İhlas

Kâinatın yaratılış katmanlarının tamamını tanımlayabilir miyiz?

Günümüz felsefecileri, İnsanlığın Çağlar boyu yorumlayabildiği teorilerin tamamını birleştirir ise bizim kâinattaki konumumuzu tam olarak tanımlayabilecek midir?

Ayetle sabittir ki Ruh hakkında bize çok az bilgi verilmiştir. Âdem Ruhla şereflenince bakarken, gören duyarken işiten ve tasavvur kurabilen oldu yani tanımlama yeteneğine sahip oldu… Kurduğumuz tasavvurlar sınav vesilesi. Yaratılış mucizesine şahitlik sorumluluk ister.

Okuyabildiğimiz Kâinattın kaçta kaçını tanımlayabildik?
Kâinatın % 4 ünü tanımlayabildiğimiz kadarıyla kâinatın tamamını tanımlamaya kalkıp üstelik tamamını sahiplenmeye kalkıyoruz. Sinema ve Fotoğraflama sanatında kullanılan hologram Parça bütünün bilgisini taşır tezi nasıl da tüm kâinat için yorumlanabilir? Holografik evren tezi Allahtan sudur eden-fışkıran-taşan akıl-bilinç-zekâ-ruh-nur dur. Bu Tez en tepeden bakılan bir bakış açısıyla başlatılırsa her şey odur ve ondandır olur. Home ost- home esost-  La mevcuda illa hu olur… Platon-Aristo-Pisagor – Yeni Platon felsefesine dönüşür…

Kadim gelenekle ve kıt bilgimizle biz Yaratılış katmanlarını kendimiz tanımladığımızda sahipleniyoruz.Kadim, metafizik ve fizik, Allahtan taşan ışık(Ruh-nur) -enerji – gölge oyunuyla Ruhun bedenlendiği inancı ile şekillenmiştir. En alt seviyeye düşen ruh-nur tekrar özüne dönme dönme çabasındadır. Birle bütünleşip birde yok olma çabasındadır.

Pisagor mantığında her şey sayılarda gizlidir. Sıfır sayı olmamasına rağmen ilk sırayı alır. sıfır yokluğu-hiçliği-kaosu ifade eder..

Bir, MONAD- Çokluktan ayrıdır. Özellikleri şunlardır. Ona “Akıl” denir, çünkü akıl sabit ve hâkimdir; Hermafrodit denir, çünkü hem erkek hem dişidir. Tek ve çifttir, çünkü çifte eklenince tek, teke eklenince çift yapar. Tanrı denir, çünkü her şeyin başı ve sonudur, fakat kendisinin ne başlangıcı ne sonu vardır, iyidir, çünkü tanrının doğasıdır. Maddenin kabıdır; çünkü maddi olan düadi (ikiyi) üretir.  Özün sayısıdır. Tüm sayıların başlangıcıdır. O birliktir; dengeyi ve uyumu temsil eder. Tek olanı mutlak olanı sembolize etmektedir. Ruhun özü tek tanrının sayısıdır. Diğer sayılar ondan türer. İlk tek haneli sayı olarak başlangıcı sembolize eder. O yaratıcıdır. Her şeyin başlangıcı ve her şeyin döneceği birdir. Bir e dönüş iyiliğe yaratıcı güce Tanrıya dönüştür. Kendinden önce başka sayı gelmemektedir. O bütün nesnelerin başlangıcıdır. Pisagorcular, Monada, kaos, gizlilik, uçurum, tartarus, Abis ( sonsuz boşluk) lehte, atlas, axis, morfo( venüs’ ün ismi) jüpiterin tahtı, ve kulesi adlarını vermişlerdir. Çünkü o evrenin merkezin de ikamet eder. Ve gezegenlerin kendi etrafın da gezegenlerin dairesel hareketini yönetir. Monada ayrıca tohum sebep denir. Çünkü evrendeki bütün düşüncelerin kaynağı odur. Ona her şeyden önce geldiği için şu isimler verilmiştir. Güneşle ilişkisinden dolayı Apollon, insana ışığı getirdiği için Prometheus; atşete var olduğu için Pyralios, onsuz hiçbir sayı var olmayacağı için doğum, doğuran; birincil töz olduğu için töz; hakikatin sebebi, senfoninin iskeleti. Ezoterik öğretiler açısından, sonsuz olan sıfır tek bir noktada yoğunlaşarak biri doğurmuştur. Kabala da Keter sefirası olarak geçer. Birlik açısından, sonsuz olan sıfır tek bir noktada yoğunlaşarak biri doğurmuştur. (Dikkat buyur Sonsuz sıcaklıkta sonsuz hacimde tek bir noktadan kâinat bing bang oldu ve ilk hidrojen atomu Tek protonlu- tek elektronlu meydana geldi!) Bir sayısı ERİLDİR.(Haşa- Rahman)  Aktif atak yaratıcıdır. Sembolü nokta işaretidir. Kabalada oluşmamış sonsuzluğun bir noktada (Keter) yoğunlaşması şeklinde ifade edilir. Sayılar büyüdükçe bir in saflığından ve sadeliğinden uzaklaşılmaktadır.

İki- MONAD-  bir in karşıtıdır. Değişkendir, Evrendeki dualiteyi sembolize eder. Dünya – öteki âlem, güneş – ay, dişil- eril, sıcak- soğuk, gündüz- gece, iyilik – kötülük, siyah-beyaz gibi iklikleri vurgulanır.

Proklus şöyle der” İki, Birlik ve çoğul arasın da bir köprüdür.”

Platon ise şöyle der” Bütün sayılar bir ve ikinin karşılıklı etkileşimlerinden ortaya çıkar”

Bir tek bir nokta iken, iki iki noktadan meydana gelen düz çizgidir.  Bir tezatlığa düştüğünde iki oluşur ve böylece tamamlanmış bir çift de oluşmuş olur. İki sayısının amacı bütünlüktür. İki sayısı DİŞİL taraftır. (Haşa-Rahim). Pasif besleyici ve koruyucudur.

Monadın baba oluşu gibi Düad anadır.

Monad bilgelik sembolü iken düad cehaleti sembolüdür. Çünkü onda ayrılık duygusu vardır ve bu cehaletin başlangıcıdır.  Ne var ki düad ayrıca bilgeliğin de anasıdır, çünkü cehalet-.bizatihi kendi doğasından- kaçınılmaz bir şekilde bilgelik doğurur.

Pisagorcular, Monada saygı duymuşlarken düadı hor görmüşlerdir, çünkü o kutupluluk sembolüdür. Düadın gücüyle göklere karşı derinler yaratılmıştır. Derinler gökleri yansıtır ve yanılsamanın sembolü haline gelir. Çünkü aşağısı yalnızca yukarısının yansımasıdır. Aşağıya, maya, yanılsama, deniz, büyük boşluk denir ve Persin Magi si bunu sembolize etmek için aynalar taşır. Düad tan tartışma ve rekabet çıkar; bu sayı formuna bürünen Kurtarıcı-Tanrının iki hırsızın arasında günahları için çarmıha gerilip düada bir monad getirerek dengeyi tesis etmesine kadar sürer.

Üç, TRİAD – Gerçekte ilk tek sayıdır( Monada her zaman sayı gözüyle bakılmaz) O birliğin ilk dengesidir. Dostluk, barış, adalet, basiret, merhamet, ölçü ve erdem . Aşağıdaki tanrılar Triadın ilkelerinden pay alırlar. Bu sayıya bilgelik denmektedir, çünkü insan şimdiyi örgütler , geleceği görür ve planlardan faydalanır. Tanrının alemlerini kendinden yaratmış olduğu gerçeğinin sembolüdür. Monad düad olunca meyveler vermeyi mümkün kılar. Çünkü düad Merunun rahmidir. Bu rahim de alem kuluçkaya yatmıştır ve onun için de embriyo vardır. Doğanın, tanrısal yaratıcı gücün sayısıdır. O verimli ve dengelidir. Sevgidir ve bilgidir. Üç sayısı eski toplumlar da Gök, yer, yer altı üçlmesi ile kutsaldır. Üçleme Mısır da İsis- Osiris- Horus, Yunan da Zeus-Poseidon- Hades, Hiristiyanlıkta Baba- oğul- kutsal ruh,  İslamda Allah- Muhammed- Ali,  şeklindedir. Üçgen ile sembolize edilir. Üçlemlerde örnekleri çoğaltak mümkündür. Baba- anne-çocuk-, doğum- yaşam- ölüm, beden- zihin- ruh.

Çizgi üzerinde üçüncü nokta bire dönüşü sağlar. Biri pozetif ve diğeri negatif iki zıt güç bir araya geldiğinde (Çarpmanın kuralında iki eksi çarpıldığın da bir artı eder) Üçüncü birleşik bir güç oluşur.

Proklus der ki” Bir ebedi ve ezeli tanrı, iki sonsuzluk ve üç ise evrenin planı ve modelidir.

Zollar şöyle der” Bütün şeylerin başlangıcı, “Birliktir” Birden bütün şeyler sayıya göre ortaya çıkar. Birlik bütün çokluğu içerir. Birlik olmadan ikilik olmaz. Oysa ikilik, Birlik ve onun aynılığının inkarı ile doğar. Ancak ortaya çıkan gerilim süremez ve üçlük ortaya çıkar.  Bu da daireyi tamamlar,  zıtlıklar barışır ve birlik veya bütünlük yeniden tesis edilir.

Hint felsefesin de Tanrının üç yüzü vardır. Yaratıcı  BRAHMA, Koruyucu VİŞU ve yok edici ŞİVA Hepsi tek bir tanrının tezahürleridir. Brahma olarak evreni ve insanı yaratır. Vişnu olarak hükmeder ve zamanı gelince Şiva olarak evreni yok eder.

Lao tzu şöyle der” Bir ikiyi meydana getirir, iki üçü meydana getirir ve üç bütün şeyleri meydana getirir. (KAYNAK KİTAP: Tüm Çağların Gizli Öretileri- Manly P. Hall.Mitra yayıncılık)

İslam’ a Vahdaniyet olarak geçen (Yine dikkat buyur, Vahdaniyet tecellisi olarak değil ) bu felsefede Ehaidyete farklı bakılmaktadır. Haşa Vahdaniyetin içindeki ehadlar. Tevhid inancında sapma yaşatan bu mantıkta Kainat tek bir noktadan başladı tezi de vardır. B sırrınca. Altın oran Kabe belgeseli tamamıyla Vahdaniyet felsefesini baz alarak çekilmiştir. Ve tüm dünyaya İslam perdesi adı altında pazarlanmaktadır.!

Materyalist bilim, Dualite- determinist- ve tek yönlü entropi üzerine bina edilmiş ezeli evren görüşünü benimseyip yaratılışı tanımlandırmaktadır. Kuantum kozmolojisine de uyarlanmaya çalışılan değişken evren modeli de Allahtan taşan ışık (Ruh-nur) –enerji-gölge tezi yine dualite- determinist-indeterminist- tek yönlü entropi- ile karşıtı negentropi üzerinden tanımlanmaya çalışılıyor… Kuantum kozmolojisinde hakla batıl iç içedir. Çünkü Hem hem mantığını temel alır kuantum kozmolojisinde bakana göre gerçeklik değişir tezi gerçektir de Biz nasıl bakmak istersek öyle görürüz. İşte Sorumluluk burada devreye giriyor. Nasıl bakmamız gerektiği konusunda sabitelerimiz olmaz ise her şey izafi -hayal olur ve bakana göre değişir… Her kadim gelenek kendi gelenekçileri ile yaratılışı okuduğunu iddia eden önderleriyle tanınırlar. Oysa biz Allahın izin verdiğinin dışında daha fazla bilgiye sahip olamayız. Biz kâinatın yaratılış katmanlarını henüz okuyabilmiş değiliz. Teori-zan gerçeklik adına bir şey ihtiva etmez.

 

Hani meleklere: ‘Adem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı-güç de edinmedim.
(Kehf-50-51)

Meleklerin ışık hızında bedenlenebilmeleri başka bir konudur… İbrahim ve  Lut as.mın yanına gelen elçiler gibi. Biz yeryüzünde dolaşan melekler olsaydık bize melek elçiler gelirdi. Biz beşeriz Gelen elçiler de beşer formatında geliyorlar.

Kat kat emirlerin verildiği yaratılış katmanlarındaki mükemmelik ve düzen bizi hayrete düşürmelidir. Bu düzen, İnsan zihninin sınırlarını aşıyor.

Biz başı sonu belli felsefeler üretmeye bayılıyoruz. Oysa Sebep ve sonuç ilişkisini belirlemek bizi aştığı halde bunu hep yapıyoruz. Bizim bilebildiğimizin dışında Rabbin nice ayetleri vardır ki biz onları bilemeyiz. Yaşanan, sınav gereği ahrete iman çok önemli. Kur’an dan anlayabiliyoruz ki  asıl o zaman teslim olanlar yaratılış katmanlarını sebep ve sonuçlarıyla bilebilecek çünkü  o gün gözümüz keskin olacak… Biz iste sekte isteme sekte Rabbin huzuruna çıkarılacağız. Hakikate kaç adım yaklaşabildik o gün göreceğiz…

 

Allah’ın berisindekilere davet/dua edenler sadece dişilere/dişileşmiş halde davet/dua ederler. Ve onlar inatçı bir şeytandan başkasına çağırıp yakarmıyorlar. Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: “Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım.””Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı yandaş edinirse açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır. Şeytan, onlara söz verir, ümit verip hayal kurdurur, hurafeye/anlamını bilmeden okumaya iter. Ama o, onlara bir aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez.
(Nisa-117-118-119-120)

 

Fizik ile Felsefenin iç içe geçtiği bir alan olan Kuantum Fiziğinin kuramını Kur’an a sorunca;  .

Kuantum kuramının savunduğu Evrenin holografik yapıda olduğunu ancak Felsefe ile açıklayabiliriz Ve hologram felsefesi ile Mistik, gnostik,  ezoterik ve Tasavvufi öretiler, açıklamalar taban tabana örtüşür.

Kuantum, bir olasılıklar fiziğidir. Kuantum fiziği inanılması güç, şüpheyle beslenen, bir konu gibi gözükse de yaşamın varlığını ve metafizik konular üzerinde kafa yorması yüzünden ilgi çekicidir. Çünkü Kuantum Fiziği, metafizik felsefeleri işin içine katılmadan açıklanamamaktadır.…

Kuantum fiziği atom altı dünyaya inerek, oradaki gerçekliğin kendi algı dünyamızdan çok farklı olduğunu keşfetti.  Kuantum alanda gözlemleyebildiğimiz kadarıyla evrende bağımsız tek tek nesneler olmadığını bize anlatır, Kimilerine göre Kuantum kuramı, evrendeki her şeyin birbiriyle bağlı ve birbirine özdeş olduğunu ortaya koyan bilimdir. Bu özdeşliği

Kuantum fiziğine göre atom nesne değildir, sadece bir eğilimdir. Yani nesneler üzerine değil, olasılıklar üzerine düşünmeliyiz. Hepsi bilincin olasılıklarıdır. Kuantum mekaniği, elektronların hareketlerinin bildiğimiz fizik kurallarının hiçbirine benzemediğini keşfeden bilim adamlarının çalışmalarına verilen addır. Kuantum düzeyinden bakıldığında evrende hiçbir şey asla bir diğer şeyden ayrı veya kopuk değildir. Kuantum düzeyinde evrendeki her şey bir kumaşın dokuları gibi birbiriyle ilintilidir.

Newton Fiziği’nin, maddelerin bilardo topu gibi katı, sert, ölçülebilir ve birbirinden bağımsız nesneler olduğu varsayımı da yıkılmış oluyordu. Aslında, madde dediğimiz şey, bir tür olasılıklar demetiydi. Böylece maddenin düşünceye, düşüncenin de maddeye dönüştüğü bir başka gerçeklik çıkıyordu ortaya. Kuantum gerçeklik alanında, sonsuz olasılıklarla dolu bir belirsizlik söz konusuydu. Atom ve atom altı parçacıkların bildiğimiz fizik kurallarına uymayan ayrı bir dünyası olduğunun anlaşılmasından sonra oluşturulmuştur. Kuantum fiziği “hiçbir şey gözlemlenmedikçe gerçek değildir” der.

Doğayı ve sistemi değil insani esas alır. Bir varlığı gözlerken onun mutlaka bir değişime uğradığını savunur. Kuantum fiziği ve Rölativite kuramı, atom altı dünyaya inerek, evrende bağımsız ve tek tek nesneler olmadığını, her şeyin birbiriyle bağlı ve özdeş olduğunu ortaya koymuştur. Hatta Hologram Teorisine göre, bütün var olanların aynı bütünün parçaları olduğu, dolayısıyla hepsinin özlerinin bir ve özdeş olduğu, her birimin, bütünün bilgisini içinde taşıdığı ve ona uygun gelişme sağlanırsa, bütünün tam görüntüsünü yansıtabileceği öne sürülmektedir.

Albert Einstein “Evren, bir bütündür, tektir. Belki bu yüzden evrende birbiriyle tamamen ilişkisiz iki şey yoktur. İlişkileri görebildiğinizde, evren kalbini açar size. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir yanılsamadan ibarettir, ne kadar kalıcı olsa da” demiştir.

Esasında Newton fiziği, maddenin katı ve sert olduğu gerçeğinden yola çıkıyordu. Dokunduğumuz her şey, duvarlar, ağaçlar, eşyalar… Her şey maddenin katı ve sert halini gösteriyordu. Oysa göz değil de bir elektron mikroskobuyla baktığımızda orada gördüğümüz şey, % 99 boşluk % 1 ışıktan ibaretti. Bu şartlarda hakiki gerçeklik nedir? Gözlemci tarafından gözlenen ve görünüşe göre olan nesnel dünya mı, yoksa kamera/beyin tarafından kayıtlanan girişim desenlerinden oluşan leke midir?

Bu dünya bize ayna olabilir. Dolayısıyla kendimizi tanıyarak ve kuantum kuramına göre atom altı parçacıkların dünyasına nüfuz ederek; yani mikrodan hareket ederek makroyu tanımlayabiliriz. Kuantum dünyasında gözlemci yoktur, katılımcı vardır. Kuantum fiziği, Newton fiziğinin ezoterik yaklaşımıdır. Newton ve ardından gelenler bizlere bu evrenin zahirî yönlerini açıklar ve formüle ederken, Kuantum fizikçileri atom taneciğinin içindeki dünyanın, bunun iç işleyişinin ne olduğunu anlatmaya çalışmışlar ve bizi Batıni yorumlara itmişlerdir.

Eğer Evren Holografik bir şekilde organize olmuşsa; Uzay-Zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olacaktır. Böyle bir planda; Geçmiş-Şimdi-Gelecek aynı yerde ve zamanda bulunmaktadır Kuantum Kuramı şu savı doğrulamıştır: “Eğer bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir biçimde devam eder.” Evrende birbirinden bağımsız iki ayrı şey yoktur, sadece tek vardır. “Sen ve ben” veya “siz ve biz” ayrımı, Kuantum düzeyinde geçerliliğini yitirmektedir. Bu evren, sadece onu oluşturan tek’in yaşamının eseridir. Dr. Fred Alan Wolf ” Evrenin, hem madde hem de şuuru tek bir alan halinde içeren dev bir hologramdır.” der.

Kuantum mekaniği, sorumluluğu kucağınıza bırakır ve kesin, açık, rahatlatıcı yanıtlar da vermez. Der ki “Evet, dünya çok büyük bir yer ve çok gizemli; yanıt mekanizma değil ama sana yanıtı da söyleyecek değilim; çünkü sen kendi kararını verebilecek yaştasın.” Dünya bilim tarihinde buluş sahiplerinin çoğu ezoterik akımlara dahil insanlardır, çünkü sebepleri araştırırlar. İsa’nın “Bir hardal tohumu Cennetin Krallığından daha büyüktür” sözlerini açıklamaya en çok yaklaşan bilim Kuantum Fiziğidir.

Kuantum mekaniği, dünyanın otomatik bir düzenekten ziyade bir çeşit organizma olduğunu gösterdi. Dünya bir çeşit pek çok açıdan bağlantılar barındıran organizma türü bir yapı ve uzay ve zaman sayesinde genişliyor. Kâmil insan olma yolunda gerekli olan, evrene ve kendine mikro kozmik açıdan bakarken, aynı anda makro kozmosu da görebileceği bir hologramı, zihninde yaratabilmektir.

Bilgi güçtür, güç ise sorumluluk taşımayı gerektirmektedir. Benim düşüncelerim dünyayı etkiler bilincine sahip bireyler düşüncelerinden de sorumlu olurlar. Sahip oldukları bilincin kendilerine verdiği büyük sorumluluğu da iradeleri ile iyi, doğru ve güzele ulaşmak için çalışmada kullanırlar.

Anlaşılacağı üzere, Çağımız biliminin felsefi açılımları geçmiş kadim felsefi açılımların aynısı ve uzantısıdır. Herkes, artık olasılık hesapları için de iyice boğulmak üzere. Okullarda ki  temel eğitim de olasılık hesapları üzerine bina ettirilmeye çalışılıyor. Materyalist bilimin ürettiği felsefe çürüyünce yerine olasılıklar felsefesi konulmaya çalışılıyor. Aslında  materyalist mantığının felsefesini de yok saymadan…

20 . Yy. la Newton fiziğinin hâkimiyeti altında girildi. Dünya bu bakış açısına göre eğitildi. Bu fizik anlayışına göre uzay ve zaman birbirlerinden ayrı ve mutlaktır. Zaman uzayın her terin de ve tarihin her dönemin de, çekim gücü, hız ve kendi için de gerçekleşen olgulardan tamamen bağımsız olarak akan, her gözlemci ve uzayın her noktası için aynı şekilde geçerli, ontolojik yapısı mutlak ve evrensel olan bir varlık olarak kabul ediliyordu. 20. yy hemen başlarında bu anlayış sarsıldı Einstein 1905 yılında Özel izafiyet teorisini ortaya koydu. Aslında Newton un yaklaşımı gözlenen birçok hareketi rahatça açıklıyordu. Ancak çok hızlı hareket eden cisimlerin hareketini açıklayamıyordu. Özel izafiyet teorisiyle çok hızlı hareket eden cisimlerin hareketinin matematiksel açıklamasının yanında, kütlenin hızla beraber arttığı ve madde ile enerjinin karşılıklı olarak dönüşümü de gösterildi.( Caner Taslaman –Din felsefesi açısından izafiyet teorisi)

Newton fiziği ile – Kuantum fiziğini uzlaştırmaya çalışan bilim insanlarının ölçüm problemi vardır. Relavite ve çekim yasası birleştirilemiyor… Hem hem mantığını öne çıkaran bu sitem de sende haklısın sende demektedir dedirtmektedir… Tüm IQ lar toplansa ve fikirler bir potaya konup eritilse Kâinatın Mutlak işleyişini bulma olasılığımız Kaçta kaç olur? Bizim elimiz de Kur’an var en büyük cihat bilgiyle yapılan cihattır. Müslüman haddini bilir. Batının elinde mihenk taşı olabilecek tahrif edilmemiş kitap olmayınca standart sapması denilen olayı sürekli yaşarlar… Bizim mihenk taşımız elimizde… Mutlak izafiyet, mutlak kadercilik felsefelerinin Kur’an da yeri yok… Olasılık hesaplarında yaya kalan insan zihni madde var mı yokmu yoksa alemler hayalmi yaşantımız yokmuş gibi olasılık hesaplarında boğulacağına Keşke eşhedü diyebilip anlını secdeye bilinçli yatırabilse o zaman Müslümanların ileri medeniyet kurabilme olasılığı kaçta kaç olur… Entropi yasası termodinamiğin ikinci yasası olup tek yönlü işler. Sobadan çıkan ısıyı tekrar sobaya geri çevirmek olasılıklar dâhilinde kaçtır önermesiyle kendi mantığını kanıtlamaya çalışır. Oysa Kâinat kitabı elimizde geçmiş an ve gelecekten haber veriyor. Son saat gelmeden önce verilen tüm ihbarlar zaman okunun çift yönlü işlediğinin deli gibi geldi bana Mülkü kudret elinde tutan Allah cc. Ahretteki kıyamdan sonra Halidan ve Ebeden zaman kavramlarını kullanmaktadır. O gün yer başka yer gök başka gök olacak…Allahtan başka her şey helak olmaya mahkumdur. Yusuf as için helak kullanılır ve bu surede helak ölüm yerine geçer.Dikkatinizi çekerim İblis sana şecereti huldi vereyimmi dedi. Mülkü kudret elinde tutan Allah dilemez ise kim tekrar var olablir. Burada bulunuşumuzun sırlarında olasılık hesaplarında boğulan insanlar bu olsılığıda hesaplasınlar… Allah ölümsüzlük vermez ise kim ölümsüz ve vaz geçilmez olabilir ki?

Felsefe- düşünce bilimidir. Felsefe yapan üstatlar birbirlerini etkilerler. Her üstat kendi hocasının düşüncelerini kendi düşünceleriyle yorumlatıp ya açar ya da üstadın düşüncelerini kökten değiştirip kendi düşünce sistemini başlatır. Kısacası Felsefe değer belirleme bilimidir. Herhangi bir durumun veya tözün ötekinden üstün olup olmadığı felsefe tarafından belirlenir.

Allahım bize Nebi- Elçilerin aracılığıyla vaat ettiğini ver. Allah vaadinden caymaz. “Allah”, bölünmez-parçalanmaz-cüzlere ayrılmaz bir sonsuzdur…

Tevhidin iki farklı yorumlanış şekli vardır. İhlas suresinde anlatılan Tevhid inancı elimizdeki pusuladır.

İhlas suresini tasavvufi bilinç açıklamaya kalkarsa Kadim hermetik yolu izler ve  “ sen çift görüyorsun bu gözündeki şaşuluktandır, Alemlerin hepsi hayaldir. Tek ve tümel bir yapıdayız.” Der. Bunu da bilim destekli yapar ki Bing bang teorisi ve kuantum kozmolojisinin eteklerinin altına saklanan bu bilinçle piyasaya sunuldu. Tüm dünyada

Bence bu bir projedir. Proglanlanmış insan yaratma projesi. Ulul emre kayıtsız şartsız itaat eden insan yaratma projesi…

Eskiden bu proje  vahiy dışı Millet oluşturma projesi idi.  Yani dinsiz bir şekilde humanizim baz alınarak yaygınlaşıp  tüm dünya da  uygulandı ve çöktü. Sonu hüsran ve ahlaksızlık oldu.…Bu proje tüm dünya ya medya aracılığıyla(her türlü) iletildi  oyunlarla –hikayelerle- filmlerle- okul öncesi ve sonrası eğitim programlarıyla beynimizi- bilincimizi- duygularımızı  hapis etmeye çalıştılar ve çalışmaya devam etmektedirler.  Birdirbir oyunuyla, satrançla- pokerle- tavlayla-okeyle… Bir varmış bir yokmuş masallarıyla… Alis harikalar diyarında- denizler altında 20 bin fersah gibi masallarıyla… değiş ton ton gibi çizgi filmlerle ve Sinema-filmlerle de çocukluğumuzdan beri bilincimiz hapis ediliyor. Maalesef anlaşılıyor ki “Kılık değiştirerek” hapis etmeye devam ediyor. Maskeler bir sıyrılsa bir de ne görürüz maskelerin altında hep aynı oyuncular…

Şeytan bizi en güzel sözlerle kandırır… Bilip bilmeden okumaya iter …Fakirlikle açlıkla kandırır… Şeytan bizi Allahla aldatır…

Allah yar ve yardımcımız olsun…

Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini-dileyeni bağışlar, dilediğini-dileyeni  azablandırır. Allah, her şeye güç yetirendir. Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. ‘O’nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana’dır’ dediler. Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. ‘Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.'(Bakara-284-285-286)

 


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Leave a reply

Name (required)

Website