Ayet Cımbızlama ve Tahrif Teknikleri (ACTT) kullanılarak anlamı kaydırılan ayetlerden biri de Maide suresi 35. ayettir. Güya bu ayetin, vesile olarak büyük zatları işaret ettiğini, Allah’ın dualarımızı, ibadetlerimizi, cehdimizi kabul etmesi için bizim de bu büyük zatları vesile yapmamız gerektiği söylenir. Bu ayetin anlamının rivayetlerle nasıl çarpıtıldığını hep beraber göreceğiz Allah’ın izniyle. Öncellikle bu konudaki rivayetlere göz atalım:
Hazret-i Ömer, kuraklık sebebiyle kıtlık olduğu zaman, Resûlullah efendimizin amcası hazret-i Abbâs’ı vesîle ederek; “Allah’ım! Biz kıtlığa düştüğümüz zaman, Resûlullah’ı vesîle ettiğimizde, sen bize yağmur verirdin. Şimdi Resûlullah’ın amcasını vesîle ediyoruz, bize yağmur ver” der, Allahü teâlâ da onların bu dileklerini kabûl edip, yağmur verirdi. (Enes bin Mâlik)
Duânın kabûl olması için; Peygamberleri ve sâlih (makbûl, kıymetli) kulları vesîle etmelidir. (İbn-ül-Cezerî)
İbâdetler, duâlar, mübârek zâtlar, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için hep vesîledirler. (Senâullah Dehlevî)
Bugün Müslümanlar arasında bir şeyhe, mürşide, dervişe tabi olma sıkça görülen bir durumdur. İnsanlar bu büyük zatlar(!) vesilesiyle kurtulacaklarını sanırlar. Bu vesile edilen zatlar, bir nevi Allah ile kul arasındaki aracılardır. Bu görüşü benimseyenlere göre “mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Oysa aracılık İslam ’da değil, Hıristiyanlık’ta olan bir durumdur ve İslamiyet aracılığı kesinlikle reddetmektir:
“İyi bil ki Allahındır ancak halîs din, onun berisinden bir takım velilere tutunanlar da şöyle demektedirler: biz onlara ıbadet etmiyoruz, ancak bizi Allaha yakın yaklaştırsınlar diye, şübhe yok ki Allah onların aralarında ihtilâf edip durdukları şeyde hükmünü verecek, her halde yalancı, nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.”
(Zümer suresi, 3)
Çünkü Allah yarattığı bu sistem içinde kendisinden gayrısına kulluk etmemizi asla istemez. Allah öyle bir sistem yaratmış ki, o sistemde Allah’la bire bir görüşmek, ona duygularımızı, düşüncelerimizi, pişmanlıklarımızı anlatmak/açmak, itiraflarda bulunmak, ondan tevbe istemek için hiçbir kimsenin aracılığına gerek bırakmamıştır. Allah, insanları bu konuda peygamberler dahil, hiç kimseye muhtaç etmemiştir. Çünkü Allah, her şeyi görür, bilir, duyar ve sinelerin özünü/sakladıklarını da ondan daha iyi bilecek hiç kimse yoktur. Nitekim bir ayette Allah’ın bize şah damarımızdan da yakın olduğunu şöyle buyuruyor:
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”
Kaf suresi, 16)
Yine başka bir ayette insanın dua ettiği zaman duasında birilerini vesile ederek/aracı kılarak dua etmesinin gerekli olmadığı, aksine bizi her zaman gözetleyen, bizden haberdar olan ve nefsimizin bize fısıldadıklarını bilen; kısacası bize bizden daha yakın olan Allah’ın dualarımıza nasıl karşılık verdiğini görüyoruz:
“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara suresi, 186)
Bugün dahi bir devlet sistemindeki hiyerarşide bir makamı ziyaret etmek ona sorunlarımızı iletmek için belki günlerce, hafatlarca bekleriz. Araya hatırı sayılır kişiler sokarız ki, makama kabul edilelim; oysaki bu alemlerin Rabbi olan Allah’la görüşmemiz sadece içten bir yönelişle kendisine yönelmemiz ve derdimizi açmamız yeterlidir.Şimdi Maide suresi 35. ayetini görelim:
Ey iman edenler! Allah’a gönülden boyun eğin ve ona yaklaşmak için vesile arayın. Onun yolunda cihad edin ki, felaha eresiniz.
(Maide suresi, 35)
Bu ayetin ne öncesinde ne de sonrasında vesile olarak kişileri ima eden tek bir ibare bile yoktur. Buradaki vesile; sebep, bahane, fırsat demektir. Yani Allah’a yakın olabilmek için müslümanların yollar aramasını, fırsatlar kollamasını ifade eder. Bu yollar ve fırsatlar da Allah’ın kitabıyla ortaya koyduğu bütün emir, tavsiye ve yasaklardır. Yani kişi Rabb’ine yaklaşmak istiyorsa açıp kitabını okumalı, ona göre hareket etmelidir. Zaten ayetin devamındaki “cihad edin ki, felaha(kurtuluşa) eresiniz.” vurgusu ile “vesile” kavramının tekabül ettiği, içinde taşıdığı bütün manaları açıklamıştır. Cehd (cihat) kavramı; gerek İslam düşmanlarıyla mücadele, gerekse de kendi nefsimizle yaptığımız bütün mücadeleleri ve Allah yolunda sarfettiğimiz bütün gayretleri kapsamaktadır. Bizler bu gayret ve mücadelemizi vesile ederek Allah’a yaklaşabiliriz, Ona yakınlık kurabiliriz.
Kur’an ayetlerinin tahrif edilmesi, anlamlarının kaydırılması şu sebepledir: “Evliya” kavramında olduğu gibi, “vesile” kavramıyla da İslamiyet’te ayrıcalıklı bir ruhban sınıfı oluşturularak, insanların dini duyguları sömürülmek istenmektedir.
Muhittin BOZKURT