Öncelikle, bir siteden alıntıladığım bir soru ve cevabı sizinle paylaşmama izin verin.
Soru: Nefsi müdafaa durumunda birini öldürmenin hükmü nedir?
Cevap:
Kur’an-ı Kerim’de, “hukuka uygun bir sebep olmadıkça” kasten adam öldürmek kesin bir dille yasaklanmıştır. Bir ayette şöyle buyurulmuştur:
“Allah’ın dokunulmaz kıldığı kimseyi öldürmeyin, hukuka uygunsa başka…” (İsrâ, 17/33. Konu ilgili diğer ayetler için bkz. Âl-i İmran, 3/21, 112, 181; Nisâ, 4/155, En’âm, 6/151)
Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde konuya bakıldığında bir kişiyi öldürme konusunda hukuka uygunluk, ancak haksız yere adam öldürme suçunu işleyen kişinin işlediği suçun cezası olarak öldürülmesi ya da ölümle karşı karşıya kalma ve nefsi müdafaa durumunda mümkün olabilmektedir.
Nefsi müdafaa konusu, Kur’an’da iki örnek üzerinden genel prensiplerle uyumlu bir şekilde ele alınır. Bunlar şöyledir:
1- “Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün.” (Bakara, 2/191)
2- “Haram ay, haram aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa siz de ona, size yaptığı saldırıya denk bir saldırı yapın.” (Bakara, 2/194)
Yukarıdaki ayetlerde Mescid-i Haram ve haram aylarda savaş yasağı konusundaki dokunulmazlık kuralının çiğnenmesi durumunda, meşru müdafaanın bir hak olarak ortaya çıkacağından söz edilmektedir. Bir başkasının yaşam hakkına yönelik saldırıda bulunmadığı sürece her iki durumda da kişinin dokunulmazlığı vardır. Ancak normal koşullarda hukuka aykırı olmakla birlikte, saldırı durumunda kişinin saldırıya misliyle mukabele etme ve kendisini koruma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu hakkı kullanmak için nefsi müdafaanın, söz konusu haksız fille orantılı olması gerektiği gibi, ölüm tehdidinin fiilen devam ediyor olması da şarttır. İlgili ayetin hemen sonrasındaki “Vazgeçerlerse artık husumet ancak zalimlere karşıdır” (Bakara, 2/193) şeklindeki ifadeler meşru müdafaanın sınırlarını çizmektedir.
Konuyu bir örnek üzerinden ifade etmek gerekirse: Silahla ateş etmek üzere olan kişiye karşı erken davranıp, ateş ederek onu öldürmek meşru müdafaa sınırları içerisinde olmakla birlikte, kesici bir aletle öldürmek kastıyla saldıran kişinin tehdidi, bir el ateş edildiğinde uzaklaştırılmışsa, ikinci el ateş etmek meşru müdafaa sınırlarını aşmak anlamına gelecektir. Zira kişinin kendi isteğiyle olmasa da ölüm tehdidi artık ortadan kalkmıştır. Bu durumda meşru müdafaa bahanesi ile o kişiyi öldürmek asla caiz değildir.
HAZIRLAYAN: Suat ERDOĞAN
Şimdi, Sizleri bu soru ve cevap ışığında Kuran da bulunan had cezalarının ve kısas ayetlerinin geçtiği ayetleri okumanızı rica edeceğim. Ayetleri okuduğumda, en sonun da şu karara vardım:
Kur’anın suçu-eylemi önlemek üzerine kişiyi tek tek inşa etmesi ve inşa olan fertlerden oluşmuş toplulukta da aslında suç oranlarının azamiye indirilebileceğini idrak ettikten sonra, Kurandaki hükümlerin asıl amacının bence suçu önlemek üzerine bina edilmiş olması ve kişiyi – insan haklarını koruyan yani önce kendini koruyan sonra başkalarının haklarına saygılı olan erdemli bir kişilik kazandıran yegane sistem olması dolayısıyla “Kur’anın ortaya koyduğu”ceza belirleme sistemi tabi ki fıtrata insan psikolojisine en uygun yasalar bütününü teşkil eder. Had cezalarında olsun kısasta olsun insan ve dolayısıyla toplumun psikolojisini rahatlatan kararların aldırılması üzerine bina edilmiş özellikle kişiyle vicdanı arasında bırakılan karar verme yetisi bir yaratıcının ortaya koyduğu kanun sisteminin de öncelikli olmasını zorunlu kılıyor. Günümüz sözde çağdaş ceza sisteminin sınıfta kaldığını düşünüyorum. İnsan psikolojisini öncelemeyen ve yaratan yaratılan bağını kurmakta yetersiz olan ceza sistemleri maalesef kişiler/güçler/dengeler değiştikçe yargılananların ve yargılayanların sürekli el değiştirdiği sistem sadece zulüm üretir. Yasaların belirleyicisinin yaratan olduğu bir sistem tabi ki en iyi sistemdir….