Bütün inananlara farz kılınan namaz ibadeti, titizlikle korunması ve samimiyetle yerine getirilmesi gereken bir ibadet. Kuran’ın pek çok ayetinde namazın faziletleri bildirilir, katıksız olarak yalnızca Allah’ın hoşnutluğu istenerek, huşu içinde O’na yönelerek kılınan namazın değeri hatırlatılır.
Allah’ın hoşnutluğunu, sevgisini ve yakınlığını kazanabilmek, gerçek ve sonsuz hayatta O’nun rahmetine layık olabilmek için tüm kulluk görevlerini samimiyetle yerine getirmeli. Namaz da, hayat boyunca sürdürülmesi buyrulan, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir. İnsan gaflete kapılmaya ve unutmaya yatkın bir varlıktır. Kendisini günlük olayların akışına kaptırdığında asıl dikkatini vermesi gereken konuları hatırlayamayabilir. Allah’ın her an kendisini gördüğünü, her sözünü duyduğunu, içinden geçirdiklerini bildiğini, ölüme herkesle aynı yakınlıkta olduğunu, o gün tüm yapıp ettiklerinden sorgulanacağını ve Yüce Allah’ın sonsuz güç sahibi olduğunu unutabilir…
İşte namaz, şeytanın insana telkin ettiği bu gaflet halini engeller. Namaz insanın Yaratıcısıyla olan randevusudur. Samimi mümin her randevusuna içinde hissettiği bu aşkla, Rabb’iyle buluşacak olmanın verdiği heyecanla gider. Namazla, en içten şekilde Allah’a yönelir, vicdanını en fazlasıyla kullanır ve Allah’ın beğendiği ahlakı yaşamakta süreklilik gösterir. Günün belirli vakitlerinde Allah’a yönelen, üstün sıfatlarını zikreden, rahmetine sığınan ve aczinin bilincinde O’ndan yardım dileyen bir mümin -Allah’ın dilemesiyle- iman derinliğine sahip olabilecektir.
Tüm peygamberler Allah’ın farz kıldığı namazı toplumlarına tebliğ etmişler, yaşamları boyunca bu ibadeti en güzel şekilde uygulayarak insanlara örnek olmuşlardır. Kur’an’da bu konu birçok ayetle haber verilir:
Hz. İbrahim’e:
Rabbim, beni namazı(mda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur.
(İbrahim Suresi, 40)
Hz. İsmail’e:
Kitap’ta İsmail’i de zikret. Çünkü o, va’dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi. Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu ve o, Rabbi katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı.
(Meryem Suresi, 54-55)
Hz. Musa’ya:
Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.
(Taha Suresi, 14)
Hz. İsa’ya:
(İsa) Dedi ki: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.
(Meryem Suresi, 30-31)
Kur’an’da ayrıca tüm mümin kadınlara örnek gösterilen Hz. Meryem’e de namaz kılması
“Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et.”
(Al-i İmran Suresi, 43)
ayetiyle emredilir.
Namazımızı Gözden Geçirelim
Her gün düzenli olarak yapılması gereken ibadetleri sürekli olarak yerine getiriyor olmak, alışkanlıkla yapılan uygulamalara dönüşmemeli. Çünkü bu ibadet Allah’ı zikretmek, O’nu övgüyle yüceltmek için yerine getirilir ve samimi insanın içini her defasında yeni bir heyecan ve yeni bir şevkle doldurur.
“Müminler gerçekten felah bulmuştur. Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır.”
(Müminun Suresi, 1-2)
Peygamberimiz(sav), her konuda olduğu gibi, namazıyla da bizlere en güzel örnektir. O, Cündüb İbni Süfyân(ra)’dan rivayetle şöyle buyurur: “Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin.” (Müslim, Mesâcid 261-262)
Namazımızı yeniden gözden geçirelim; ne için yaptığımızı düşünerek… Kıyama durduğumuz anın, Allah’ın huzuruna çıkacağımız an olduğunu şeytanın unutturmasına fırsat tanımadan…