olması, kendi yorumlarını, kurallarını, din anlayışlarını düşüncelerini içeren kitapları, risaleleri, zübürleri ile Kur’an’a ortak veya yardımcı, tamamlayıcı olma iddiasıyla şirk unsuru olmak başka bir şeydir. Bu durum, Yüce Allah’ın emirlerine açıkça karşı gelmek, dinde bölünme parçalanma nedeni olmak, ateş çukurunun kenarına gelmektir. (Alimran-103)

‘‘Mezheplerin, İslam’la, Kur’an’la çelişmeyen yorumları da vardır. Her mezhebin böyle Kur’an’a uygun yorumlarını arayıp, bulup, seçip, toplayıp kokteyl bir mezhep anlayışı oluşturabiliriz’’ düşüncesi ve bu yolla mezhepçilik, ümmetçilik, hiziplere ayrılma anlayışına paye verme, onları temize çıkarma gayretileri de yanlıştır.. Kur’an hükümleri mezhepçilik, ümmetçilik anlayışını temelden reddeder..

Tarikat, cemaat, camia örgüt yapılanmalarında; özgür düşünce, kişisel irade ve akleden, düşünen, erdemli, onurlu bireyler yoktur. Hak, hukuk, kanun, adalet yoktur. Gurubun amaçlarına, çıkarlarına hizmet etme ve şeyhlere, şıhlara, hocaefendilere, muhteremlere kendini teslim etme, onların buyruğu altına girme, mutlak itaat ve biat kültürü vardır.

Mescitlerde, camilerde sadece Allah’a dua ve ibadet edilir.
Camilerde görev yapan hocalar, müezzinler, vaizler Kur’an hükümleri dışında bir kişinin düşüncesinden veya mezhep kabüllerinden, yorumlarından bahsetmemelidir.
Bu düşüncelerin, eköllerin propagandasını yapmamalıdır. Mezhep yorumlarından sanki dinin asli bir unsuruymuş gibi söz ederek insanların kafalarını, gönüllerini karıştırmamalıdır..

Gerici, tutucu, bağnaz, çağ dışı siyasi akımların ve partilerin propagandası yapılmamalıdır.

İslam Kardeşliği dışında, mezhep, tarikat, cemaat, camia kardeşliği adı altında başka kardeşlikler icad edilmemelidir..

Yüce Allah, Hz. peygamberimize sadece Kur’an’la öğüt verilmesini, Kur’an’ın anlatılmasını buyurmuştur.. Camilerde görev yapan vaizlerin, hocaların, imamların halka Kur’an’ı anlatmaları öğretmeleri, halkı Kur’an ile uyarmaları, öğüt, vaaz vermeleri gerekir..

Mezhep kabülleri, tarikat, cemaat yorumları, beşer ürünü olan ilmihal, fıkıh kitaplarının içeriği verilecek öğütlerin, vaazların konusunu, kapsamını oluşturmamalıdır…

…. benim tehdidimden korkanlara sadece Kur`an`la öğüt ver… (Kaf-45)

Mezheplerden, tarikatlardan onların kabullerinden uzak durmak, sadece Kur’an’a yönelmek, bizleri şirkten uzak tutacaktır. Her insan Kur’an’ı okuyarak ondan anladığını yaşayabilir. Hataları eksikleri olsa da umulur ki Allah tarafından afedilir. Ama Kur’an’dan başka kaynaklara, düşüncelere, kişilere itibar edilir, şirke sapılırsa kurtuluşumuz yoktur..

‘‘Tanrı iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yer yüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrıyı kullanır. ’’
(Giordano Bruno-İtalyan düşünürü. )

Saygılarımla,

Yazar : Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website