Çevremizdeki evliliklerin temeli genellikle karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanır. Sevgi, kaynağını Allah sevgisinden almadığı için bu evlilikler, zamanla hem kadın hem de erkek için ıstırap haline gelir. İnananlar için evlilikte en dikkat edilecek şey; eşlerin Allah korkusunun ve Allah sevgisinin çok derin olmasıdır; takvasıdır.
Kadın ya da erkek Allah’ı çok seviyorsa, Allah’tan çok korkuyorsa, Allah ona bir derinlik ve muhteşem bir güzellik verir. Bu, hem fiziki güzelliktir, hem ruh ve ahlak güzelliğidir.
Karşısındaki insanda, o güzelliği yaşama arzusu uyandıran bir güzelliktir bu. İnanan erkek cennette de birlikte olmak istediği kadınla, o derin sevgiyi birlikte yaşamak için evlenir. Cahiliye erkeği gibi çamaşırını, bulaşığını yıkatmak, yemeğini pişirtmek, ütüsünü yaptırmak ve birlikte olmak mantığıyla evlenmez. Bu düşünce kadın için oldukça iticidir.
İnsan doğduğunda normal bedensel fonksiyonları vardır ancak manevi fonksiyonlar sonradan ortaya çıkmaya başlar. Kur’an’ı, İslam’ı, gerçek anlamda ve çok iyi yaşayan insanda, metafizik özellikler gelişir. Örneğin Peygamber normal bir insanken Peygamberlik görevi ile şereflendiğinde olağanüstü durumlar meydana gelir. Yüzünde, konuşmasında Allah olağanüstü bir etki yaratır. Bakışlarında ve sesinde insan ruhuna ferahlık ve güven veren farklı bir güce kavuşur.
Kur’an’da Yusuf Peygamber (as)’ı gören kadınların bıçakla ellerini kestikleri anlatılır. Hatta kadınlar, onun insan değil ancak bir melek olabileceğini söylerler. Bunun nedeni Hz. Yusuf (as)’ın içindeki Allah aşkı, samimiyeti, aklı ve derinliğidir. İnsanın Allah aşkıyla coşmuş olan ruhu pozitif elektrik yayar; kadını ve erkeği etkileyici kılar. Asıl etki yaratan, güzel ya da yakışıklı olmaları değil, kalplerindeki Allah aşkının yansımasıyla oluşan güzelliktir, sahip oldukları olağanüstü güçtür.
Kadın ve erkek etten, kemikten oluşmuş birer varlık. Kuran’a tam tabi olup, derin Allah korkusu ve derin Allah sevgisi kalplerine yerleşmezse manevi derinlik kazanamaz, et ve kemik olarak kalırlar.
Dinden uzak yaşayan kadın ya da erkek aralarında sorun olduğunda, kendilerini sevdirmek için sürprizler yaparlar. Örneğin erkek bir hediye alır. O an kadın yumuşar, sevgisi artar. Gerçekte bu, kadın için küçük düşürücüdür. Eşinin güzel ahlakından, kişiliğinden, manevi derinliğinden değil de aldığı pahalı hediyeden etkilenmesi, beklenti içindeki erkek için de çıkar gözeten kadın için de sevgiyle ilgisi olmayan bir durumdur.
Sevgi, kaynağını Allah aşkından almalıdır. Zaten Allah gerçek sevgiyi, samimi iman sahibi kullarına yaşatır. Bu yüzdendir ki birbirleri olmadan yaşayamayacaklarını söyleyen çiftlerin sevgisi, bir süre sonra, şiddetli kavgalarla, karşılıklı suçlama ve hakaretlerle sona erer.
Eşi kendisini ütü yapan, bulaşık yıkayan bir makine gibi görüyorsa, kadında sevgi, saygı ve aşk kalmaz, hatta gizli bir nefret meydana gelir. Başlangıçta birbirlerine çekici gelen yakışıklılığı, güzelliği artık göremezler. Evlilik karşılıklı azaba dönüşür. Kavgalar, laf sokmalar, aşağılama ve hakaretler yaşanır.
Bir makalede okuduğum, eşinden dert yanan bir kadının, “Muhammed’im olan erkeğin Hatice’si olurum” ifadesi çok ilginçtir ve kadınların yaşadığı durumu çok açık ortaya koyar.
Müminin evliliğinin amacı; Allah aşkından kaynaklanan tutkuyu yaşamaktır. Tutku, Allah aşkının insan ruhunda meydana getirdiği şiddetli hazdır. İnanan insanın seçtiği kadın onun cennet arkadaşıdır, cennetteki eşidir. Kur’an, mümin erkek ve kadınların, ahirette de eşleriyle birlikte olduklarını haber verir.
Allah rızası için yapılan evliliklerde, derin bir şefkat, merhamet ve gerçek aşk vardır.
Kur’an’da, cennetteki yaşam tarif edilirken buna dikkat çekilir. Cennetteki eşlerden, “gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş ve tutkuyla bağlı” kadınlar olarak söz edilir.
Peygamberimiz(sav)’in, mümin kadınların cennetteki güzelliği ile ilgili olarak kendisine sorulan sorulara şöyle cevap verdiği rivayet olunur:
“Namazları, oruçları ve Allah’a ibadetleri sebebiyle Allah onların yüzlerini nurlandırır, kendilerine ipek elbiseler giydirir. Onların tenleri beyaz, elbiseleri yeşil, ziynetleri sarı, buhurdanlıkları (tütsülükleri) inci ve tarakları altındır. Onlar şöyle söylerler:
“Biz burada ebedi kalacağız. Biz sevimli ve mutluyuz. Asla üzülüp sıkılmayız. Başka aleme göçmeden hep burada kalacağız. Biz bu halimizden memnunuz ve herşeye razıyız. Hiç kimseye kızmaz ve öfkelenmeyiz. Ne mutlu kendilerine eş olduğumuz ve bize eş olan kimselere.” [Gençlik ve Ölüm, s. 422-423]