Süleyman Ateş Ali İmran suresi 23-24-25. Ayetlerinin tefsirinde şunları söylüyor: “Bu tür inançlar, peygamberlerin öğretileri değil, dinin ruhundan uzaklaşmış din adamlarının dini keyiflerince yorumlarından ibaret uydurmalardır. Bu yanlış yorumlar halkı da saplantılara, hurafelere düşürmüş, böyle hayallere kaptırmıştı. Maalesef bu tür hayaller her din mensubunda olduğu gibi, Müslümanlar arasında da yayılmıştır. Müslümanlar da bunun benzerini söylemiyorlar mı? Reşid Rızâ şöyle diyor: “Bugün müslümanların çoğunun inancı budur: Diyorlar ki: ‘Büyük günâh işleyen müslüman, ya şefaatle, ya keffâretle veya Allah’ın lütuf ve rahmetiyle kurtulacaktır. Günâhı kadar cehennemde yanacak, sonra çıkıp cennete girecektir. Fakat diğer din mensupları, durumları ve amelleri ne olursa olsun ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. ’ Oysa Kur’ân, herhangi bir dine mensub olmağa değer vermiyor; cehennemden kurtulmayı nimet yurdu olan cennete girmeyi; benimseyenlerin davranış biçimlerini tanımladığı, vasıflarını açıkladığı imana, yararlı eylemlere, yüksek ahlâk ve takvaya, açık ve kapalı günâhları bırakmağa bağlıyor. “Allah’ın bağışlaması ise Kur’ân’a göre, günâhı kendisini kuşatmış olan kimseye mahsus değildir. Günâhı kendisini kuşatmış, kalbini tamamen kapatmış, bütün arzusu şehvetini doyurmaktan ibaret olan; dinin, ruhunda hiçbir etki yapmadığı kimseler, cehennemde sürekli kalacaklardır. Bunun için bu hikmetli Kitâb, dini ırkçılığa hasreden, sadece o dine mensub olmayı cehennemden kurtulmağa yeterli sayan, ya da geçmişte yaptıklarına güvenen kimse, vehmine kapılmıştır. ’ Uydurdukları şeyler, dinleri konusunda onları aldatmıştır’(Ali İmran-24) ayetinde buyurulduğu gibi o kimse bilmeden Allah’a iftira etmiştir. “Yahudilerin bu sözü de dinlerine aldanmalarından ve ona güvenmelerinden kaynaklanmıştır. ”
Mutezile, Hariciye ekolleri, Süleyman ATEŞ, Seyyid KUTUB’la yanı görüşü paylaşmaktadır. “Ehl-i sünnet ve’l-cemaat”e bağlı ilim sahipleri ve Fahreddin Razi gibi ilim sahipleri ise, Cehennem’in müslüman olanlar için değil; müslüman olmayanlar için ebedi olduğu görüşünü savunmakta, büyük günah işleyen Müslümanlar Cehennem’de cezalarını çektikten sonra Cennet’e geleceklerini söylemektedir. Fahreddin RAZİ bu görüşlerini ise şu delillere bağlamaktadır:
Cenab-ı Hak: ”Kötülüğün cezası, misliyle bir kötülük ve cezadır” (Şûra/40)
“Her kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görür; her kim de zerre ağırlığınca kötülük yaparsa, onu görür” (zilzal/7-8) ayetidir.
Büyük günah sahibi rüsvay olmaz; halbuki Cehennem’e giren herkes, hakîrliğe duçar olur. Buna göre büyük günah sahibi Cehennem’e girmez. Biz, büyük günah sahibinin rezil ve rüsvay olmayacağını söyledik, çünkü büyük günah sahibi mü´mindir; mü´min ise rezil ve rüsvay edilmez. Biz, mü´minin rezil ve rüsvay edilmeyeceğini, birkaç yönden söylemekteyiz.
1) Allah´u Teâlâ´nın: ”Allah Peygamberi ve onun yanındaki iman etmiş olan kimseleri, o gün rüsvay etmez” (Tahrim/ 8) ayetidir.
2)Yine Allah´ın: ”Muhakkak ki, o gün rüsvayhk ve kötülük, kâfirleredir” (Nahl/27) ayetidir.
“Biz kâfirlerden başkasını cezalandırmayız” (Sebe/17) buyurmuştur. Ayetteki kelimesi mübalağa ifâde eden bir kalıptır. Bu sebeple tam kâfire has olması gerekir.
“Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalandırılır” (Nisa/123) buyurmuştur. İster büyük ister küçük günah olsun, onu yapan kimsenin ebedî olarak cehennemde kalacağının zannolunması mümkün olduğundan, şüphesiz Allah. Teâlâ, ebedî olarak cezaya hak kazanmış olan kimsenin günahının, kendisin çepeçevre kuşatmış olacağını beyan etmiştir. Buna göre Cenab-ı Hak sanki şöyle demiştir: Evet, kim bir kebîre irtikâb eder ve o büyük günahı onun taatlarını çepeçevre kuşatırsa, işte onlar cehennem yaranıdırlar, onlar orada ebedî kalacaklardır.
Bu iki görüş birbirinden farklı olsa bile, ortak olan bir noktada buluşmaktadır. Bu ortak noktaları ise, “kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olan kimseler, Cehennem’de ebedi olarak kalacaklardır. ”
Bakara suresi 80. ayette ise yahudilerin, “cehennem’e gitsek bile orada sayılı günler kalacağız. ” demesi eleştiriliyor ve Allah, onlara bu konuda bir söz vermediğini; ancak onların azgınlıklarından dolayı hakkında herhangi bir bilgileri olmadığı konularda yalan yanlış sözler sarfettiğini söylüyor.
Asıl dikkatimizi çeken ayetler ise, Bakara 78-79:
Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar. Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!
Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır. ” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Bakara/78-80)
Bu ayetler sanki biz müslümanların söylemlerini anlatıyor değil mi? Bizler de demiyor muyuz, “Cehhenem ateşi bize ancak sayılı günlerde dokunacaktır. ” ondan sonra er geç bütün müslümanlar Cennet’e…
Bizler Allah’tan bir söz mü aldık yoksa?
Yüce Allah, Müslümanlara hitaben buyuruyor ki: ” (İş) Ne sizin kuruntularınızla, ne Kitâb ehlinin kuruntularıyla olmaz. Kötülük yapan (kim olursa olsun, hangi din, mezhep veya millete mensup bulunursa bulunsun), onunla cezalandırılır ve kendisine Allah’tan başka ne dost, ne de yardımcı bulamaz (Allah’ın vereceği cezayı hiç kimse ondan savamaz).
Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa/123-124)
İşte Kur’ân, herhangi bir din veya zümre mensubuna ayrıcalık tanımıyor, bütün insanlık için genel bir prensip getirerek Allah’a, âhirete inanan, sadece Allah’a tapan ve güzel işler yapan herkese cennetin kapısını açıyor. Bunun dışında hiç kimseye bir garanti vermiyor.
Yine başka bir ayette Yüce Allah, günaha batıkça batan haksız olarak insanların mallarını yiyen, sadece bu dünyanın menfaatlerini isteyen, kitap açık bir şekilde önlerinde dururken kendi nefislerine göre hüküm veren ve “Biz zaten bağışlanacağız” diyenleri de şöyle uyarıyor:
”Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap’a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: “Biz zaten bağışlanacağız!” Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap’ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?” (Araf/169)
Ali İmran suresi 23. ayetinde olduğu gibi Allah, hüküm vereceğimiz zaman kitabı adres gösteriyor, ama bizler kitabı bir tarafa bırakıp din adına uydurulan hurafeleri, yorumları Allah’ın kesin emri gibi kabul ediyoruz. Oysa bu kabul ettiklerimiz, kuruntudan başka bir şey değildir. Allah kendisinin söylemediğini ona iftira edenlerin zalimlerin ta kendileri olduğunu ve asla kurtuluşa eremeyeceklerini bildirmektedir. (Ali İmran/94, Enam/21)
Bizler de kendi ellerimizle yazdığımız kitaplarda Allah’ın söylemediği şeyleri, -sanki Allah söylemiş gibi- “Bu, Allah katındandır. ” deyip az bir para karşılığında satmıyor muyuz? Peygamber dahi bir ücret istememişken, bizler dini bir ticaret haline getirmiyor muyuz? Oysa Allah, “Bu, Allah katındandır. ” söylemleri için “Kuruntudan başka bir şey değildir. ” diyor.
Vay kendi elleriyle yazdığı kitaplarda, Allah’a iftira edenlerin haline!
Vay kendi kuruntularını din diye insanlara yutturanların haline!
Vay kitabı okumayanların/bilmeyenlerin haline!
Vay zanlarının peşine düşenlerin haline!
Vay onlara inananların haline!
Vay bizlerin haline!
“Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. ”(Bakara/81-82)
Sonuç olarak, kötülük işleyip de suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olan insanlar Cehennem ehlidir ve orada ebedi kalacaklardır. Bizler iman etmiş olsak bile, yaptığımız kötülüklerin ve suçumuzun benliğimizi kaplamış olarak şirke düşmemiz söz konusu iken, Allah’ın rahmetine güvenerek ve Biz müslümanız diyerek Cehennem’de cezamızı çektikten sonra Cennet’e geleceğimizi beklemek yerine; salih amel işleyerek, hak ve adaleti gözeterek, yoksulu doyurarak, yetimi koruyarak Yüce Allah’ın istediği bir yaşam inşa etmeliyiz. Velev ki Cehennem’den sonra Cennet’e gelmek durumu kesin olsun, Cehennem azabının şiddetli olduğunu ve dayanılmaz olduğunu unutmamalıyız.
“Ey insanlar, Allâh’ın va’di gerçektir; sakın dünyâ hayâtı sizi aldatmasın, o aldatıcı, sizi Allâh(ın affına güvendirmek sûreti) ile aldatmasın. ” (Fatır/5) ayetinde şeytanın, insanları “Allah’ın merhametinin çok olmasıyla” aldatmaya çalıştığını ve Rabb’imizin bizi uyardığını görüyoruz.
Seçim bizlerin, ya hanif bir şekilde yüzümüzü Allah’a çevireceğiz ya da kendi dünyamızın içindeki kuruntularla oyalanıp gideceğiz.
(Bu yazdıklarım benim Kur`an-ı Kerim`den anladıklarım, eger yanıldığım bir nokta veya eksik anlattığım bir yer varsa Rabb`ime sığınırım. Şüphesiz Rabb’im en iyi bilendir. )
Bizleri yaratan Alemlerin Rabb`ine hamdolsun…
Muhittin BOZKURT