(Yekpare günlüğümden bir pare… Kasım 2011)
Bugün meryem suresinde Hz Meryem ile ilgili okuduğum pasaj beni gerçekten etkiledi. Bu yüzden pasajın bana hissettirdiklerini paylaşmak istiyorum. Hani İsa’yı (as) ihbar eden havari kralın askerinin İsa’yı tanıyamaması nedeniyle : “Bunların hangisi İsa?” diye yönelttiği soruya “İşte insan!” diyordu ya, “İşte insan!”… Bende asrın modernite kıskacında sıkışmış kadınını sorgulayan vicdanıma dönüyor ve bana yönelttiği “bunların hangisi kadın?” sorusuna şu cevabı veriyorum: “Hiçbirisi!, hiçbirisi değil! İşte kadın o! Kadın Meryem”… Çünkü kadın olmak Meryem olmaktır, kadın olmak iffetin timsali olmaktır… İffetin eşsiz benzersiz timsali olmak…
(Ve başlar Hanne’nin kızının hüzün dolu öyküsü…) Meryem’i mucizevi doğumun sebebini halkına anlatamama korkusu öylesine sarmıştı ki iç geçirerek büyük bir teessürle şöyle dedi:
“…N’olaydım, keşke bundan önce öleydim de unutulup gidenlerden olaydım!”
(19:23)
İffetin emsalsiz timsali olan Meryem’e bu hüznüne karşı Rabbi şöyle cevap veriyordu:
“…Eğer insanlardan herhangi birine rastlarsan,o zaman (işaret yoluyla) de ki: ‘Ben o sınırsız merhamet sahibine oruç adadım: dolayısıyla bugün insanlardan hiç kimseyle konuşmayacağım .”
(19:26)
Onun velisi Allah’tı ve Rabbi ona adeta şu mesajı veriyordu: “Senin konuşmana gerek yok, çünkü ben senin velinim. Kişinin velisi dururken kendisi konuşmaz, zaten konuşmasına da gerek kalmaz. Çünkü velisi onun her ihtiyacını giderir.” Eğer velin Allah ise işte o zaman kainat susar, zaman ve mekan durur, zamanlar ve mekanlar üstü bir varlık konuşur, İşte o zaman Rahman konuşur… Sen ihtiyacını ve acziyetini yalnızca ona arz et. Çünkü
“Allah, Ondan başka ilah yoktur, inananlar yalnızca Ona dayanıp güvensinler!”
(64:13)
Meryem halkına gelince hiç konuşmadı,ama halkı elindeki küçük yavruya bakıp ona hakaretler ediyor, onu aşağılıyor ve ona lanetler ediyordu. Ne zor bir durum! Sen kainatın en iffetli kadını olacaksın, eline ne bir erkek eli gözüne ne bir erkek gözü deymemiş olacak fakat zayıf omuzlarında kainatı hüzünlendiren, arşı taşıyan melekleri gözyaşları içinde inleten büyük iftiralara düçar olacaksın ve yalnızca susacaksın. Çünkü az sonra konuşması gereken konuşacak, ve O konuşunca herkes susacak. Çünkü O konuşunca var olan yok olur ve O konuşunca yok olan var olur. Nitekim iftiralar ve hakaretler devam etmektedir. Kalabalıklar arasından belkide Meryem’i son kez gözyaşlarına boğacak bir hitap duyulmuştur:
“Ey Harun’un kızkardeşi, senin baban kötü bir adam değildi ve annen de iffetsiz bir kadın değildi.”
(19:28)
Bu işte son darbeydi Meryemin zayıf vücuduna inen…
Bir an sonrasıydı belkide, fakat Meryem’e yıllar gibi gelmişti beklemek… Yüreğinin kaldıramayacağı acılar içinde bir anı geçirmek… Meryem ilk önce göklere baktı, ve bir tebessüm kapladı çehresini. Sonra yavaşça başını çevirdi ve kundağındaki küçücük, masum yavrusunu işaret etti merakla ve ısrarla kendisinden cevap bekleyen çehrelere. Halkı onun bu tavrına karşılık alaylı bir dil ve küstahça bir edayla sordu:
“…Biz, daha dünkü bir beşik bebesiyle nasıl muhatap oluruz?”
(19:29)
Ve bir an daha geçti, Meryem’in yüreğini acıtan, yüreğini kanatan bir an… Ama sonra gökte, maveranın ötesinden bir ses işitildi, alayları ve kahkaları susturan gür bir ses… Ve konuşan konuştu ve konuşması gereken küçücük bir yavruyu konuşturdu…
“ Ben Allah’ın kuluyum. O bana ilahi vahyi ulaştırdı ve beni peygamber tayin etti; nerede bulunuram bulunayım beni kutlu kıldı; ve bana hayatta olduğum sürece ibadeti diriltmeyi ve arınmak için verilmesi gerekeni vermeyi emretti; bir de anneme iyi davranmayı… Fakat beni azgın bir zorba kılmadı. Nitekim doğduğum gün tam bir ilahi güvence kapsamındayım, öleceğim gün ve yeniden hayata döndürüleceğim günde (öyle olacağım) ”
(19: 30-33)
Bu mucize Rabbe adanışın, ve mutmain bir gönülle ona olan teslimiyetin ödüllendirilmesiydi. Allah kulu Meryem’e adeta şu mesajı veriyordu: “Benim kulum için kolay ya da zor yoktur. Ancak benim kolaylaştırdığım veya zorlaştırdığım vardır. Eğer kulum bana yalnız bana teslim olursa bende ona yalnız ona hiç kimseye açmadığım hikmet kapılarını açarım.”
Büyük insanların sınavı büyük olurmuş. Elması nasıl ki kömürden ayıran şey ona uygulanan basınçsa, mü’mini kafirden ayıran şeyde Rabbin ona uyguladığı basınçtır. Çünkü Rahman asıl ile arızı, cevher ile cürufu ayırmak ister… Çünkü Rahman her zaman iyiyi kötüden ayırmak ister…
Meryem dağların kaldıramayacağı yükü kaldırdı. Bize düşen görev ise Rabbimizden bize Meryem gibi bir iman nasip etmesini istemek olmalıdır. Bu yüzden de duamız: “Rabbimiz yükümüzü artır, bize derdini sevdir, derdini derdimiz kıl!” olmalıdır. Ama hemen arkasından da şu duayı eklemeliyiz:
“…Rabbimiz! güç yetiremeyeceğimiz yükü bize taşıtma!…”
(2:286)
…ariamoneva…