Herkes Ölüme Eşit Mesafededir

Herkes Ölüme Eşit Mesafededir

Üç, beş metre bez imiş, her ölünün hissesi,

Esas gaye imanla vermektir son nefesi.

Yarına sağ çıkmaktan, nasıl olurum emin?

Genç bir delikanlının tabutu geçti demin.

Yüklenecek omzuna cenâzen dört kişinin,

Hesabı sorulacak mahşerde her işinin.

Gençliğine güvenip “Vakit çok erken” derken,

Belki “Elvedâ” bile diyemezsin giderken.

Ahmet Mahir Pekşen

İnsanların büyük çoğunluğu farkında olmasa da ölüm bize sandığımızdan çok daha yakın. Hiç ölmeyecekmiş gibi sadece bu dünya için çalışıp çabalayan insanların bırakın geleceğe dönük olanları, planladıkları günlük işlerini bile yapabilecekleri garanti değildir. Sabah evden çıktığımızda tekrar eve dönebileceğimiz, eşimizin ya da annemizin bizim için yaptığı en sevdiğimiz yemeği bir kez daha yiyebileceğimiz veya sevdiklerimizi tekrar görebileceğimiz garanti değildir. Uygun fiyatlı olması için erkenden rezervasyon yaptırdığımız yaz tatilimize çıkabileceğimiz ya da bir an önce günlerin geçmesini bekleyerek özlem duyduğumuz bir şeye kavuşabilmemiz de. Çok arzuladığımız bir evde oturamayabilir, sevdiğimiz spor arabaya binemeyebilir, özendiğimiz zengin insanlar gibi bir hayat yaşayamayabiliriz. Şüphesiz tüm bunlar ihtimale dayalı şeylerdir. Olabilirler de olmayabilirler de. Diğer tüm canlılarla ortak olan tek bir paydamız vardır: Ölüm! Ölüm ortak kılar tüm canlıları. Üstünlükleri ortadan kaldırarak herkesi eşit hale getirir. Kişi ayrımı yapmaz. Gelmeden önce randevu almaz. Şarkılardaki gibi bir ihtimal daha değildir. Kesindir. Hatta siz hiç farkında olmasanız da bu satırları okuduğunuz birkaç saniye içinde, birkaç insan öldü bile yeryüzünde. Zira yapılan araştırmalara göre dünyada her saniye ortalama bir insan hayata gözlerini yummaktadır. Kitabın sonunu getirdiğinizde yüzlercesi daha buna katılacaktır. Peki, bu insanlardan biri olmamanız için ne sebep var sizce?

Bu Gününü Düşünme, Dün Geçti, Yarın Var mı?

Gençliğine Güvenme, Ölenler Hep İhtiyar mı?

Ebû Türâb Nahşebi

Herkes ölüme eşit mesafededir. Hatta kurşuna dizilmek üzere askerler tarafından götürülen bir esirin ölüme olan yakınlığı, evinde sakin bir şekilde gazetesini okuyarak, çayını yudumlayan birinden daha az ya da daha çok değildir. Öyle ki ölümüne kesin gözüyle bakılan bu esir, çeşitli sebeplerle kurşuna dizilmeyebilir. Örneğin tam o sırada büyük bir deprem olabilir. Ya da düşman uçakları esir kampını bombalayabilir. Esir kurtulabilir. Aynı esnada sahilde güneşlenen ya da bahçesini sulayan biri ansızın ölebilir.

Gerçekten de, bir kişi kendi bedeni içinde var olmaya başladığı andan itibaren ölmeye mahkûmdur ve hiçbir an yoktur ki ölüm ona yaklaşmıyor olsun. Augustinus

Şüphesiz bu senaryo farklı da olabilir. İdam mahkûmu kurşuna dizilerek ölürken, bahçesini sulayan diğeri yaşamaya devam edebilir. Ama bu iki örnek arasındaki tek fark dışarıdan bakıldığında, birinin öleceğine daha kesin gözüyle bakılmasıdır. Ölüme birbirlerinden daha yakın ya da uzak olmaları değil. Son nefesini vermek üzere ölüm döşeğinde bekleyen dedesine yetişmek üzere yola çıkan torunu, dedesinden önce ölebilir örneğin geçirdiği bir kaza sonucu. İhtimal dâhilindedir esasen insan için her şey. Bir kişi ölümü kendine yakın ya da uzak görebilir. Hayatta bazı şeyler başına gelebilir ya da gelmeyebilir. Ölüm ise kesindir ve kaçınılmaz olarak herkesin başına gelecektir.

Ufka bakarlar; Ölüm uzakta mı, uzakta…

Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta…

Necip Fazıl Kısakürek

İnsanın uzun ya da kısa bir ömür sürmesi de bir gün öleceği gerçeğini değiştirmez. Üstelik yaşam süresi ile ilgili uzunluk ve kısalık tamamen bizim algımızla alakalı bir durumdur. Bazı kelebeklerin ömrü 24 saatle sınırlıdır. Dünyaya gelişi ile bu dünyadan ayrılışı sadece bir gündür. Bunun yanında bir çınar ağacı birkaç yüzyıl var olabilir ya da bir kaplumbağa 200 yıl yaşayabilir. Yine sonsuzla mukayese edildiğinde insanın ömür süresinin bir değeri yoktur. İnsan ise kendi ömrünü uzun sanır oysa ömrü son bulup âhirette diriltildiğinde tıpkı bir kelebeğin ömrü kadar dünyada hüküm sürdüğünü anlar.

Aristoteles, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın saat beşinde ölen ihtiyar ölmüş sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Ama sonsuzluğun yanında, dağların, nehirlerin, yıldızların, ağaçların, hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür. Montaigne

Gün boyu izlediğiniz dizi ve filmlerde sayısız insanın öldüğünü görmeniz ölümü sizin gözünüzde önemsizleştirebilir. Oysaki dizi ve filmlerdeki gibi değildir gerçek yaşamdaki ölüm. Bir canlandırma değildir. Geri dönüşü olmayan bir gerçektir. Gazetelerin 3. sayfalarındaki ölüm haberleri ile iç sayfalarındaki ölüm ilanlarını gördüğünüzde ölen ben ya da bir yakınım değil diyerek bunu sıradanlaştırabilirsiniz. Ya da coğrafi açıdan size uzak olan dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen tsunami, deprem ve sel gibi felaketler sonucu binlerce insanın bir anda ölmesi sizin için çok da bir şey ifade etmeyebilir. Veya sürekli bir çatışma ve savaş halindeki bölgelerde ölen insanlar sizin için sadece bir son dakika haberinden ibaret olabilir. Ancak tüm bu olaylar sonucu ölen insanlardan bir olmamanız ölümün size uzak olduğu anlamına gelmez. İnsan varsa ölüm de vardır. Alınan her bir nefesin yarısı yaşam, yarısı ölüm için alınır. Ölüm bize bu kadar yakındır.

Bazı kişiler, “sürekli ölümü düşünerek yaşayamaz insan”, “çekilmez olur hayatı” “bunalıma girer” gibi sözler söyleyebilir. Bu, o kişinin ölüme nasıl baktığı ve yaşantısının ne şekilde olduğu ile alakalıdır. Şayet Allah’ın rızasını gözeterek yaşamışsa kul hayatını, her gün ölümü düşünmesi yemek içmek gibi tabii bir şey gelecektir ona. Rahatsızlık duymayacaktır. Aksine yaşamın da ölümün de hayırlısını dileyecektir Rabbinden. Tebessüm edecektir ölüme, tıpkı yeni doğan bebeği kucağına verilen annenin tebessümü gibi. Yeni bir yaşam sayacaktır ölümü.

Durum bu kadar açık ve gerçek olunca esasen ölüm kaçılacak değil aksine sürekli hatırlanarak hazırlık yapılacak bir şeydir. Gazzâlî’ye göre ölüm gelmesinde şüphe olmayan bir gerçekliktir ve gelecek olan her şey insana yakındır. Augustinus ise herkesin ölüme eşit mesafede olduğunu söyler.

Muhakkak ki hiç kimse ölüme bir yıl önceye göre bir yıl sonra daha yakın değildir ya da yarın ölüme bugüne veya bugün düne yahut biraz sonra şimdiye ya da şimdi az önceye göre daha yakın değildir. Bunun nedeni şudur: Hayatımızın uzunluğu ne olursa olsun, bu, ömrümüzün bütününden eksiltilecektir ve geriye kalan her gün biraz daha az bir vakit olacaktır. Dolayısıyla şimdiki hayatımız, ölüm hedefine doğru koşulan bir yarış gibidir. Bu yarışta hiç kimse mola alamaz veya biraz bile yavaşlayamaz, aksine herkes eşit bir hızla ölüme doğru hareket etmekte ve ilerleme hızında herhangi bir değişim söz konusu olamamaktadır. Augustinus

Kimisi uzun bir ömür yaşamak için stresten uzak doğal bir ortamda hayatını sürdürebilir. Ömrünü uzun kılmak ve sağlıklı yaşamak için dikkatli beslenip sürekli spor yapabilir. Şüphesiz aklı başında herkesin sağlığına dikkat etmesi gerekir. Ama hayatını ne şekilde yaşarsa yaşasın herkesin kaçınılmaz sonu ölümle kesişir. Ama uzun, ama kısa. Ölüm yakın kılar her süreyi insana. Siz hiç beklemediğiniz, hiç sanmadığınız bir anda, bir de bakarsınız ansızın çıkıverir karşınıza. Bu yüzden erken ya da geç değildir hiçbir ölüm. Olması gerektiği zamandadır sadece. Vakti dolup da bittiğinde kula verilen ömür, insanlar onu genç ya da ihtiyar görür.

Ölüm bir şerbettir, her insan onu içecektir.

Kefen bir elbisedir, her insan onu giyecektir.

Tabut bir binektir, her insan ona binecektir.

Mezar bir kapıdır, her insan o kapıdan girecektir.

Anonim

Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “İnsanlar Uyurlar Ölünce Uyanırlar” isimli kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 2

Leave a reply

Name (required)

Website