Sözün Gücü!

Rabbimizin gönderdiği İlahi mesajın daha iyi anlaşılması için bir takım ayrıntılara dikkat etmek gerekmektedir. Rabbimiz kitabında zaten anlaşılması için her tedbiri her ayrıntıyı göstermiştir yeter ki biz buna talip olalım. Zaten Kerim Olan Kitabımız aynı zamanda bir mektep değimlidir. Bir eğitim süreci değimlidir. Bu konuda biraz daha gayretli olalım yeter ki

Kuran şüphesiz bir ilahi kelamdır. İlahi Kelam olmasına rağmen orada sadece ve sadece Rabbimizin özelliklerinden ve kendi buyrukları değil aynı zamanda beşer konuşmaları , sözlerinden bahsetmektedir. Bu sözler çıkışı itibari ile beşeri görünseler de iletimi İlahi Kelam tarafından yapıldığından İlahi Kelamın kapsamına girmektedir. Ancak burada ayrıntılı bir analize ihtiyaç bulunmaktadır. SÖZÜ SÖYLEYENLE , SÖZÜ RİVAYET EDENİ ayırmak durumundayız. Asıl konumuz burası olacaktır. Kuran okumalarında pek dikkat edilmeyen ve bir çok yanılgının kaynağı olarak karşımıza çıkan durum budur. Yani sözün kimin tarafından ne zaman, nerede, nasıl ve kime söylendiği son derece önemlidir. Bu sözleri sadece beşer sözü olarak algılamak aslında yanılgının kaynağını da oluşturacaktır.

Mesala Rabbimiz Kur an da muhataplarınıa çeşitli sorular sormakta ; .

Şu sağ elindeki nedir, ey Musa?
Taha17

Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
(Sad 75)

İlk bakışta bu sorular sıradan gelebilir. Beşer olmamız nedeni ile ilk etapta normal gelen bu sorunun soranın kim olduğuna bakınca anlayış değişiyor. Zira Rabbimiz hiçbir zaman abesle iştigal etmez boşu boşuna ve iş olsun diye soru sormaz söz söylemez eğer kuran bir konuyu hatırlatıyorsa mutlaka o başka bir önemi açıklamak ve vurgulamak içindir. Rabbimizin sözlerinde ve aktardıklarınıda mutlaka bir ilişki bir alaka bir vurgu bir açıklama vardır. Peki Rabbimiz bildiği soruyu niçin soruyor. Tabiî ki bizim için Aslında bu soru bizim sormamız gereken sorudur. Ve Rabbimiz aynı zamanda bu sorunun cevabınıda veriyor .

Taha
17 Şu sağ elindeki nedir, ey Musa?

Taha
18 . O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.

İlk bakışta sıradan gibi görülen bu açıklama ileride bir çok hata ve yanlışın önünü kesmek içindir.

Burada asanın sıradan bir sopa olduğu açıklanmaktadır. Burada dikkat edilecek husus Kuranda beşer konuşmalarının da Rahmani boyutunun olduğudur. çünkü Rabbimiz anlatmaktadır. Devam edersek HZ Musa Kızıl denize vardığında Rabbimiz Şöyle buyurur

Bunun üzerine Musa’ya: Asan ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.
(Şuara 63.)

Elbette şu soru sorulabilir? Denizin yarılması Hz Musa dan mı asadan mı ? Ellete Kadir olan Rabbimizdendir. Peki Rabbimiz Hz Musa dan ve asadan olmayan bu durumda niçin Hz Musa ya asanla denize vur deniyor. Yani Kadir i Mutlak olan Rabbimiz bu olayı kendi Gerçekleştirmiyor da , bu olayları birtakım kulları aracı ile gerçekleştiriyor. Sunnetullah yasası gereği vahyin insanlar arasındaki işleyiş süreci insanlar eli ile olmaktadır. Ancak !! bu durum insan ve eşyaya dünyadaki durumlarına Rahmanı bir özellik katmaz bu ilişkilerde genelde hataya düşülmekte , Rabbimiz Kur an bütünlüğü içinde bu işin tedbirini almış olmasına rağmen ‘’ işleyiş Kullar arasında gerçekleşmekte ve muttaki kullar ;kurallar içinde bir biri için eğitici , yönlendirici yönlerinin olabileceği de gösteriliyor.Kulluk bilinç ve şuurunun dışına çıkmadan . Bu durum sadece mucizeler için değil tüm ilahi gerçekler içinde gerçekleşir. İşte asıl bu ince çizgi burada ;sığ , menfaatçi,cahili yaklaşımlar. İşi yaptırana değilde Yani Alemlerin Rabbinin takdirini değilde Ya Asaya bağlanıyor, Yada Hz Musaya bağlanılmaktadır. Elbette Rabbimiz birtakım olayları Musa (as) aracılığı ile aktaracaksa onu dikkate almak ,onu görmezden gelmek doğru olmaz Yani Asayı Asa (deynek,sopa) Musa (as) peygamber bilerek ve en önemlisi Alemlerin Rabbini hiç unutmayarak Aslında her şeye Rabbimiz gereği gibi değer vermiştir. Rabbimizin kine neye ne kadar değer vermişse ve ve ne misyon yüklemişse ona okadar değer vermek gerek ne az ne çok. Diğer soruya geçersek

SAD
75.Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
76. İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
77. Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin
78. VE ceza gününe kadar lanetim senin üzerindedir!

Şeytanda Kuranda anlatılmakta ama ona verilen değer ortada yani Kuranda her zaman söz söylemek artı değer ifade etmez değeri verende ,alanda Rabbimizdir. İşte Rabbimiz Şeytanın(Sekuler yaklaşım) neden secde etmediğini bilmesine rağmen bize de örnek olsun diye sorgulamadan yargılama yapmamıştır. Bir birini sorgusuz sualsiz yargılayan Müslümanlara da ibret olsun. Asıl sorun kitabımıza herhangi bir olguya istek ve eğilimlerme ve zanlarla ön yargılarla değil ve verilen o doğrunun asıl manasını kavramaya çalışmaktır. Çünkü karşılaştığımız hakikatlar bizim vereceğimiz değer ve anlamlarla değil verilişleri ve Rabbimizin murdadı ile anlam bulacaktır diğeri sadece zan olarak kalacaktır.

Kurandan yararlanırken sözlerin buyrukların daha net anlaşılması için genellemeci yaklaşım değil analizci yaklaşım için sözün KİMİN TARAFINDAN, NASIL, NEREDE, NE ZAMAN KİMLERE dikkat ederek ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde okunması gerekir ki daha berrak anlaşılsın diye ,İDRAKİMİZİ artırsın diye .Kurandan daha iyi yararlanmanın yolu ona çarpıcı soruları sormaktır. Bilmek gerekir ki onda cevabı olmayan soru yoktur. Kafamızda , kalbimizdeki bütün sıkıntı ,sorun , iş ve oluşların cevabını bulmak mümükündür. Doğru soruyu doğru yerde sorarsak sorun kalmaz .Çünkü Kuran uyum ,ahenk, denge kitabıdır hiçbirşey eksiltilmemiştir.Bunun için bizi mutmain edecek olan Rabbimize sınırsız hamd ederiz[

 


About the Author
Author

servisoglu

Leave a reply

Name (required)

Website