DİNİ KAVRAMLAR ve ANLAM DARALMASI ÜZERİNE -2
ŞİRK VE PUTPERESTLİK
Gerçekten Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
(Nisa Suresi, 48)
Uzun sürecek bu yazımda –önemine binaen- din konusunda en önemli, en net bir şekilde bilinmesi ve ortaya konulması ve en çok sakınılması gereken ve Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın bağışlamayacağı en büyük zulüm olarak ifade edilen şirk ve putperestlik konusuna girmek istiyorum. Bu konu o kadar önemlidir ki Kur’an’ı Kerim’in en temel ve birinci mesajı tevhiddir, Kur’an-ı Kerim’in savaş açtığı en temel kavramlardan biri şirktir. Yani bir diğer ifade ile Kur’an-ı Kerim’in en temel amaçlarından biri belki de birincisi şirki ortadan kaldırmak ve yeryüzünde barışı (islam-selamet-barış) temin etmektir denilebilir.
Gerek bugün gerekse tarihin hemen hiçbir döneminde insanlar “Allah’ın kıymetini gereği gibi taktir edemediler. Hacc-74” Bu nedenle yeryüzü hemen her dönemde zulüm, kan ve gözyaşı ile dolup taşmıştır. Bunun sebeplerinden biri belki de en büyüğü ‘şirk’ kavramının gereği gibi tanımlanmamasında ve net olarak ortaya konmamasında yatmaktadır. Zira bu kavram tanımlanırken o kadar anlam daralmasına uğratılmıştır ki adeta yeryüzünde sayılı birkaç kişi ya da ilkel kabileler dışında ‘müşrik’ yokmuş gibi bir duruma sokulmuştur.
Klasik meallerde ya da klasik dini anlayışta şirk “Allah’a eş koşmak, Allah’tan başka ilahlar edinmek, taş ve benzeri maddelerden bir takım heykellere tapınmak” şeklinde tanımlanmıştır. Bu oldukça dar ve somutlaştırılmış kısır tanımlama neticesinde günümüzde hemen hemen hiç kimse kendini “müşrik” kategorisinde görmemekte… Oysa yeryüzünde belki de insanoğlunun şirke en derin bir şekilde battığı, şirkin en koyu bir şekilde yaşandığı ve maalesef müslümanlar da dahil diğer din mensuplarının şirke bu derece geniş manada bulaştığı bir devir olmamıştır.
Genelde semavi din mensuplarının ve özelde biz Müslümanların bir özeleştiri ve yapma ve bir yol ayrımına girme zamanı gelmiştir. Yeryüzünde kan, fesat, fitne, ölüm, yıkım, suç, cinsel istismar, yoksulluk ya da -bazı arap ülkelerinde olduğu gibi- duyarsızlığın en fazla yaşandığı ya da yaşatıldığı bölgeler hristiyan, Yahudi ya da Müslüman bölgeleridir. Semavi din mensuplarının ateist olarak suçladıkları pek çok ülkede hapishaneler 3-4 yıldızlı oteller şeklinde dizayn edildiği halde bomboş kalırken, bu dinlere mensup ülkelerde kan, gözyaşı, sefalet, adaletsizlik, emniyetsizlik, güvensizlik diz boyudur. Bunun sebebi nedir peki?
Eğer bir ülkede, bir şehirde insanlar emniyet ve güven içinde değillerse oraya barış ve selamet hakim değilse o ülkenin, o şehrin “İslam-müslüman” ülkesi ya da şehri olduğundan nasıl bahsedebiliriz? “İslam”; barış, emniyet ve güven ile eşdeğer bir anlam taşırken bugün “terör, yoksulluk-geri kalmışlık ve güvensizlik” ile özdeşleşmişse bunun suçlusu kimdir?
Tüm bunların “şirk”le ne ilgisi var diyebilirsiniz. Eğer böyle düşünüyorsanız gelin birlikte Kur’an’da bir yolculuğa çıkalım ve bu yolculukta şirkle ilgili karşımıza çıkacak olan manzaraya birlikte göz atalım.
Evvela akli olgunluğa ulaştıktan sonra sorumlu tutulan ilk insanlardan bu yana tüm peygamberlerin getirmiş oldukları biricik ilahi mesaj “tevhid ile adalet” ve din ise “İslam” yani barış ve selamettir. Gelin birlikte Kur’anda zikredilen peygamberlerin devirlerine bir yolculuk yapalım ve onların insanları neye davet ettiklerini birlikte izleyelim:
Peygamberlerin Temel Davetleri ve Öğretileri
1- Nuh Peygamber (aleyhisselâm):
“And olsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik. “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım; Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, Doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum” dedi.”
[1]
2- Hûd Peygamber (aleyhisselâm):
“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilâhınız yoktur; (Allah’a ortak koşmakla) sadece iftira edicilerden olursunuz.”
[2]“…… Hûd: “Doğrusu ben Allah’ı şahid tutuyorum; siz de şahid olun ki, ben sizin (Allah’a) ortak koştuklarınızdan uzağım.” “Ben ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenirim…”(dedi)”
[3]
3- Salih Peygamber (aleyhisselâm):
“Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; O’ndan başka ilâhınız yoktur; sizi yer yüzünde yaratıp ORAYI İMÂR ETMENİZİ dileyen O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret dileyin, sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir” dedi.”
[4]
4- Şuayb Peygamber (aleyhisselâm):
“Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; O’ndan başka ilâhınız yoktur. ÖLÇÜYÜ VE TARTIYI EKSİK TUTMAYIN. Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum ve hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
[5]
5- İbrahim Peygamber (aleyhisselâm):
“Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in kıssasını anlat. İbrahim babasına ve kavmine “Nelere kulluk ediyorsunuz?” demişti. “Putlara kulluk ediyoruz” demişlerdi. İbrahim “peki” dedi, “siz onlara dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut size bir fayda ve zarar verebiliyorlar mı?’ demişti. “Hayır ama babalarımızı da bu şekilde kulluk eder bulduk” demişlerdi. İbrahim:
“Şimdi gördünüz mü, siz ve eski atalarınız nelere kulluk ediyorsunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Yalnız âlemlerin Rabbi (benim dostumdur), dedi.”
[6]… “Ey kavmim! Doğrusu ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” Doğrusu ben yüzümü tamamen gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ve artık ben O’na ortak koşanlardan değilim.”
[7]“Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O’dur. Beni yediren de, içiren de O’dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O’dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O’dur. Rabbim bana hikmet ver ve beni salihler arasına kat.”
[8]“İbrahim, şüphesiz Allah’a boyun eğen ve O’na yönelen bir önderdi. Ortak koşanlardan değildi.”
[9]
6- Lut Peygamber (aleyhisselâm):
“Lût kavmi de gönderilen elçileri yalanladı. Kardeşleri Lût, onlara demişti ki: Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir.”
[10]
7- İlyas Peygamber (aleyhisselâm):
“Doğrusu İlyas da peygamberlerdendi. Kavmine demişti ki:
“Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi olan Allah’ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?”
[11]
8- Yâkub Peygamber (aleyhisselâm)
“Yoksa Yâkub can verirken sizler yanında mı idiniz? O zaman Yâkub Oğullarına:
“Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” diye sormuştu; onlar da:
“Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz, bizler O’na teslim olmuşuzdur’ demişlerdi.”
[12]
9- Yûsuf Peygamber (aleyhisselâm):
“Yûsuf …”Doğrusu ben, Allah’a inanmayan ve Ahireti de inkâr eden bir kavmin dinini terkettim. Atalarım İbrahim, İshak ve Yâkub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu (tevhid) Allah’ın bize ve insanlara olan bir lûtfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.” dedi.
“Ey mahpus arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü uydurma Rabler mi daha iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?”
[13]“Allah’ı bırakıp kulluk ettiğiniz, sizin ve babalarınızın adlandırdıklarından aşka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir, kendisinden başkasına değil, O’na kulluğu emretmiştir. Bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
[14]
10- Süleyman Peygamber (aleyhisselâm):
“Süleyman’a bu meselenin hükmünü bildirmiştik, her birine hüküm ve ilim verdik. Dâvud’la beraber teşbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları biz yapmıştık.”
[15]
(Elçisi Süleyman Peygambere bildirmişti ki:)
“Ora (Sebe) halkına hükmeden, her şeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir taht’a sahip olan bir kadın buldum; onun ve kavminin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah’a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için doğru yolu bulamazlar. O çok büyük Arşın sahibi olan Allah’tan başka ilah yoktur.”
[16]
11- Musa Peygamber (aleyhisselâm):
“Musa’nın ardından kavmi, kendilerinin ziynet takımlarından yapılmış, canlıymış gibi böğüren bir buzağı heykeli yaparak onu ilâh edindiler, O buzağının kendileriyle konuşmadığını ve kendilerine yol da göstermediğini görmediler mi? Onu ilâh olarak benimsediler ve zâlimlerden oldular.”
[17]“Fir’avun:
“Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi. Mûsâ: “Kesin olarak inanacaksınız, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir”, dedi.”
[18]
12- İsa Peygamber (aleyhisselâm):
“Doğrusu Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık O’na kulluk edin, doğru yol budur.”
[19]“Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, “Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilâh olarak benimseyin” dedin?” demişti de, “Hâşâ, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz. Eğer söylemişsem, şüphesiz sen onu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem. Doğrusu gaybları bilen ancak sensin” demişti. “Ben onlara sadece, “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” diye bana emrettiğini söyledim…”
[20]
13- Muhammed Peygamber (aleyhisselâm) ‘a:
“De ki: “Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?” Ey Muhammed! And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuştur: And olsun, eğer Allah’a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun.”
“Hayır, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”
[21]“Allah, Nuh’a buyurduğu şeyleri, size de din olarak buyurmuştur. Ey Muhammed! Sana vahyettik; İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya da buyurduk ki: “Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.” Putperestleri çağırdığın şey, onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.”
[22]“O’nu bırakıp tanrılar mı edindiler? De ki: “Kesin delilinizi getirin, işte benim ve ümmetimin kitabı ve benden öncekilerin kitapları.” Hayır; onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.”
[23]“Ey Muhammed! De ki: O Allah bir tekdir. Allah her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır. O doğmamış ve doğurmamıştır. Hiç bir şey O’na denk değildir.”
[24]
Görüldüğü üzere Kur’an’da adı geçen hemen tüm peygamberler ilk mesaj olarak insanları tevhide davet etmişlerdir. İnsanların kılık kıyafetlerine, saç sakallarına, giyim kuşamlarına, kıldan ve tüyden basit meselelere, günlük yaşantılarındaki basit eğlenceler gibi ayrıntılara değil, doğrudan doğruya tevhide dair mesajlar vermişlerdir. Allah’tan başka herhangi bir kimseye (kutsallık atfedilen insanlara), objeye (para, altın, mal mük gibi), kişinin kendi egosuna ve heveslerine (zira bu başka insanlara zulüm kapısını açar) kulluk etmemeye… Buradan da anlaşılacağı üzere dinin temel mesajı tevhiddir. O halde demek oluyor ki eğer yeryüzünde tevhid anlayışı hakim olursa gerçek anlamda İslamın öngördüğü emniyet, barış ve adalet hakim olacaktır. Eğer bugün yeryüzünde zulüm, kan ve gözyaşı var ise demektir ki yeryüzünde tevhid hakim değil onun zıttı olan şirk anlayışı hakimdir.
Yazıyı okunabilirlik ve takip edilebilirlik açısından daha fazla uzatmak istemiyorum. Devamını diğer yazıma bırakacağım. Zira bu konu oldukça önemli ve üzerinde hassasiyetle durmakta fayda var.
www.ateizmvedin.com
Metin AYDIN
Selam ve dua ile
[1] Hûd: 11/25-26. [2] Hûd: 11/50. [3] Hûd: 11/54-56. [4] Hûd: 11/61 [5] Hûd: 11/84. [6] Şuarâ: 26/69-76. [7] En’âm: 6/74-79. [8] Şuarâ: 26/77-83. [9] Nahl: 16/120. [10] Şuarâ: 26/160-164. [11] Sâffât: 37/123-126. [12] Bakara: 2/133. [13] Yûsuf: 12/37- 39. [14] Yûsuf: 12/40. [15] Enbiyâ: 21/79. [16] Neml: 27/23-26. [17] A’raf: 7/148. [18] Şuarâ: 26/23-24. [19] Zuhruf: 43/64. [20] Zuhruf: 43/116-117. [21] Zümer: 39/66. [22] Şûra: 26/13. [23] Enbiyâ: 21/24. [24] İhlâs: 112/1-4.