REFORM BİLDİRİSİ

İslami Reform Bildirisi


“Bu, büyüklerden biridir ve insanlara uyarıdır. Artık isteyen ilerler isteyen
geri kalır. ” (74: 36-37).

Muhammed peygamber öldükten sonra şeytani bir gelişme oldu. Erkek din uleması, Kuran’ın öğretilerine doğrudan aykırı bir şekilde, dini yalnızca Allah’a özgülemek yerine onu aşağıdaki listedeki ‘kutsal’ ortakların bir ürünü haline dönüştürdüler:

*Allah +
*Muhammed +
*Muhammed’in arkadaşları +
*Muhammed’in arkadaşlarının arkadaşları +
*Mezheb kurucuları +
*Mezheblerin sonraki önderleri +
*Belli bir mezhebin ilk uleması +
*Belli bir mezhebin son uleması; vb, vb.

Bu ortaklık Muhammed’in sözleri sayılan ‘hadis’leri, Muhammed’in yaptıkları sayılan ’sünnet’i, bazı seçkin eski ulemanın ortaklaşa hükmü sayılan ‘icma’yı ve onların her birine ait ictihadlardan oluşan ‘şeriat’ı üretti ve sonuçta Muhammed’in bu dünyadan ayrılışını izleyen yaklaşık otuz yıl içinde birbirine düşman bir sürü mezhep ortaya çıkardı (6: 159; 23: 52-56).

Ortaçağa ait Arap/Hristiyan/Yahudi kültürlerinin bu bileşkesi, son peygamberin ilettiği din güya bu imiş gibi, insanlara Allah’ın kuşkudan arınmış dini diye sunuldu. Oysa gerçekte Allah’ın insanlara seslenme aracı olarak Muhammed’e indirdiği son ve geçerli tek ileti Kutsal Kuran idi; orada şöyle deniyordu:

“Onu sana Biz okuyacağız. Bizim okumamızı izle. Sonra onu açıklamak da Bizim işimiz. ”
(75: 18-19)

İslamın kutsal kitabının yorum ve çevirisi diye ortaya konan bilgisiz, hoşgörüsüz, kadın düşmanı, çağdışı ve hurafelere dayalı uygulamalar ne yazık ki yüzyıllarca katlanarak birikti. Şimdi artık o beşeri kuruntu ve gelenek katmanlarını ilahi kitabın sırtından koparıp atmanın ve Kuran’daki gerçek iletiyi insanlara yeniden tanıtmanın zamanıdır. (6: 21; 7: 29; 9: 31; 16: 52; 39: 2, 11, 14; 40: 14, 65; 42: 21; 45. 17; 74: 1-56; 98: 5).

Son derece zalim bir din devletinin güdümünde pek çok insan bizim, İnglizce ‘his’ zamirine atfen Hislam dediğimiz sistemi kurma işine soyundu. Allah’ın kitabına ekleme yapma veya ona katılma şansları yoktu ama hadis sayesinde bidatın, hurafenin, uydurmanın ve çarpıtmanın kapıları sonuna kadar açıktı. Buhara’dan bir adam çıkıp kulaktan dolma söylentileri Muhammed peygamberden iki yüz yılı aşkın bir süre sonra toplamaya başladığında dinsel hurafelere ve uydurmalara son derece uygun bir coğrafya ve toplum yapısı vardı. O insanların kendileri ve ana babaları mezheb savaşlarına ve kıyımlara katılmışlardı. Dinsiz, Hristiyan ve Yahudi pek çok kişi kuşkulu nedenlerle İslama girmişti ve çoğu, yeni dini özümsemeden, eski kültürünü ve dinden beklediğini İslama taşımayı yeğlemişti. Seçkinler kendi dini duruşlarını haklı gösterip kabul ettirmek amacıyla dini, kültürel ve politik görüşlerine ait uygulamaları bu yeni hadis, sünnet, tefsir ve fetva modası sayesinde bol bol pazarladılar. Ayrıca, (vahyin nedenleri hakkında) esbab-ı nüzul denen sayısız öyküler uydurdular; her ayetin neden indirildiğini açıklıyormuş gibi yapıp ilahi iletinin anlamını çarpıttılar ya da kapsamını daralttılar. Belli bir din, kültür, kabile, mezheb, tarikat ya da hükümdarı yüceltmek için kelimelerin anlamını ve bağlamını kaydırdılar. Erkek hep banacılar, ruhbanlar ve kadın düşmanları bu yozlaştırma hareketini ustaca kullandılar. Muhammed’in sözleri

*insanın yeryüzündeki yaratılışını bilimsel olarak araştırmamızı öğütler (29: 20).

*Allah ile insanın arasına din adamlarının ve şefaatçıların girmesini reddeder (2: 48; 9: 31-34).

*dinden çıkar sağlamayı yasaklar (9: 34; 2: 41, 79, 174; 5: 44; 9: 9).

*bireyin özgür ve sorumlu davranmasını, ve yetkisiz yetkililere boyun eğmemesini savunur (6: 164).

*her türlü inanç ve düşüncenin özgürce açıklanabilmesini savunur (2: 256; 18: 29; 10: 99; 88: 21-22).

*kamu işlerinde yöneticilerin seçilmesini ve toplu danışmayı gerekli görür (42: 38; 5: 12).

*yönetime bütün vatandaşların katılmasını sağlayan bir demokrasiyi önerir (58: 11).

*rüşveti yasaklar; çıkar gruplarının ve şirketlerin yönetimde tekel olmasının önlemlenmesini öğütler (2: 188).

*yönetici seçiminde ehliyet ve adalet ilkelerinin gözetilmesini emreder (4: 58).

*herkes için adaleti savunur; ve hukuk sözkonusu olunca hiçbir ırkı, dini veya mezhebi kayırmaz (5: 8).

*yönetim ya da bireylerce hakkı yenen herkese tazminat almak veya adaleti gerçekleştirmek için dilekçe ile şikayette bulunabilme hakkı tanır (4: 148).
*sosyal yardım, ekonomik özgürlük ve zenginliğin paylaşılmasını teşvik eder (2: 215, 59: 7).

*her bireyin yaşama hakkına son derece saygı gösterir (5: 32).

*bir toplumun niteliğinin kendisini oluşturan üyelerin niteliğine bağlı olduğunu prensip edinir (13: 11).

*kişinin özel yaşamına saygı göstermemizi emreder (49: 12).

*delillerle kanıtlanıncaya kadar her sanığı suçsuz sayar (49: 12).

*tanıklık edecek olanları olası tehditlerden korur (2: 282).

*suçsuz kimseleri başkasının suçundan sorumlu tutmaz (53: 38).

*kişilerin malvarlığını güvence altına alır (2: 85, 188; 4: 29; ancak 24: 29 ve 59: 6-7′ deki durumlar istisnadır).

*üretmeyen ekonomiden uzak durmamızı öğütler (2: 275; 5: 90; 3: 130).

*yoksullara bakmamızı ve yardım etmemizi ister (6: 141; 7: 156).

*insanların ırk ve cins farklılığını bir avantaj olarak görmemizi ve Adem’in çocukları olarak birbirimize olan eşitliğimizi vurgular (49: 13).

*kadınları erkekler gibi saygin kabul eder (3: 195; 4: 124; 16: 97).

*bilincin önemini vurgular (5: 90).

*bütün ulusları birbiriyle barış içinde yaşamaya çağırır (2: 62; 2: 135-136, 208).

*dünyayı bütün insanların evi sayar ve bir ülkeden diğer ülkeye göç etmeyi herkesin hakkı kabul eder (4: 97-98).

*saldırganları güçle caydırıp barışı gerçekleştirmemizi ister (60: 8, 9; 8: 60).

*’altın kaplamalı bronz’ kuralı, yani bağışlamanın teşvik edildiği hukukta suç, suçlu ve ceza arasında benzerlik kuralını izler (42: 20; 7: 33).

*hakkı yenenlere ve baskı görenelere arka çıkmamızı emreder (4: 75).

*insanlara doğruluk ve güzel ahlakta yarışmayı öğütler (16: 90)

*insanları, barış, dürüstlük ve nezaket gibi iyi şeylere özendirip kötülükten caydırmaya çağırır (3: 110)

*ahlaki değer ölçülerinin yüksek tutulmasını ister (25: 63-76; 31: 12-20; 23: 1-11).

*doğal çevreyle uyum içinde yaşamamızı emreder (30: 41).

*Allah’ın onayladığı tek yasa/sistem’in islam olduğunu bildirir (3: 19, 85).

Sonuç olarak, İslam yani teslimiyet ve barış denen ilahi sistemin yerini almak üzere ulema tarafından hadis, Sünnet ve mezhep kuralları üretilerek bizim Hislam dediğimiz bir din uydurulmuş durumda. Öyle bir çarpıtma ki bunun derinliği ve genişliği insanın hayal gücüne dahi sığamaz. (Çarpıtma örnekleri için SERİM bölümüne bakınız. )

Gerçeği kabul edelim ki Gerçek bizi Özgürlüğümüze kavuştursun
Aşağıdaki sözlerin sahibi size düşman değil, sizinle aynı kitabı ve tarihi paylaşan biridir. Sizinle candan ilgilenen biri. Sizin derdinize ve başınıza gelen belalara geceleri ağlayan biri. Sizin cömertlik ve içtenliğinizi, bir türlü gerçekleşmeyen düşlerinizi, umutlarınızı, trajedilerinizi, korkularınızı, aptallık ve yanılgılarınızı bilen biri. Ne olur bir kerecik kulak verin ona. Önyargı ve bağnazlığa, saplantı ve nefrete hayır deyin.

Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizi özgürlüğümüze kavuştursun.
Sorunlarınızın nedenini dışınızda aramayın; aynaya bakın önce. Tamam, öteki ulusların yayılmacı emellerini; insanlarınıza karşı yürüttüğü gizli-açık siyasi, ekonomik ve kültürel çalışmalarını görmezden gelin demiyorum. Ama kendinizi değiştirmedikçe durumunuzu değiştirmezsiniz. Hem tarihinizdeki işgallerinizi, saldırılarınızı, kıyımlarınızı özleyeceksiniz, hem kokuşmuş Emevi, Abbasi ve Osmanlı halifelerinin yayılmacı siyasetleriyle övüneceksiniz, hem de size aynı şeyleri yapan başkalarını yereceksiniz! Bu çifte standart ahlaki olamaz. Allah size de aynı gücü verseydi bu tavırla dünyayı sizin şu andaki güçlü düşmanlarınızdan belki daha çok bozup ezecektiniz. Kendinizi ve yurdunuzu düzeltmedikçe onları sürüp çıkaramazsınız. Kendinize kendiniz acımadıkça başkasından acıma bekleyemezsiniz.

Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizi kendimizle övünmekten kurtarsın
Geçen yıla ait buluşların patent listesine bir bakın. Sizin grubunuz, ulusunuz ve dininizden olanların kaç patenti var orda? Bilgi ve teknolojik ilerlemenin yaşam kadar önemli olduğu bir dünyada sizin durumunuz hakkında çok şey anlatır bu. Gelişmiş ülkeler listesine bakın. Orda sizin grubunuz, ulusunuz, dininizden kaç ülke var? Yüzyıllar önce demokrat, uygar, adil, ve özgür olmanın örneği idiniz; matematik, gökbilimi, tıp ve felsefede öncüydünüz. Bir de şimdi bakın çevrenize. Aynaya bakın. Kimi görüyorsunuz? Osmanlı şeyh ül-islamları tarafından verilen dini fetvalara uydunuz habire. Kuzey Afrika’dan İran’a, bugünün Türkiye’sinden Arabistan yarımadasına uzanan geniş topraklarda matbaayı dahi yasaklayan fetvalar. 1455′ den ta 1727′ ye kadar matbaasız koskoca bir 272 yıl, paha biçilmez bir 100 000 gün heba ettiniz. Avrupa ise Allah’ın doğadaki ayetlerini incelemeye vermişti kendini. Ve karşılığında siz güçten düşüp cehaletin dibine batarken onlar Allah tarafından rönesans, dini reform, teknoloji ve ilerilik gibi nimetlerle ödüllendirildiler. Avrupalılar felsefi tartışmalar yaparken sizin tek uğraşınız kutsal kitabı papağan gibi okumaktı. Oysa o kitapta öğrenmenin, sorgulamanın, bilgi edinip buluşlar yapmanın önemi vurgulanıyordu. Siz yalnızca söylenti ve hurafelerden oluşan elyazması kitaplara ve padişahın tam desteğiyle felsefeyi yok etmeye azimli bir Gazali’nin sefil düşüncelerine takıldınız. Avrupa kendisini kralların ve kilisenin baskısından kurtaracak daha iyi bir sistem ararken siz padişahı ve yapay ilahlarınızı öven el yazması şiirler okuyordunuz. Sonuçta ülkeniz, adınız, görüntünüz ve dininizin anıldığı her yerde gerilik, baskı, dehşet ve yoksulluk akla gelir oldu. Şaşılacak yanı yok bunun. Siz dünyanın serseri takımı oldunuz.

Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizim cehalet zincirlerimizi kırıversin
Dindarlarınız bir ara, mollalar yönetime geçerse düşlerinizin gerçek olacağı, geçmişinizin görkemli günlerinin geri geleceği umuduna kapıldınız. İstiklal, azadi, hükümet-i islami(bağımsızlık, özgürlük, İslami yönetim) sözünü verdiydiler. Ama yalnızca sarıklı sülüklerin kaynaştığı bir gerilik ve şeytani bir yönetim azmağı kazandınız. Kiminiz ise umudunu Afganistan’daki Sünni Talibana bağladı; saygınlığı ve görkemi onlar getirecekti size. Ama getirdikleri, Suudi yönetimden bile berbat bir frankeştayndı: kadınları kara çuvallara tıktılar, o vahşi taşla ölüm cezasını yaşama geçirdiler, eğitimi kadınlara yasak ettiler, cahillik katlana katlana büyüdü ve Afganistan uluslararası bir afyon çiftliğine dönüştü. Atalarınızın kucağınıza bırakıp gittiği din ve mezhebi, veya mollaların, şeyhlerin, imamların öğretilerini sorgulamak aklınızdan bile geçmedi. Size düş diye pazarlanan karabasanı hiç sorgulamadınız.

Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizi saldırganlıktan kurtarsın.
Allah size gelişme aracı olarak kullanın diye doğal zenginlik vermiş. Ama onun da geliri kokuşmuş, keyifçi, dar görüşlü, gerici ve baskıcı krallar, emirler, aşiret başları ve mollalar tarafında saçılıp savruluyor. Kendisine guya bağlı olduğunuz kutsal kitap size demokratik bir sistemi salık veriyor. Ama siz onu kurup özgür olacağınıza kafeteryalarda, sokaklarda, ve kokuşmuş eskici bürolarında vakit öldürüyorsunuz. Oysa oraların tek ürünü kocaman bir sıfır.
Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizi uyuşukluk ve kölelikten kurtarsın.
İçinde yaşadığınız toplumun yarısına bakın. Karılarınız, analarınız, kızkardeşleriniz, kız çocuklarınız. Ne yaptınız onlara? Diri diri gömdünüz. Peki hâlâ hangi akılla barış, ilerleme ve ilahi esirgeme umuyorsunuz? Siz aynı Allah tarafından yaratılanların yarısını, sizin öteki yarınızı, analarınız, kızkardeşleriniz ve kız çocuklarınızı böylesine aşağılarken ve Allah’ın onlara da tanıdığı insan haklarını gasbederken, onlara insan müsveddesi muamelesi yaparken nasıl umarsınız mutlu olmayı? Bir de kalkıp Allah’a diyeceksiniz ki bütün bu kötülükleri Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Hanbel, İbn Mace, Ebu Davud, Malik, Kafi adındaki ilahlarınızı ve daha nice imamlar güruhunu, mollaları, din adamlarını. hoşnut etmek için yaptınız! Hiçbiri sizi Allah’ın adaletinden kurtaramaz. Zaten, kadın düşmanı inanç ve uygulamaların bedelini çok pahalı ödüyorsunuz. Özür dileyin analarınızdan, karılarınız, kızkardeşleriniz ve kız çocularınızdan. Firavunlar gibi onlara köle muamelesi yaptığınız için.
Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizi aldanışın karanlık deliklerinden çekip alsın
İsrailoğullarının kurban bir ulus konumundan sömüren ırkçı bir güce dönüştüğünü dünya biliyor. Geniş ufuklu pek çok Yahudi de bunun ayırdında; onlar da üzülüyor ve karşı çıkıyorlar. Dünya biliyor ve pek çok insan kabul ediyor ki Filistin halkı 1948′ den beri aşağılayıcı faşist bir politikaya, işgale, işkenceye ve kıyıma maruz kalmaktadır. Dünya biliyor ki İsrail’in öldürdüğü Filistin’li çocukların sayısı intihar bombacılarının neden olduğundan çok daha fazladır. Sayılar ve olaylar yazıya geçirilmiştir; İsrail’in Filistin halkına karşı devlet terörü estirdiği kanıtlanmış bir gerçektir. Ve dünya biliyor ki Haçlı, Siyonist, silah-petrol endüstrisi ve öteki etkin çıkar gruplarının oluşturduğu birliktelik yuvalandığı güç kulelerinde Amerikan halkından toplanan vergi gelirini, silahlı ve politik gücü kullanarak trajediyi sürdürmekte; bu savaştan Armageddon, daha fazla toprak ve daha kanlı getiriler ummaktadır. Ama siz yine de aynayı kendinize tutun. Ne yaptınız; ne hale geldiniz? Suçladığınız Siyonistler kadar siz de ırkçısınız. Ayırımsız bütün Yahudiler suçlu size göre; halbuki sizin de sayıp hayran olduğunuz pek çok ulu peygamber, felsefeci, bilim adamı, ve mucit çıkaran Yahudiydiler. Böylece siz intiharcı bir millete dönüştünüz. Oysa Gandi’nin mücadelesi sizin için güzel bir örnektir, her ne kadar İngiliz sömürüsüne karşı onun direnişi edilgenlikten çok başka özellikler taşırsa da. Ama siz nelerin ardına düştünüz: kara cahil önderler, ırkçı ve istismarcı siyaset erbabı, terör örgütleri, sapık din adamları ve hormonlarınız. Eğer hayvani dürtüleriniz yerine aklınızı işletseydiniz, çağdaş tarihten ders alsaydınız, ırkçılığa ve teröre özendiren dini öğretiler yerine Kuran’ı izleseydiniz şimdi Yahudilerin kardeşleri olarak İsrail’le yan yana yaşıyor, Kudüs’ü barış içinde paylaşıyor olacaktınız. Zulme zulümle, ırkçılığa ırkçılıkla, kıyıma kıyımla karşılık verdiğiniz sürece Allah’ın size acımasını bekleyemezsiniz. Özgürlüğü ve barışı başkaları için de istemedikçe özgürlüğe ve barışa kavuşamazsınız. MüSLiMin SiLMini (barışını) atarak nasıl Müslim olabilirsiniz?

Gerçeği kabul edelim ki bizi kıskacına alan dehşeti başımızdan savsın.
İnkarcı ve mezhepçi yolda yürümeyi sürdürmekle yalnızca bu dünyada mutsuz ve itibarsız kalmayı değil öteki dünyada da her halde utanç ve cezayı hak ediyorsunuz…

“İnkar etmiş olanlara, ‘Allah’ın hoşnutsuzluğu, sizin kendinize olan hoşnutsuzluğunuzdan daha büyüktür. İmana çağrıldığınızda inkar ederdiniz, ’ diye seslenilir. Diyecekler ki, ‘Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Buradan bir çıkşı yolu var mı?’ Çünkü YALNIZCA Allah’a çağrıldığınız zaman inkar ederdiniz. Ancak O’na ortak koşulunca inanırdınız. Hüküm Üstün ve Büyük olan Allah’a aittir. ” (40: 10-12)

Acı da verse araştırmalar yapıp kendinizi sorgulamanız gerekiyor. Vurdumduymazlığın ve içine körlemesine yuvarlandığınız derin çukurun sizin için bir yazgı olmasını ancak o zaman önleyebilirsiniz. Allah’ın peygamberi aracılığıyla indirdiği gerçek İslami sisteme dönmeniz; önderlerinize kanmadan geçersiz öğretilerin ve çarpıtmaların burgusundan kendinizi kurtarmanız gerekiyor. Allah’ın sesine kulaklarınızı tıkamanız, onun yerine başka dini kuralları ve öğretileri koymanız yüzünden Allah ta sizi kendi aldanışınıza terkettiği için sürekli kayıptasınız.

Yaşam eğlence ve oyundan ibaret değildir… Allah’a verdiğimiz sözü tutup yalnızca O’na kulluk etttiğimizi kanıtlamamız da gerekir.

“Ahrete inanmayanlar Allah tek başına anılınca bunalırlar ama başkaları da anılınca hemen sevinirler. ”
(39: 45)

Allah’ın dışında bağlandığınız her şeyi bırakıp yalnızca O’nun yolunu tutmaya var mısınız? Ya da kaybetmeyi sürdürecek misiniz? Gerçeği kabul edelim ki gerçek bizi özgürlüğümüze kavuştursun.
O halde:

*Gelin Kuran’ın dışındaki bütün öğretileri bırakalım; dini yalnızca Allah’a özgüleyelim.

*Haçlı-Siyonist birlikteliği; başımıza sardığı baskıcı kukla yönetimler, kanlı savaşlar ve gizli işlerle aramızdaki kıytırık öğeleri kışkırtarak İslamı şer gibi gösteriyor. Buna engel olalım.

*Baskıcı kralları devirip kendi önderlerimizi seçerek barış, özgürlük ve adaleti sağlayalım; kentlerimizi bombalamak, ülkelerimizi ele geçirmek, doğal zenginliklerimizi yağmalamak ve oraların insanlarını aldatmak için Haçlı-Siyonist birliğinin kullandığı özgürlük bahanesini elinden alalım.

*Mücadelemizde kurşun ya da bomba değil akıl ve bilgeliği kullanalım.

*Hurafe ve ortaçağ kültürünü bırakalım; yeni uğraşımız bilimsel girişimcilik olsun.

*Analarımıza, kızkardeşlerimize ve kızlarımıza ikinci sınıf insan muamelesi yapmayı bırakalım; saygınlıklarını, özgürlük ve kişiliklerini onlara geri verelim.

*Dualarımızda Hristiyan, Budist, Yahudi, Agnostik, kısacası zulüm ve savaş yerine adalet ve barışı destekleyen herkesle birlik olalım.

*Bu konunun tartışılması için yurt içinde ve yurt dışında konferanslar düzenleyelim. Her mezhebin ya da tarikatın liderini elbet çağırabiliriz. Ama tartışmaları tekellerine alıp çalmalarına engel olalım çünkü geçmişte onların Müslümanları çok kötü yönlendirdiğini gördük.

Edip Yüksel
Çeviren: Hasan Akçay

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website