SUÇ VE CEZA-(1)

Dostoyevski’nin bir dünya klasiği olan, ünlü romanı ‘Suç ve Ceza’yı bilmeyeniniz yoktur. Raskolnikov’un başında geçen olayların/durumların anlatıldığı, derin sosyolojik ve psikolojik tahlillerin yapıldığı o ünlü romandan hareketle yazımızın başlığını ‘Suç ve Ceza’ diye yazdık. Evet, bir suç varsa cezası da olmak zorundadır. Allah katında kimse imtiyazlı olmadığına göre; ve ölüm hak olduğuna göre, bu cezalandırılma ya da mükafatlandırılma biz insanlar için kaçınılmaz sondur. Bu kaçınılmaz yolun sonunda ya Cennet ya da Cehennem vardır.


Cennet-cehennem konusu hemen hemen inanan her insan için ilgi çekici/uyarıcı bir yönü olmuştur. İnancı çok zayıf olan biri dahi bu konuları merak eder. İnsanlar, anlatılan cehennem manzaralarından ürkse de; Cennet’in güzellikleri anlatılınca tatlı tatlı hülyalara dalar.

Bu dünyada ektiğimizin karşılığı olarak ya Cehennem’de cezalandırılacağız ya da Cennet’le ödüllendirileceğiz. Ama kimsenin öbür dünyada bir ceza beklediğini söylemek güçtür, -insanlar içlerindekilerini açığa vurmasa bile- hemen hemen herkes iyi kötü bir şekilde bu dünyada yaptıkları iyiliklere, güzelliklere göre ödüllendirileceğini düşünmektedir. Yani hiç kimse öbür dünyada bir ceza beklemez.

Cennetin ve cehennemin ebediliği konusunda ortak görüş mevcut olsa da; Allah’a, peygamberlere ve peygamberlerinin getirdiği kitaplara, meleklere, ahirete iman eden; fakat günah dairesinden çıkamayan insanların durumu hep tartışılagelmiştir.

Kur’an’daki ayetlerle sabit olan Cennet ve Cehhenem’in ebediliği gibi; İnananlardan günahkar olanların, cehenneme gidip cezasını çektikten sonra Cennet’e gireceği konusunda ayetlerle sabit bu denli bir gerçeklikten söz etmemiz pek mümkün değildir. Günahkar müslümanların durumu daha çok hadislerde geçmektedir.

Malum hadisler de, belli bir kritiğe göre değerlendirilir. Hadislerin; cerh, tadil ve usul gibi belli bir kritikten/eleştiriden/süzgeçten geçtikten sonra onların mütevatir mi ahad mi olduklarına karar verilir. Burada amacımız bu ilimleri tek tek açıklayıp eleştirmek değildir. Bizim açımızdan konunun önemli tarafı, dinde hüküm olabilecek/kullanılabilecek hadislerin doğruluğuna/kesinliğine nasıl karar verildiğinin bilinmesidir.

Kanaatimizce bir hadisin doğruluğu Kur’an’la test edilerek anlaşılabilir. Eger konumuza geri dönersek; müslüman olanların, cehenneme gitse bile; cezasını çektikten sonra cennete gireceğine inanılır. Bazı İslami ekollere göre büyük günah işlese de müminler, Cehennem’de cezalarını çektikten sonra er geç Cennet’e geleceklerini söylerken; bazı İslami ekoller ise, mümin olan cehenneme gitmez; ancak kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olanların Cehennem’e gideceğini ve sonsuza kadar orada kalacağını söylemektedir.

Şimdi hadislere bağlı olarak anlatılan günahkar bir müslümanın durumunu görelim:

Şu kadar ki, Cennet’e gidenlerin hiç birisi oradan bir daha çıkmayacak, ancak Cehennem’e gidenlerin bir kısmı, yani günahkâr mü’minler, günahları miktarınca azap gördükten sonra Cehennem’den azad edilecek ve ebedî hayatlarına Cennet’te devam edeceklerdir.

Muaz b. Cebel (r. a. )’ın Hz. Peygamber (s. a. s. )’den rivayet ettiği şu hadis meseleyi açıklığa kavuşturur:

“-Hiç bir kimse yoktur ki, kalben tasdik ederek Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s. a. s. )’in, Allah’ın kulu ve resûlü olduğuna Şehadet etsin de, Allah ona Cehennem’i haram etmiş olmasın (herhalde harâm eder)”

Bu hadisin mütevatir mi ahad mi sahih mi olduğuna değinecek değiliz. Ama buradan anladığımız kadarıyla iman eden her insanın er ya da geç Cennete gireceğidir. Cehennem’den Cennet’e gelecek olan insan, her ne günah işlemiş olursa olsun imanlı olması yeterli görülmektedir. Oysa mümin olan birinin büyük günahları işlemesi ve büyük günahlardan tevbe etmemesi aksine günahta inat etmesi düşünülemez. Çünkü ölüm gelip çattığında artık tevbenin bir anlamı kalmayacaktır. (İmanlı olan bir insan, Cehennem’e gidecek kadar büyük kötülükleri nasıl yapabilir, diye düşünmeden edemiyor insan)

Bu denli önemli olan bir durumun Kur’an’da bahsinin geçmemesi beklenemez. bakara 80. ayeti ve Ali imran 24. ayeti yahudilerin dinleri hakkında düştükleri yanılgıları ortaya koyuyor.

“Baksana Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlar, aralarında hüküm versin diye Allâh’ın Kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir topluluk yüz çevirerek dönüyorlar. Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır. ” demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır. ”(Ali İmran/23-24)

“Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır. ” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Bakara/80)

Allah, bizleri hüküm verirken kitaba çağırıyor, ama bizler, Allah’ın o mubin kitabı dururken hükmü başka yerlerde arıyoruz. İlginç olan nokta ise, “Cehennem ateşi bizlere sayılı günler dokunacaktır” söyleminden önce Allah’ın “hüküm verirken kitaba göre hüküm verin” demesidir. Demek ki bizler hükmü kitaba göre vermiyoruz. Oysaki kitaptaki hükme göre cennet ve cehennem hayatı ebedidir.

Yazar : Muhittin BOZKURT

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website