Kitaplar…

En son edindiğimiz bilimsel verilerle Atom üstü ve Atom altı gerçekliliğimizle karşılaştıkça kâinatın mükemmel yaratılışına hep birlikte şahit oluyoruz.

Ayetle sabittir ki

Allah her şeye bir ölçü koymuştur…“Kadere-Ölçüye-Mizana” bakışımız hayatta var olma yerimizi ve amacımızı belirlemektedir. Bu konu bizim için çok önemli bir konudur. Çünkü, “Tartıda haddi aşanların sonu kitabımızda bize net bir şekilde bildirilmektedir.”

Kur’anı hayat rehberi yapmaya çalışan herkes bilir ki “Kur’an sindire sindire ve tekrar tekrar okunması gereken yegâne kitaptır.”

Ayrıca yine her kes bilir ki, Eğitim sistemimiz de ki “ Bakış açımızın zenginliği okuduğumuz/okuyabildiğimiz kitaplarla doğru orantılıdır.”

Size edindiğimiz ters bir mantık uygulaması sunmak istiyorum Ve “Yazılmış” iki farklı kitap türünden bahsetmek istiyorum. Biri Nebi- Elçilerle bize bildirilen kitaplar ve ikincisi insan eli ile yazılan kitaplar.

Birincisi “Yaratılmış” hiçbir kimseyi Rabb edinmemizi tavsiye eden “Nebi- Elçilerimizin” BİZE bildirdiği kitap.

İkincisi, “Sırlar ifşa ediliyor… Hakikat bizde gizli… Bize uyun bize uyan herkes “Ebedi hayata, Cennete gider” diye vaatlerle dolu kitap.

Asıl mesele biz bu iki kitap türüne eşit ve denk muamelesi mi yapıyoruz?

Çok usta bir mantık oyunu ile “Bir mantık hatası” var bu işin için de…

Biz Nebi- Elçimizin Vahy kitabına insan eliyle yazılmış kitap muamelesi mi yapıyoruz?

Bakara–285 teki ayette Rabbimiz: Önce Elçi kendisine indirilen Vahye iman etti diye başlar. Elçi kendisine indirilen vahye uyarken kendisine mi davet etti?

Neye, Nasıl, Neden Niçin.İman etmemiz gerekiyor?

Tüm Nebi-Elçilerin ortak daveti bize örnek olmalı..,

Farkındaysanız, İnsan eli ile yazılmış Kitaplar sahiplenici, kör ve bağımlı bir bakış açısı kazındırıyor. Parmağa değil de parmağın işaret ettiği yere bakınca aslında her şey netleşiyor…

Neye bakarsak bakalım neyi hesaplayabilirsek hesaplayalım yaratılmış her kanunu-düzeni Okuyabilecek potansiyel de yaratılan insan kendine bakıp sorabilmeli yeryüzünü ve gökyüzünü emrimize amade eden Allahın ilminin yanında bizim ulaşabileceğimiz ilmimizin ne kadar az olduğunu ve acizliğimizin – Allaha muhtaç oluşumuzun ne demek olduğunu sorgulayabilmelidir…

Bir felsefe diğer bir felsefeyi ya doğrulamak veya çürütmek için yazılır. Yazılan bu kitaplara eleştirel, hür bir bakış açısıyla yaklaşamazsak bizde erozyona uğrarız. Yâda yaratıcının kitabına bu kişilerin yazdığı bakış açısından yaklaşırsak bu kişileri Rab edinmiş oluruz sonuçta yine erozyona maruz kalırız. Maazallah cehennemi boylarız. Bize de bahşedilen aklımızı işletmediğimiz için.

Durağan evren modelinin değişmeye başladığı ve kuantum fiziğine yelken açıldığı bir çağdayız. Madde ve enerjiyi algılamamızda birçok ufuklar açan kuantum fiziği değişip gelişerek birçok keşfe yelken açmaya olanak sağlayacaktır. Günümüzde bilim insanlarının gelebildiği şu anki aşama bize gösteriyor ki İnsanoğlu düşündükçe keşifleri de derinleşip artacaktır. Kuantum fiziğinde ışık hızının önemi büyüktür. Kuantum fiziğinin savunduğu ışık hızının sabitliği ilkesi yine bilim insanlarının ısrar ve tekrarıyla sabit zannedilen ışık hızının da aşılabileceğini kanıtlamak üzeredir. Farkında mısınız kâinatın enerji ve madde döngüsüyle yaratıldığını savunan kuantum fiziğinin dayanak noktaları olan ışık hızının sabitliği ilkesi ve izafiyet teorisinin de çok üzerinde yeni kuramların-keşiflerin bizi beklediğini…

Işık hızının değişken olabileceğini söyleyen ve savunan yine insan düşüncesidir. Bu demektir ki tüm hızları hesaplayabilen düşüncenin hızı tüm yaratılmış fizik kurallarının üzerindedir. Fizik kurallarını yapboz tahtası gibi değiştirip geliştiren yine insan zihnidir insan düşüncesidir… Bu bize yaratan tarafından bahşedilen çok büyük bir lütuftur.

Dikkatinizi Bilimsel alanın dışına çekmek istiyorum. Kuantum fiziğinin felsefesine-kozmolojisinin yorumuna… Kuantum fiziğinin içinde bize anlatılan frekans ve titreşim alanlarına… Frekans ve titreşim alanlarına yüklenilen felsefeyi araştırdığımızda İnsan düşüncesinin sınırsızlığını savunan soyut alanlara yüklenilmeye çalışılan anlamlar milattan öncesindeki kadim felsefelere kadar dayanır…

Bize atalarımızdan nakledilen “âlemlerin hepsi hayaldir” tezi kuantum fiziğinin kozmolojik yorumuyla kendisine bir dayanak noktası bulmuş bulunmaktadır. Hologram felsefesi ile Oysa Evrenin holografik bir yapıya sahip olduğu iddiası Atom altı parçacıkları arasın da başladı. Kuantum fizikçileri maddenin bölünebilir en küçük parçasına geldiklerinde parçanın normal bir davranış göstermediğini keşfettiler. Çoğumuz elektronun çekirdeğin etrafında dolaşan minicik bir küre olduğunu düşünürüz. Fakat gerçek bu değildir. Elektron hem parçacık hem dalga özelliklerini sergiler ki bu bakana göre değişir. En-boy-derinlik gibi bir ölçümlemeye de gelmezler. Yani artık burası bizim bildiğimiz bir yapıda değildir. Artık soyut alanlardan bahsetmekteyiz. Ve biz bu soyut alanlara istediğimiz bakış açısını yükleyebiliriz. Kur’anın rehberliği bırakılırsa biz bu frekans ve titreşim alanlarına hayali anlamlar yükleyebiliriz. “Âlemlerin hepsi hayaldir. ” Hologram felsefesinde olduğu gibi Böyle masalsı anlatımlar bakış açımızı kör edebileceği gibi bilimin ilerlemesine de set çekilmiş olunur.

 


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Leave a reply

Name (required)

Website