“Nefis kötü, vicdan iyidir“
“Nefis şeytanın sesi, vicdan Allah’ın sesidir“
gibi düşünceler sadece birer yanılgıdır. Nefis ve vicdan ile söylenmiş birçok söz duymamıza rağmen ikisinin de ne olduğu hakkında kesin bilgilere sahip olamıyoruz. Çünkü üzerinde yeterince düşünmüyoruz.
Nefsimiz şeytan sözcüsü gibi görünse de değildir. Nefsani şeyler sadece şeytanın kötüye yönlendirmesinden ibaret değildir. Kimi zaman ihtiyaç, kimi zaman zorunluluktur. Örneğin susarız veya canımız su ister; su içmeye yöneliriz. İhtiyaç haline gelmiş olan bu nefse uymazsak bu kez kendimize zulmetmiş oluruz. Bu zulüm de yanlıştır. Bu eğilim bizim nefsimizdir. Ancak bu suyu şeytanın elinden içmek bambaşka bir olaydır. Buna dikkat etmeden nefsimize uymak “aşırı” gitmemize sebep olur. Aşırılık da bizi günaha sürükler. Şeytanın amacıdır. Bunu yapmak için de nefsimizi kullanır. Nefsimiz şeytanın sözcüsü değil; şeytanın amacına ulaşmak için kullandığı bir zayıflık; bir çeşit yanıltma aracı olabiliyor.
Vicdan da “iyiye eğilim” olarak düşünülüyor. Ama yerine göre “vicdan” da “nefis” gibi şeytanın kullanımına açık bir zayıflık olabiliyor. Yine aynı örnekten gidersek; çok susadık/canımız su içmek istedi, fakat bizden başkaları da var. Bu konuda fedakarlık yapıp onlara öncelik vermeyi sağlayan şey “vicdan”dır. Vicdan içmeden önce suyu başkalarına vermeyi fısıldar ama suyun kaynağını hesaba katar mı? Örneğin suyun etrafta bulunanlara ve kendinize yetip yetmeyeceğini hesaplar mı? Vicdanın zayıf yönü aç olması, doymak bilmemesi, sınır tanımamasıdır. Vicdanınız size diyebilir ki “sen iyi bir insansın, yaptığın iyiliklerin, fedakarlıkların hesabı olmamalı, yap, ver, paylaş, neyin varsa dağıt”. Bunlar düz mantıkta iyi şeylerdir. İyimser bir düşüncedir.
Vicdanda aşırılık insanı neye sürükler, ne zararı olur?
Şeytanın insanları kandırdığı en etkili oyunlarından biri de sinsice masum bir sebebin ardına gizlenmiş olmasıdır. Örneğin her “Allah” diyenin doğru söylediği ve onun izinden gitme dürtüsü vicdanın hükmüdür. Bir yanılgıya mı yoksa doğru yola mı gittiğini umursamaz vicdan. Oysa vicdanımızdan gelen her çağrıya uyarsak, Allah’ın yasakladığı savurganlıktan nasıl korunuruz? Verdiğimiz şeylerin kaynağını düşünmeden, hesabını yapmadan, nasıl adil oluruz? Düşmanlara karşı kendimizi nasıl koruruz? Savunmasız kalabiliriz. Hatta bir olay karşısında safça hayatımızı -aslında iyi sandığımız- bir hiç uğruna ortaya koyabiliriz. Farkında olmadan vicdanımızın masallarıyla ziyan olur, israf olur gideriz. Gördüğünüz gibi iyi olarak nitelediğimiz “vicdan” da şeytanın “nefis”ten farklı ve dolaylı olarak kullandığı bir araç haline gelebiliyor. Yani vicdan “Allah’ın sesi gibi” olamaz. Çünkü vicdan yanıltabilir, Allah’ın sesi ise asla yanıltmaz. Allah’ın yeryüzündeki sesi sadece Kuran’dır.
Nefsimiz de vicdanımız gibi güvenli değilse geriye başka neyimiz kalır ki…
Allah’ın en önemli nimetlerinden “akıl”… Kuran, onu “anlayan” bir topluma inmiştir ve “akıl sahipleri”nin bu kitabı idrak edebileceğini sık sık ifade eder. Aksi olsaydı “vicdan sahipleri”nden söz ederdi. Kuran akıl sahiplerini işaret eder sürekli. Bir işi anlayan, düşünen ve yorumlayan akıldır. Nefsimizin bize emrettiği bir yönelimin kötü mü, yoksa iyi mi olduğunu sağlayan şey akıldır. Vicdanımızın bize emrettiği bir yönelimde gerekli hesabı yapan şey akıldır. Ancak akıl da tek başına yetmiyor. Aklın ilgili konuya hakim olabilmesi için gerekli doğru ve temiz bilgiyi edinmiş olması gerekir. O temiz bilgi, Allah’ın sözcüsü “Kuran-ı Kerim”dir. Fakat şeytanın sözcüsü başka diğer her şey olabilir.O halde uyanık olmak gerekir.
Bazen akıl ile vicdan birbirine karıştırılır. Genelde “vicdan kandırılmaz” anlayışı hakimdir. Fakat bu yanlış bir yargıdır. Kandırılamayan şey aslında “akıl”dır. Kandırılabilseydi ona “akıl” demez; “akılsız”, “aptal” veya başka bir şey derdik. Akıl kandırılamaz. Ama “vicdan” ve “nefis” kandırılabilir. Kandırılabilen her şey de şeytanın oyuncağı olabilir. Akıl buna engel olur. Vicdanımızın sesini dinleyeceğimiz zaman akıl süzgecinden geçiririz. Yani gerekli hesaplamaları yapar, ölçer, tartar ve doğru bir karar veririz. Nefsimizin bize emrettiği eğilimi de aynı şekilde aklımızı kullanarak doğru veya yanlış olduğuna karar verir, buna göre hareket ederiz.
Nefis, vicdan ve akıl. Bunların üçü de insanın fıtratını ortaya çıkaran temellerdir. Bunlardan faydalanmayı bilenlere göre önemli birer nimettir. Hiçbiri de şeytanın mülkü değildir. Ona mâl edip teslim edilecek kadar da aciz ve önemsiz değillerdir.
Allah’ın selamı ve bereketi üzerinize olsun!