Bir şeyin günah olmasıyla şirk olması arasında önemli farklar vardır. İnanan insanın her tür günah ve yanlıştan kaçması gerekmektedir.
ENAM 120 – Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır.
ARAF 33 – De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
Ancak bir şeye “şirk” demek için, “put” demek için delil gerekmektedir. Peygamberlerin anlatmak istediklerini ve Kuran’ın mesajını doğru anlamak için, “ilah, şirk, put” kavramlarını doğru anlamak gerekmektedir. Olmayan şeylere şirk dersek, gerçekten Allah’ın şirk dediklerinin önemi azalır veya Allah’ın koyduğu tanım ve çizgiler göz ardı edilmiş olur.
Bu durumu daha iyi anlamak için kanser hastalığı ile diğer hastalıkları düşünebiliriz. Allah’ın kanser olarak gördüğü konu, “şirk” konusudur. Onun dışındaki günahlar, büyüklüğüne göre “verem, migren, böbrek yetmezliği, baş ağrısı…” gibi sıralanabilir. Bu hastalıklar da ciddiyetlerine göre insan için zarar verici olabilmektedirler.
Ancak, kanserli hücre ile diğer hastalık hücrelerini birbirine karıştıran doktor, tedavi aşamasında da bünyeye zarar verecek tedavilere girebilir. Kanserli hücre yerine, bunun doğurduğu sonuç olan baş ağrısını yok etmeye çalışan doktor olumlu bir sonuç alamayacaktır. Bu sebeple, aciliyetine ve virüsün ciddiyetine göre tedavi yöntemi, sırası benimsenmelidir.
Bünyedeki kanserli hastalıklar tedavi edildiğinde, bunun sonucu olan “ağrılar, sancılar, çeşitli enfeksiyonlar” da doğru tedavinin devamı sayesinde doğal olarak kaybolmaya başlayacaktır. Yani insan şirki doğru anlayıp bundan temizlendiğinde, karşıt cinse olan davranışlarından parayı nasıl harcadığına kadar diğer alanlardaki virüsler de doğal olarak temizlenmeye başlayacaktır.
İlah sanılan “Karşıt cins ve paranın” Kuran’a göre ilah sayılmadığını anlatan bu yazı üç bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm, “Para İlah Olur mu?” ; İkinci Bölüm “Kadın/Erkek İlah Olur mu?”, Üçüncü Bölüm “Hevayı İlah Edinmek Ne Demektir?” sorularına cevap vermeye çalışmaktadır.
…
ALİ İMRAN 14 : “Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için güzel çekici kılınmıştır. Tüm bunlar geçici-iğreti hayatın nimetidir. Allah’a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.”
Görüldüğü üzere, Allah kadın ve altının insana çekici geldiği gerçeğine vurgu yapmıştır. Ancak “kadın veya para için insanlar bunları ilah edinirler” gibi bir ifade geçmemektedir.
Kuran’da bir diğer “altınların yığılmasına kızıldığı” yere bakarsak;
TEVBE 31. (Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
TEVBE 34. Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!
Bu iki ayetten görüldüğü üzere, yine ilah edinilen “altınlar” değildir. Tevbe 31 ayetine göre, “hahamlar ve rahipler” yani “din öğreten din adamları” rab edinilip ilah sayılmışlardır. Malların haksızca yenilmesi, altınların yığılması da çoğunluk bir sonuç olarak gösterilmiştir.
…
Kuran’da malıyla en çok böbürlenen ve eleştirilen kişi olan Karun hakkında Kuran ayetlerine bakalım:
Kasas 76’ya göre, Karun şımarmaması üzerine uyarılmıştır.
Kasas 77’ye göre, bozgunculuk yapmaması hakkında uyarılmıştır.
Kasas 78’e göre, Karun elinde olanları kendi bilgisi sayesinde verildiğini iddia etmiştir. Karun günahkar olarak nitelenmiştir.
Kasas 82’ye göre, Karun prototipi inkarcı olarak nitelenmektedir.
Kasas 83’te ise Karun’un böbürlendiğine atıf yapılmaktadır. Ancak görüldüğü üzere, maddi güç olarak bu kadar zengin, kendini beğenmiş, böbürlenen ve kibirlenen Karun için bile Kuran “Parayı, malı ilah edindi” dememiştir.
Altın, dinar, dolar olarak isim değişse de tüm zamanlarda “para, mal, maddi güç” tüm insanlar için bir böbürlenme nesnesi ve güç kaynağı olmuştur. Savaşlardan, insan haklarının çiğnenmesine kadar pek çok kötülük maddi çıkarlar için yapılmıştır. Paraya verilen değer bugünle bin yıl, iki bin yıl öncesinde de değişmemiştir.
Kuran “para veya başka bir çıkar için” “adaletin, doğruluğun ve insan haklarının ihlalini” yasaklamaktadır. Elde olanlardan olmayan kişilere ve az olan kişilere doğru paylaşımı sonuna kadar övmüştür.
Ancak bir şeyi ilah edinmek başka bir şeydir. Eğer para tapınılan bir nesne olsaydı, Kuran buna da değinir ve eleştirilerinin bir cümlesinde, “altını ilah edindiler” derdi. Böyle olmadığına göre, ilah edinilen nesne altın ve para olmamıştır. Kuran bundan bahsetmediği gibi, “Ne kadar para olursa ilah olunur? Paraya nasıl davranılırsa ilah edinilmiş olunur, bunun ölçüsü nedir?” gibi soruların cevapları da söz konusu değildir. Kuran’a göre tapmanın şartları, ilah edinmenin şartları başkadır. Birazdan geleceğim.
…
YUSUF 23. Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek, “Haydi gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi.
YUSUF 24. Andolsun, kadın (Züleyha) ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yusuf da ona istek duyacaktı. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı.
YUSUF 28. Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: “Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.”
YUSUF 29. Yusuf, sakın bundan bahsetme, sen de kadın, günahına istiğfar et, gerçekten sen büyük günahkârlardan oldun.
YUSUF 30. Şehirde birtakım kadınlar, “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.
Bu ayetler Kuran’da kadın erkek ilişkisindeki tutkunun ve günaha meyilinin bir örneğini sunmaktadır. Kuran’da günah-aşk-tutku anlamındaki tek kısım bu kıssadır. Yukarıdaki ayetlerde bir kadının bir erkeği arzulaması, onu elde etmeye çalışması anlatılmaktadır. Sonra Yusuf’un, kadının kocasının ve çevredekilerin olayı tanımlaması anlatılır. Görüldüğü üzere, Yusuf bunu tuzak olarak tanımlarken, kocası günah demiş, bu günah olan aşk ve tutkuyu insanlar sapıklık olarak nitelemişlerdir. Allah onların ağzından bize olayı tanımlayacak sıfatları anlatmaktadır.
Zinanın herkes günah ve yanlış olduğunu bilir bu yüzden kocasının ve kadınların söyledikleri de Kuran’la uyumlu sıfatlardır. Ortadadır ki kadının yaptığı iffetsizlik, kötülük ve günahtır. Ancak Yusuf Peygamber eğer bu durumda bir “ilahlaştırma” olarak görse, bu şekilde bir uyarı yapardı. Allah da en azından bir ayetinde karşı cinse bağlanmak, onu arzulamak ve günaha yönelmek için “ilahlaştırmadır bu durum” derdi.
Ancak bakalım Yusuf Peygamber ne için ilah/put diyor:
YUSUF 38. “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.”
YUSUF 39. “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilâhlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan tek Allah mı?”YUSUF 40. “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil (sultan) indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
Zindandakilerin ve onların atalarının taptıkları şeyler karşıt cins olabilir mi? Öyle olsa, “sizler karşıt cinse aşırı bağlanıyorsunuz, onlara tapıyorsunuz” denirdi.
Demek ki, hem zindandakilerin hem de atalarından gelen “bilinen, ortak kabul edilen, ilahlaştırılmış” bir takım kişiler, isimler vardır. Bu kişilere tapınılmaktadır. “Birtakım isimler” denmesi, karşıt cinsten bahsedilmediğinin delilidir. Bazı ortak kişilerden bahsedilmektedir, oysa karşı cinse bağlılık hemen her birey için farklılık gösterebilmektedir. “Siz ve atalarınızın taktığı birtakım isimler” denirken de, “hem bugünün hem de geçmiş tarihlerde kabul edilen ortak birtakım isimlerden” bahsedildiği açıktır. Bugünkü tarihte çok güzel bir kadının peşinde gidenlerin sayısı çok olsa bile, bahsedilen kadın geçmiş zamanlarda yaşamayan birisi olduğundan bu ayet kapsamına girmesi söz konusu değildir.
Ayette belirttiği üzere, “tapılan birtakım isimlerin” özelliği, din adına bir delilleri olmadığı halde onlara din adına uyulmasıdır, tapılmasıdır. Eğer karşıt cinsten bahsetseydi bu ayet, “kadına bağlanmak için delil mi gerekir” sorusuna “evet” dememiz gerekirdi. Oysa çok öznel bir durum olan karşıt cinse bağlanma, bu ayetin ve tapınılan kişi olma şartlarını sağlamamaktadır.
Peki ayetteki tapınılan isimler kimlerdir? Birtakım din adamlarıdır.
Ayetin bir öncesiyle birlikte okursak,
YUSUF 39 – “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı rabler mi daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan tek Allah mı?”
YUSUF 40. “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil (sultan) indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
Bu ayetlerden, Allah’tan başka birtakım isimlerin rabler edinildiği söylenmektedir. Tek bir Rab olarak Allah’ın kabul edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Kuran’da rab edinilen isimler kimlermiş diye baktığımızda Peygamberi ve din adamlarını RAB edindiklerini görmekteyiz.
TEVBE 31 – (Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.
Demek ki, “Yusuf Peygamberin zindan arkadaşlarına dediği ‘Birden çok rabler mi’ yoksa bir tek Rab olarak Allah mı?” sorusunu sorduğunda, peygamberler ve çeşitli din adamlarını ilahlaştırmayı/rableştirmeyi eleştirmektir.
Bazı kişilerin din adına söz söyleme hakkına sahip olması her toplumda kabul edilen bir gerçekliktir. “Din adamları” olarak kabul edilen kişiler, nesillerden nesile isim olarak aktarılmaktadır. Tarihte de ünlü papaz ve hahamların yazdıkları kitaplar ve söyledikleri sözler gerçek din sanılıp, inanılıp uygulanmıştır. Ortaçağdaki “kadınların içine şeytan girmesi”, hala devam eden “din adamlarının evlenmemesi gerektiği” gibi pek çok uydurma üretilmiştir.
Bazen geçmişte yaşamış doğru bir insan ya da peygamberin arkasından gelenler tarafından o kişiye nispet edilerek birçok uydurma üretilip, din sanılıp anlatılmaktadır (5/116). Oysa din adına söylenen sözlerde delil gerekmektedir (2/111). Peygamberlerin söylediği iddia edilen sözlerden tutun, din adamlarının “Allah şuna günah dedi, buna sevap dedi” iddialarının hepsinde delil gerekmektedir. Delilsiz bir biçimde uyulan dini öğretilerin ve birtakım kişilerin ardından gitmek Allah’a ortak koşmaktır.
ALİ İMRAN 64 – De ki: “Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.” Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz gerçekten müslümanlarız.”
Mekke’de de “Lat, Menat, Uzza” isimli putlar için Yusuf suresindeki aynı ifade kullanılmaktadır. Peygamber zamanında tapılan put denilen geçmişte yaşamış bu kişilerin adına sembolik olarak dikilen heykellere Mekkeliler, Allah`a yaklaştıracak diye dua etmekteydiler (39/3). Mekke’de var olan dini yanlış inanışlar bu isimlere refer edilerek doğru kabul edilmekteydi.
NECM (19-20) (Siz ey putperestler !) Ne dersiniz Lât ve Uzzâ’ya, diğer üçüncüsü Menât’a ?
NECM 23 – Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi (hevaya tabi oluyorlar) oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.
…
Toplumda kendi istek ve arzularına göre yaşayanlar, hevasına uyanlar olarak nitelenemektedir. Karşıt cinse veya paraya “ilah” diyen insanlar, karşıt cinsin ve paranın çok peşinde koşanlar için “hevalarını ilah ediniyorlar” demektedirler.
Evet heva ilah edinilir ancak Kuran’a göre sadece ahireti yok sayanlar “hevalarını ilah edinmiş” olurlar. Kuran’da “hevayı ilah edinmek” kavramı iki yerde geçmektedir. İki geçtiği yerde de, ahireti yok sayanlarla ilgilidir.
FURKAN 40 – Andolsun, senin kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.
FURKAN 41-42 – Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.
FURKAN 43 – Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh (hevasını ilah edinen) edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
CASİYE 23 – Nefsinin arzusunu ilâh edinen (hevasını ilah edinen), Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
CASİYE 24 – Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.”
Ahireti yok sayan bir anlayıştaki kişinin, aslında kendisi din adamlığına soyunmaktadır. Ahiretin yokluğunu iddia etmektedir. Hayat ve ölüm hakkında bir delile dayanmaksızın iddialar ortaya atmakta ve kendi dini anlayışını kendisi üretmektedir. Bu anlamda kişi kafasına göre yaşadığı için değil ama “ahiretin yokluğuna inandığı” için “hevasını ilah edinmiş” olur. Ahireti yok sayan bir anlayış elbette kendi kafasına göre yaşama arzusunda olan ve bu inanışının sonucunda Allah’ın doğrularından uzaklaşan bir insan olacaktır.
İLAH EDİNMEK kavramının yanı sıra, Kuran’da günahlar ve yanlışlara karşı eleştiriler muhakkak ki vardır. Hevayı ilah edinmek geçmese de, “hevaya tabi olmak, uymak” kavramı pek çok günah için kullanılmıştır. Toplumumuzda, “hevasına uyuyor, hevesine göre yaşıyor” gibi deyimlere karşılık gelmektedir. (Bknz. 7/175- 176 . 18/28 . 28/49-50 . 30/ 28-29)
Sahip olduğu maddi gelirde cimrilik etmek, yetimi gözetmemek, israf etmek gibi durumlar günahtır. Kazandıklarını kafasına göre harcayan kişi “hevasına uymaktadır”. Kadın erkek ilişkisini diğerine zulme dönüştüren ya da günahlara girerek yaşayan insan da “hevasına uymaktadır”. Ancak Kuran’a göre ilah edinmenin şartları bunlar değildir. Bunlar birer sonuçtur. Bu sebeple kökler yani Allah, ahiret, din hakkındaki inançların düzelmesi gerekmektedir.
SONUÇ: Para ve karşıt cins ilah olamaz. Kafalarına göre yaşayan insanların da “Allah, ahiret, hayat” hakkında çeşitli düşünceleri vardır. Bu konulardaki yanlışlıklar düzeltilmedikçe, davranışlarda kalıcı, köklü ve samimi bir değişme beklemek doğru olmayacaktır. “Hevayı ilah edinmek”, ahireti yok sayma durumunda geçerlidir.
İlah olmanın şartı, “Allah’a ait özellikleri yakıştırmaktır. Örneğin, din adına hüküm koyma yetkisi yalnız Allah’a aittir. Onun haram saydıklarını helal, helal saydıklarını haram kılan bir anlayış, kendinde din üreten kişiler ilah olarak kabul edilirler.
Yalnız Allah’a has olan, duaları kabul etme, ilahi güç olarak görme-duyma gibi özellikler yalnız Allah’a aittir. Bu özellikleri çeşitli din adamlarına, cansız varlıklara ya da insanlara yakıştırmak da ilahlık yakıştırmaktır.
Petek Furkan