Dönüşümüz Nereye?

Kulağa hoş gelen- Toplum ’un belleğine yerleşmiş klişeleşmiş sözler vardır. Çoğu zaman bu sözlerin nelere sebebiyet vereceği nasıl bir algı meydana getirdiği konusu üzerinde pek kafa yormayız. Bir sözün Toplum tarafından kabul görmesi sözün eleştirilemez olmasına sebebiyet vermemeli.

Bilimsel olarak araştırılması gereken konuların başında, neden-niçin-nasıl her çağ kendi bilimsel- teknoloji birikimi ve algısıyla kendi çağını yansıtan kültürler-yaşantılar-algılar meydana getirir. Neden herkes,  sıklıkla sorunlarıyla baş edemediğinde, dara düştüğünde kısaca hayatının mutlaka bir aşamasında “ Ben, kimim”, “Nereden geldim nereye gidiyorum”, “Dönüşümüz nereye”, ”Bir başlangıç varsa, bir son mutlaka vardır” sorularıyla yüz yüze gelir.

Bilimsel çevrede,  tıpkı inananlar gibi başlangıcı olan bir evrenin bir sona doğru gittiğini kabullenmiş durumda.

“Zerre, küllün aynasıdır” ,  “ Parça, bütünün bilgisini taşır” sözlerini genellediğimizde nelere sebebiyet verdiğimizi sorgulamaya davet ediyorum sizi.

Zerre- Lugatta: “Atom, molekül, nokta. Diye geçer.

Determinist Fatalizim:   “Mutlak kader” anlayışında Tanrı her şeyi ezelde tayin etmiştir görüşü hakimdir. Konuyu  Modern bilimde ki Bing Bang teorisiyle açarsak “Tümden gelim”  metoduyla  sıkıştırılmış ilk nokta’dan / sonsuz yoğunluk, sonsuz hacimde ki nokta’ dan, itibaren her şey ’in ölçüsü-kaderi  bu sıkıştırılmış noktada  tayin edilmiştir. Bakış açısı hakimdir.

Tasavvufta” Zerre küllün aynasıdır” sözünü Tümden gelim metoduyla açtığımız da Vahdet-i vücut perspektifinden baktığımızda “Her şey odur ve ondandır/La mevcuda-meşhuda  illa Hu”  diyerek yine mutlak kaderciliği savunmuş oluruz. Anne rahminde sadi olarak var edilmişsek, yaşarken istediğimiz kadar kötülük- küfür- yapalım en sonunda tövbe eder Cennete gideriz. Şaki olarak var edildikse yaşarken istediğimiz kadar iyilik yapalım-ibadet edelim en sonunda küfre düşer Cehennemi boylarız görüşü vardır.

Ayrıca Tüm öğretilerde ve günümüzde ki  bilimsel felsefede  dahil  düşünce çatılarını  zıtlıklar üzerine bina etmişlerdir. “Sen çift görüyorsun bu gözünde ki şaşuluktandır.” “ Tek ve tümel bir yapıdayız, Allah,  Ademi kendi suretinde yarattı”, “Tanrı tanrıyı görmek istedi ademi yarattı ”, Alemlerin hepsi hayal, Tanrının gölgesi konumuna indirgenen Arz’da Allah’ın halifesi Adem…”Aslında Alimler,  tabiatı sadece zıtlık üzerinden ele aldıkları için yanıldılar. Kavramlarımız ve algılarımız zıtlıklar üzerine bina edildiği için bir Yaratıcının varlığı olgusu ve emir ve yasakların, helal ve haramların sebebi tam olarak idrak edilemiyor Bu sebeple “Kavram kargaşası” yaşamamız çok normal. Üstün insanlar, Azizler, Şeyhler tayin edebilmemiz de…

Holografik evren tasavvurunda ki “Parça, Bütünün bilgisini taşır.” Tezi de “Tümden gelim” metoduyla konuyu ele aldığı için “ Zerre, küllün aynasıdır” söylemiyle eşit bir söylemdir.

Tüm Mistik Felsefelerde her şey üçlemeci ve sadece zıt bir yapıda ele alındığı için iyi-kötü-,karanlık-aydınlık, yaşam-ölüm gibi zıt kavramlarla zihinler zıtlıkların savaşına hapsedildi. Bu tür algılar üzerinden Kadın erkeğin düşmanı konumuna getirildi. Oysa Kitabımızdan anlıyoruz ki her iki tür için düşman belli “şeytan”…

Ataları- Dedeleri, Ruhbanları, Bilim insanlarını-Felsefecileri sorgulamadan, söyledikleri Tüm sözleri  hatasız ve doğru kabul etmek aslında onları Rab edinmektir… Geçmişte de günümüzde de sanırım sürekli “Vahye” dayalı Kitaplar en son başvurulan kaynaklar olmuş…

Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.
(Yunus-44)

Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez.
(Fusillet-46)

Onlara biz zulmetmedik. Ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da yakardıkları ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. İlahları onların sadece hasar ve hüsranlarını artırdı.
(Hud-101)

Bu, kendi ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir, Allah, kullara asla zulmedici değildir.
(Al-i İmran -182)

“İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez.”
(Enfal-51)

“Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız.”
(Araf-23)

Şöyle yakardılar: “Yalnız Allah’a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!”
(Yunus-85)

Ve Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüz yüze getirilsin.
(Casiye-22)

İslam’a/Allah’a teslim olmaya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
(Saff-7)

Hanginizin daha güzel iş  /Amel yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Azîz’dir O, Gafûr’dur.
(Mülk-2)

Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
(Enbiya-35)

İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!(Ankebut-2)

Yemin olsun, içinizden gayret gösterip didinenlerle sabredenleri bilinceye kadar, sizi belalarla imtihan edeceğiz. Haberlerinizi de eleyip tarayacağız.
(Muhammed-31)

Yemin olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
(Bakara-155)

Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz.Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz.Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.
(Al-i İmran -186)

Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.
(Tevbe-126)

Biz, yeryüzündeki şeyleri ona bir süs yaptık ki, insanları, içlerinden hangisi amel yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim.
(Kehf-7)

Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir.
(Nisa-40)

Şöyle yakardılar: “Yalnız Allah’a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!”
(Yunus-185)

Ey Rabbimiz! Bizi, küfre sapanlar için bir fitne/imtihan aracı yapma! Bağışla bizi ey Rabbimiz! Sen, yalnız sen sonsuz kudretin, sonsuz hikmetin sahibisin.”
(Mumtahine-5)

Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!
(Enbiya-47)

“Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal dânesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif’tir, lütfu sınırsızdır; Habîr’dir, herşeyten haberdardır.”
(Lokman-16)

Erkek olsun kadın olsun, inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin sırtındaki nokta  kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır.
(Nisa-124)

Artık, kim bir zerre miktarı hayır üretmişse onu görür.
(Zilzal-7)

Ve kim bir zerre miktarı şer üretmişse onu görür.
(Zilzal-8)

Neden bizi yarattın. Allah’ım sözü de anlamsız bir sorudur. Varız ve buradayız. Herkes varlığının amacını sorgular.

O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.
(Enbiya-2)

Rabbim herkese eşit şanslar sunmuş; Diyelim ki bir kişi Nebi-Elçiye ve kendisine indirilen kitaba rastlamamış olsun kişinin araştırma içgüdüsü – inanç geni kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kişi içindeki ve dışında ki ayetleri sorgulamaya başlayacak ve bir arayışta bulacaktır kendini. Ben kimim? Nereden geldim nereye gidiyorum. Bu kâinatı yaratan bir yaratıcı varsa kitabı da mutlaka vardır!…

Arayışta olan kişi bilimsel anlamda yapabileceği bir keşiften yoksunsa, bu yolda yazılmış çeşitli kitaplarla karşılaşır. Kuramcı-Kelamcı-Felsefeci-diye tanınan kişilerin kendi elerliyle yazdığı kitaplarla… Bu karşılaşmada kişi bir mihenk taşından yoksunsa – henüz yaratıcının kitabıyla karşılaşmamışsa bir illiyet bağı kuramaz-kişilerin yazdığı kitaplarla yaratıcının gönderdiği kitap arasında kıyas yapamaz.

Kur’anı bulmuş, Kur’anı hayatının merkezine koymuş ve Kur’anı mihenk taşı yapmış bir kişi okuduğu tüm kitapları,  duyduğu tüm sözleri, Kur’anın süzgecinden geçirerek okur. Kişi,  okudukça anlayacaktır ki kişilerin yazdığı kitaplar, söylediği sözler sürekli çürütülebilmiş ideolojilerle felsefelerle doludur. Bilim de kendi dinamikleri içerisin de sürekli değişip gelişir. Değişip gelişmezse durağan olur ve durağan olursa kokuşur. Tıpkı beden –su- zihin gibi yâda nadasa bırakılan toprak gibi erozyona maruz kalır.

Sorumluluk bilincimizi de işin içine katarak “mutlak kader” inancımızı sorgulayalım lütfen… Yoksa emrimize amade edilen yeryüzünde ve gökyüzünde medeniyet kurabilme potansiyelimizi  zerreye/atom altına hapis ederiz.

Biz kişiliğimizi, YAŞANTIMIZI- VAROLUŞUMUZU SORGULARKEN, ALGIMIZI ve dünya görüşümüzü kişilerin ne yüzde yüz doğrudur, nede yüzde yüzü yalandır diyebileceğimiz zanları-kuramlarıyla mı şekillendireceğiz.? Yoksa Rabbin kitabıyla mı? Olasılıklar dünyası seçim-tercih bizim.

Ve o (Kur’an), kovulmuş şeytanın sözü değildir.
(Tekvir-25)

Böyle iken siz nereye gidiyorsunuz?
(Tekvir-26)

O (Kur’an), alemler için yalnızca bir zikirdir/hatırlatmadır/öğüttür.
( Tekvir-27)

Bunlar sana Allah’ın ayetleri.Hak olarak okuyoruz sana onları.Allah, alemlere zulüm istemiyor.
(Al-i İmran-108)

Şunu da söyledi: “Size Allah’tan başka bir ilah mı arayayım? O sizi alemlere üstün kılmıştır.”
(Araf-140)

Selam ve Dua ile…

 

 

 

 

 

 


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website