Geçtiğimiz günlerde kendini dini hassasiyeti yüksek kanal olarak konumlandıran bir ulusal televizyon kanalındaki din programına insanların dini konulardaki sorularına cevap verilmeye çalışılırken denk geldim. Programda alt yazı olarak ekrana aşağıdaki hadis konmuştu.
Hâkim içtihad eder ve isabet ederse kendisine iki ücret (sevap) verilir. Eğer içtihad eder ve hata edese ona bir ücret vardır. (Buhari)
Buhari’de ve başka hadis kaynaklarında da zikredilen bu hadis çeşitli yönlerden eleştirilebilir ve bana göre bu hadisin İslam âlemi ve İslam dini açısından çok ciddi zararları olmuştur. Bu hadise, hadislerin genel mantığına, hadislerin ucu bucağı olmayan çok geniş bir külliyat olmasına ve mezhepçi din anlayışının mantığına bakılırsa dini hükümlerin çoğunluğu tartışmaya, farklı seçeneklere açık durumdadır. Yani din ve hükümleri bir bütün olarak ne olduğu tam belli olmayan insanların, din âlimlerinin, müçtehitlerin üzerinde yoğun ve hummalı bir çalışmasına ihtiyaç duyulan belirli belirsiz bir yığındır.
Bu din yaklaşımına karşı yukarıdaki hadisle müslümanlar din hakkında bol bol hüküm vermeye teşvik edilmiştir. Buna göre bir din âlimi içtihadında isabet ederse iki sevap, içtihadında hata ederse ona bir sevap veriliyor. Yani din âlimi her halükarda kardadır. Peki ya din âliminin yanlış içtihadıyla dini yanlış öğrenen, yanlış yaşayan binlerce kişinin durumu ne olacak? Allah bu kişileri yanlış içtihat neticesinde yapılan veya yapılmayan fiillerden sorumlu tutacak mı?
Buradan çıkan sonuç Allah kendi dinini ve hükümlerini başı sonu belli açık seçik bir biçimde insanlara bildirememiş veya bildirmemeyi tercih etmiştir. Yani Allah Kuran’da eninde sonunda galip getireceğini söylediği hak dinin insanlara tebliğ edilmesini bir nevi şansa veya insanların inisiyatifine bırakmıştır. Daha da ileri giderek yukarıdaki hadise göre Allah’ın peygamberi insanları dini adeta ya tutarsa mantığıyla sayısal loto oyununa çevirecek şekilde bol bol içtihat yapmaya teşvik etmiştir. Bu anlayışın doğurduğu sonuç İslam âlemindeki fıkhi anlamdaki bölünme, bunun neticesi oluşan mezhepsel bölünme, mezheplerin birbirlerini tekfir etme noktasına gelmesi ve en acısı müslümanların yani aynı dinin mensubu olduğunu ifade eden kişilerin veya grupların birbirleriyle savaşma ve birbirlerini öldürme noktasına gelmesidir.