Holografik Evren Teorisine Eleştirel Bakış

Holografik Evren Teorisine Eleştirel Bakış: Kâinatın yaratılış katmanlarının tamamını tanımlayabilir miyiz?

Çağımızdaki Bilim felsefecileri, Çağlar boyu tez – antitez ve sentezlerle günümüze kadar gelen, kendi kavramlarıyla -anlam kozalarıyla düşüncelerini açıkladıkları – yorumlamaya çalıştıkları paradigmaların / teorilerin tamamını birleştirip ortaya yeni (!) bir sentez sunup, bizim kâinattaki konumumuzu tam olarak tanımlayabilecek midir?

Okuyabildiğimiz Kâinattın kaçta kaçını tanımlayabildik?

Kâinatın % 4 ünü tanımlayabildiğimiz kadarıyla kâinatın tamamını tanımlamaya kalkıp üstelik tamamını sahiplenmeye- evrene tahakküm etmeye kalkarsak ne olur?

Evrenin Holografik bir yapıya,  sabitlenmesi demek;  yani Sinema ve Fotoğraflama sanatında kullanılan hologram Parça bütünün bilgisini taşır tezini genelleme yaparak, tüm kâinat için uyarlanabilir mi?

Holografik evren tezi, Sudur teorisidir.  Allahtan sudur eden-fışkıran-taşan akıl-bilinç-zekâ-ruh-nur dur. Bu Tez en tepeden bakılan bir bakış açısıyla başlatılırsa her şey odur ve ondandır olur. Home ost- home esost- La mevcuda illa hu olur… Platon-Aristo-Pisagor – Yeni Platon felsefesine dönüşür… Kadim gelenekle ve kıt bilgimizle biz Yaratılış katmanlarını kendimiz tanımladığımızda sahipleniyoruz. Evrene tahakküm ediyoruz! Mutlak kaderciliği – veya vesileciliği- (Fatalizm veya Occasionalism) metafiziksel olarak yorumlarsak İnsanın sorumluluğunu üstünden kaldırırız. “Rolünü oyna sahneden çık…” Firavun rolünü oynadı, Musa rolünü oynadı…

Kadim, metafizik ve fizik, Allahtan taşan ışık(Ruh-nur) -enerji – gölge oyunuyla,  Ruhun bedenlendiği inancı ile şekillenmiştir. En alt seviyeye düşen ruh-nur tekrar özüne dönme dönme çabasındadır. Birle bütünleşip birde yok olma çabasındadır. Bu sebeple, Sudur teorisyenleri veya vahdet-i vucut teorisyenleri Teoride farklıymış gözüken,  akımlar pratikte aynı şeyi savunurlar-yaparlar/ uygularlar!

Örnek verecek olursam:

Pisagor mantığında her şey sayılarda gizlidir. Sıfır sayı olmamasına rağmen ilk sırayı alır. sıfır yokluğu-hiçliği-kaosu ifade eder..

Bir, MONAD- Çokluktan ayrıdır. Özellikleri şunlardır. Ona “Akıl” denir, çünkü akıl sabit ve hâkimdir; Hermafrodit denir, çünkü hem erkek hem dişidir. Tek ve çifttir, çünkü çifte eklenince tek, teke eklenince çift yapar. Tanrı denir, çünkü her şeyin başı ve sonudur, fakat kendisinin ne başlangıcı ne sonu vardır, iyidir, çünkü tanrının doğasıdır. Maddenin kabıdır; çünkü maddi olan düadi (ikiyi) üretir. Özün sayısıdır. Tüm sayıların başlangıcıdır. O birliktir; dengeyi ve uyumu temsil eder. Tek olanı mutlak olanı sembolize etmektedir. Ruhun özü tek tanrının sayısıdır. Diğer sayılar ondan türer. İlk tek haneli sayı olarak başlangıcı sembolize eder. O yaratıcıdır. Her şeyin başlangıcı ve her şeyin döneceği birdir. Bir e dönüş iyiliğe yaratıcı güce Tanrıya dönüştür. Kendinden önce başka sayı gelmemektedir. O bütün nesnelerin başlangıcıdır. Pisagorcular, Monada, kaos, gizlilik, uçurum, tartarus, Abis ( sonsuz boşluk) lehte, atlas, axis, morfo( venüs’ ün ismi) jüpiterin tahtı, ve kulesi adlarını vermişlerdir. Çünkü o evrenin merkezin de ikamet eder. Ve gezegenlerin kendi etrafın da gezegenlerin dairesel hareketini yönetir. Monada ayrıca tohum sebep denir. Çünkü evrendeki bütün düşüncelerin kaynağı odur. Ona her şeyden önce geldiği için şu isimler verilmiştir. Güneşle ilişkisinden dolayı Apollon, insana ışığı getirdiği için Prometheus; atşete var olduğu için Pyralios, onsuz hiçbir sayı var olmayacağı için doğum, doğuran; birincil töz olduğu için töz; hakikatin sebebi, senfoninin iskeleti. Ezoterik öğretiler açısından, sonsuz olan sıfır tek bir noktada yoğunlaşarak biri doğurmuştur. Kabala da Keter sefirası olarak geçer. Birlik açısından, sonsuz olan sıfır tek bir noktada yoğunlaşarak biri doğurmuştur. (Dikkat buyur Sonsuz sıcaklıkta sonsuz hacimde tek bir noktadan kâinat bing bang oldu ve ilk hidrojen atomu Tek protonlu- tek elektronlu meydana geldi!) Bir sayısı ERİLDİR. Aktif atak yaratıcıdır. Sembolü nokta işaretidir. Kabalada oluşmamış sonsuzluğun bir noktada (Keter) yoğunlaşması şeklinde ifade edilir. Sayılar büyüdükçe bir in saflığından ve sadeliğinden uzaklaşılmaktadır.

İki- MONAD- bir in karşıtıdır. Değişkendir, Evrendeki dualiteyi sembolize eder. Dünya – öteki âlem, güneş – ay, dişil- eril, sıcak- soğuk, gündüz- gece, iyilik – kötülük, siyah-beyaz gibi iklikleri vurgulanır.Proklus şöyle der” İki, Birlik ve çoğul arasın da bir köprüdür.”Platon ise şöyle der” Bütün sayılar bir ve ikinin karşılıklı etkileşimlerinden ortaya çıkar”Bir tek bir nokta iken, iki iki noktadan meydana gelen düz çizgidir. Bir tezatlığa düştüğünde iki oluşur ve böylece tamamlanmış bir çift de oluşmuş olur. İki sayısının amacı bütünlüktür. İki sayısı DİŞİL taraftır. Pasif besleyici ve koruyucudur. Monadın baba oluşu gibi Düad anadır.Monad bilgelik sembolü iken düad cehaleti sembolüdür. Çünkü onda ayrılık duygusu vardır ve bu cehaletin başlangıcıdır. Ne var ki düad ayrıca bilgeliğin de anasıdır, çünkü cehalet-.bizatihi kendi doğasından- kaçınılmaz bir şekilde bilgelik doğurur. Pisagorcular, Monada saygı duymuşlarken düadı hor görmüşlerdir, çünkü o kutupluluk sembolüdür. Düadın gücüyle göklere karşı derinler yaratılmıştır. Derinler gökleri yansıtır ve yanılsamanın sembolü haline gelir. Çünkü aşağısı yalnızca yukarısının yansımasıdır. Aşağıya, maya, yanılsama, deniz, büyük boşluk denir ve Persin Magi si bunu sembolize etmek için aynalar taşır. Düad tan tartışma ve rekabet çıkar; bu sayı formuna bürünen Kurtarıcı-Tanrının iki hırsızın arasında günahları için çarmıha gerilip düada bir monad getirerek dengeyi tesis etmesine kadar sürer.

Üç, TRİAD – Gerçekte ilk tek sayıdır( Monada her zaman sayı gözüyle bakılmaz) O birliğin ilk dengesidir. Dostluk, barış, adalet, basiret, merhamet, ölçü ve erdem . Aşağıdaki tanrılar Triadın ilkelerinden pay alırlar. Bu sayıya bilgelik denmektedir, çünkü insan şimdiyi örgütler , geleceği görür ve planlardan faydalanır. Tanrının alemlerini kendinden yaratmış olduğu gerçeğinin sembolüdür. Monad düad olunca meyveler vermeyi mümkün kılar. Çünkü düad Merunun rahmidir. Bu rahim de alem kuluçkaya yatmıştır ve onun için de embriyo vardır. Doğanın, tanrısal yaratıcı gücün sayısıdır. O verimli ve dengelidir. Sevgidir ve bilgidir. Üç sayısı eski toplumlar da Gök, yer, yer altı üçlmesi ile kutsaldır. Üçleme Mısır da İsis- Osiris- Horus, Yunan da Zeus-Poseidon- Hades, Hiristiyanlıkta Baba- oğul- kutsal ruh, İslamda Allah- Muhammed- Ali, şeklindedir. Üçgen ile sembolize edilir. Üçlemlerde örnekleri çoğaltak mümkündür. Baba- anne-çocuk-, doğum- yaşam- ölüm, beden- zihin- ruh.Çizgi üzerinde üçüncü nokta bire dönüşü sağlar. Biri pozetif ve diğeri negatif iki zıt güç bir araya geldiğinde (Çarpmanın kuralında iki eksi çarpıldığın da bir artı eder) Üçüncü birleşik bir güç oluşur.Proklus der ki” Bir ebedi ve ezeli tanrı, iki sonsuzluk ve üç ise evrenin planı ve modelidir.Zollar şöyle der” Bütün şeylerin başlangıcı, “Birliktir” Birden bütün şeyler sayıya göre ortaya çıkar. Birlik bütün çokluğu içerir. Birlik olmadan ikilik olmaz. Oysa ikilik, Birlik ve onun aynılığının inkarı ile doğar. Ancak ortaya çıkan gerilim süremez ve üçlük ortaya çıkar. Bu da daireyi tamamlar, zıtlıklar barışır ve birlik veya bütünlük yeniden tesis edilir.Hint felsefesin de Tanrının üç yüzü vardır. Yaratıcı BRAHMA, Koruyucu VİŞU ve yok edici ŞİVA Hepsi tek bir tanrının tezahürleridir. Brahma olarak evreni ve insanı yaratır. Vişnu olarak hükmeder ve zamanı gelince Şiva olarak evreni yok eder.Lao tzu şöyle der” Bir ikiyi meydana getirir, iki üçü meydana getirir ve üç bütün şeyleri meydana getirir. (KAYNAK KİTAP: Tüm Çağların Gizli Öretileri- Manly P. Hall.Mitra yayıncılık)

İslam’ a Vahdaniyet olarak geçen bu felsefede Ehaidyete farklı bakılmaktadır. Haşa Vahdaniyetin içindeki Ehadlar. Tevhid inancında sapma yaşatan bu mantıkta Kainat tek bir noktadan başladı tezi de vardır. B sırrınca. Altın oran Kabe belgeseli tamamıyla Vahdaniyet felsefesini baz alarak çekilmiştir. Ve tüm dünyaya İslam perdesi adı altında pazarlanmaktadır.!Materyalist bilim, Dualite- determinist- ve tek yönlü entropi üzerine bina edilmiş ezeli evren görüşünü benimseyip yaratılışı tanımlandırmaktadır. Kuantum kozmolojisine de uyarlanmaya çalışılan değişken evren modeli de Allahtan taşan ışık (Ruh-nur) –enerji-gölge tezi yine dualite- determinist-indeterminist- tek yönlü entropi- ile karşıtı negentropi üzerinden tanımlanmaya çalışılıyor…

Kuantum kozmolojisinde hakla batıl iç içedir. Çünkü,  Hem hem mantığını temel alır kuantum kozmolojisinde her şey bakana göre değişir tezi gerçektir de Biz nasıl bakmak istersek öyle görürüz. İşte Sorumluluk burada devreye giriyor. Nasıl bakmamız gerektiği konusunda sabitelerimiz olmaz ise her şey izafi -hayal olur ve bakana göre değişir…

Her kadim gelenek kendi gelenekçileri ile yaratılışı okuduğunu iddia eden önderleriyle tanınırlar. Oysa biz Allahın izin verdiğinin dışında daha fazla bilgiye sahip olamayız. Biz kâinatın tüm yaratılış katmanlarını henüz okuyabilmiş değiliz. Teori-zan gerçeklik adına bir şey ihtiva etmez. Kat kat emirlerin verildiği yaratılış katmanlarındaki mükemmellik ve düzen bizi hayrete düşürmelidir. Bu düzen, İnsan zihninin sınırlarını aşıyor. Varoluşumuzu anlamlandırmak adına, vahiy kitaplarının haricinde,  başı sonu belli felsefeler-paradigmalar üretmeye bayılıyoruz. Bu anlamda, Sebep ve sonuç, sonuç- sebep ilişkisini belirlemek bizi aştığı halde bunu hep yapıyoruz. Bizim şimdilik, bilebildiğimizin dışında Rabbin nice ayetleri vardır ki biz onları henüz okuyamadık ya da hiçbir zaman okuyamayacağız. Kim, Tüm gerçekliliğin – varoluşun katmanlarını- düzeylerini eksiksiz-kuşattığını- anlattığını savunabilir! Biz iste sekte isteme sekte Rabbin huzuruna çıkarılacağız. Hakikate kaç adım yaklaşabildik ancak o gün göreceğiz… Rabbim ” ben, dünyada görenlerden biriydim, neden beni kör haşrettin dememek ” adına. Kurduğumuz anlam kozalarını tekrar tekrar Kur’ana göre değerlendirmeliyiz…

Fizik ile Felsefenin iç içe geçtiği bir alan olan Kuantum Fiziğinin kuramının savunduğu Holografik evren tasavvurunu Kur’an a sorunca;

Kuantum kuramının savunduğu Evrenin holografik yapıda olduğunu ancak Felsefe ile açıklayabiliriz Ve hologram felsefesi ile Mistik, gnostik, ezoterik ve Tasavvufi öğretiler, açıklamalar taban tabana örtüşür. Kuantum, bir olasılıklar fiziğidir. Kuantum fiziği inanılması güç, şüpheyle beslenen, bir konu gibi gözükse de yaşamın varlığını ve metafizik konular üzerinde kafa yorması yüzünden ilgi çekicidir. Çünkü Kuantum Fiziği, metafizik felsefeleri işin içine katılmadan açıklanamamaktadır.…Kuantum fiziği atom altı dünyaya inerek, oradaki gerçekliğin kendi algı dünyamızdan çok farklı olduğunu keşfetti. Kuantum alanda gözlemleyebildiğimiz kadarıyla,  evrende bağımsız tek tek nesneler olmadığını bize anlatır, Kimilerine göre Kuantum kuramı, evrendeki her şeyin birbiriyle bağlı ve birbirine özdeş olduğunu ortaya koyan bilimdir. Bu özdeşlik / Özde Birlik / fikrini Yaratan ve yaratılan ikiciliğini ortadan kaldırmak için savunduğumuzda… Kuantum fiziğine göre atom nesne değildir, sadece bir eğilimdir. Yani nesneler üzerine değil, olasılıklar üzerine düşünmeliyiz. Hepsi, bizim ürettiğimiz,  bilincin olasılıklarıdır.

Kuantum mekaniğinin felsefi yorumu sayesinde;  Newton’cu – katı-  Determinist evren tasavvurumuz yıkıldı.

Kuantum mekaniği, elektronların hareketlerinin bildiğimiz fizik kurallarının hiçbirine benzemediğini keşfeden bilim adamlarının çalışmalarına verilen addır. Kuantum düzeyinden bakıldığında evrende hiçbir şey asla bir diğer şeyden ayrı veya kopuk değildir. Kuantum düzeyinde evrendeki her şey bir kumaşın dokuları gibi birbiriyle ilintilidir. Newton Fiziği’nin, maddelerin bilardo topu gibi katı, sert, ölçülebilir ve birbirinden bağımsız nesneler olduğu varsayımı da yıkılmış oluyordu. Aslında, madde dediğimiz şey, bir tür olasılıklar demetiydi. Böylece maddenin düşünceye, düşüncenin de maddeye dönüştüğü bir başka gerçeklik çıkıyordu ortaya. Kuantum gerçeklik alanında, sonsuz olasılıklarla dolu bir belirsizlik söz konusuydu. Atom ve atom altı parçacıkların bildiğimiz fizik kurallarına uymayan ayrı bir dünyası olduğunun anlaşılmasından sonra oluşturulmuştur. Kuantum fiziği “hiçbir şey gözlemlenmedikçe gerçek değildir” der. Doğayı ve sistemi değil insani esas alır. Bir varlığı gözlerken onun mutlaka bir değişime uğradığını savunur. Kuantum fiziği ve Rölativite kuramı, atom altı dünyaya inerek, evrende bağımsız ve tek tek nesneler olmadığını, her şeyin birbiriyle bağlı ve özdeş olduğunu ortaya koymuştur. Hatta Hologram Teorisine göre, bütün var olanların aynı bütünün parçaları olduğu, dolayısıyla hepsinin özlerinin bir ve özdeş olduğu, her birimin, bütünün bilgisini içinde taşıdığı ve ona uygun gelişme sağlanırsa, bütünün tam görüntüsünü yansıtabileceği öne sürülmektedir.

Albert Einstein “Evren, bir bütündür, tektir. Belki bu yüzden evrende birbiriyle tamamen ilişkisiz iki şey yoktur. İlişkileri görebildiğinizde, evren kalbini açar size. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir yanılsamadan ibarettir, ne kadar kalıcı olsa da” demiştir.

Esasında Newton fiziği, maddenin katı ve sert olduğu gerçeğinden yola çıkıyordu. Dokunduğumuz her şey, duvarlar, ağaçlar, eşyalar… Her şey maddenin katı ve sert halini gösteriyordu. Oysa göz değil de bir elektron mikroskobuyla baktığımızda orada gördüğümüz şey, % 99 boşluk % 1 ışıktan ibaretti. Bu şartlarda hakiki gerçeklik nedir? Gözlemci tarafından gözlenen ve görünüşe göre olan nesnel dünya mı, yoksa kamera/beyin tarafından kayıtlanan girişim desenlerinden oluşan leke midir? Önermeleriyle sorular sorar. Gözlemlediğimiz, gözlemleyemediğimiz katmanları düşünerek; kuantum kuramına göre atom altı parçacıkların dünyasına nüfuz ederek; yani mikrodan hareket ederek makroyu tanımlayabilir miyiz? Aslına bakarsanız, Kuantum dünyasında gözlemci yoktur, katılımcı vardır. Çok büyük bir iddiayla savunabiliyorum ki, Kuantum fiziği, Newton fiziğinin ezoterik yaklaşımıdır. Newton ve ardından gelenler bizlere bu evrenin zahirî yönlerini açıklar ve formüle ederken, Kuantum fizikçileri,  atom taneciğinin içindeki aslında tam olarak gözlemleyemediğimiz dünyanın iç işleyişinin ne olduğunu anlatmaya çalışmışlar ve bizi bilinçli ya da bilinçsiz Batıni yorumlara itmişlerdir. Düşünün, şayet evren, Evren Holografik bir şekilde organize olmuşsa; Uzay-Zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olacaktır. Böyle bir planda; Geçmiş-Şimdi-Gelecek aynı yerde ve zamanda bulunmaktadır Kuantum Kuramı şu savı savunur: “Eğer bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir biçimde devam eder.” Evrende birbirinden bağımsız iki ayrı şey yoktur, sadece tek vardır. “Sen ve ben” veya “siz ve biz” ayrımı, Kuantum düzeyinde geçerliliğini yitirmektedir. Bu evren, sadece onu oluşturan tek’in yaşamının eseridir. Dr. Fred Alan Wolf ” Evrenin, hem madde hem de şuuru tek bir alan halinde içeren dev bir hologramdır.” der.

Kuantum mekaniği, sorumluluğu kucağınıza bırakır ve kesin, açık, rahatlatıcı yanıtlar da vermez. Der ki;  “Evet, dünya çok büyük bir yer ve çok gizemli; yanıt mekanizma değil ama sana yanıtı da söyleyecek değilim; çünkü sen kendi kararını verebilecek yaştasın.” Kuantum mekaniği, dünyanın otomatik bir düzenekten ziyade bir çeşit organizma olduğunu savunur. Dünya bir çeşit pek çok açıdan bağlantılar barındıran organizma türü bir yapı ve uzay ve zaman sayesinde genişliyor. Kâmil insan olma yolunda gerekli olan, evrene ve kendine mikro kozmik açıdan bakarken, aynı anda makro kozmosu da görebileceği bir hologramı, zihninde yaratabilmektir. Anlaşılacağı üzere, Çağımız biliminin felsefi açılımları geçmiş kadim felsefi açılımların aynısı ve uzantısıdır. Herkes, artık istatistik ve olasılık hesapları için de iyice boğulmak üzere. Okullarda ki temel eğitim de istatistik ve olasılık hesapları üzerine bina ettirilmeye çalışılıyor. Materyalist bilimin ürettiği felsefe çürüyünce yerine istatistik ve olasılıklar felsefesi konulmaya çalışılıyor. Aslında materyalist mantığının felsefesini de yok saymadan…20 . Yy. la Newton fiziğinin hâkimiyeti altında girildi. Dünya bu bakış açısına göre eğitildi. Bu fizik anlayışına göre uzay ve zaman birbirlerinden ayrı ve mutlaktır. Zaman uzayın her terin de ve tarihin her dönemin de, çekim gücü, hız ve kendi için de gerçekleşen olgulardan tamamen bağımsız olarak akan, her gözlemci ve uzayın her noktası için aynı şekilde geçerli, ontolojik yapısı mutlak ve evrensel olan bir varlık olarak kabul ediliyordu. 20. yy hemen başlarında bu anlayış sarsıldı Einstein 1905 yılında Özel izafiyet teorisini ortaya koydu. Aslında Newton un yaklaşımı gözlenen birçok hareketi rahatça açıklıyordu. Ancak çok hızlı hareket eden cisimlerin hareketini açıklayamıyordu. Özel izafiyet teorisiyle çok hızlı hareket eden cisimlerin hareketinin matematiksel açıklamasının yanında, kütlenin hızla beraber arttığı ve madde ile enerjinin karşılıklı olarak dönüşümü de gösterildi.( Caner Taslaman –Din felsefesi açısından izafiyet teorisi). Bu tür açıklamalar üzerinden şu soruları sormak gerekir. İzafiyet teorisi ve kuantum mekaniği bize nasıl ne çeşit neden bir bir izafi bakış veriyor? Gerçekten Kuantum mekaniğiyle izafiyet teorisi birebir örtüşür mü? Bize makro mikro yu tanımlayan bir uyum verir mi? Başlangıçtaki sonsuz yoğunluk, sonsuz hacimdeki noktadan başlatılan evren tasavvuruna göre kâinat sonsuz yoğunluktaki enerjiden hâsıl oldu. Enerjinin tek bir tanımını yapmak imkânsızdır. Termodinamiğin Birinci yasasına göre: Enerji, yoktan var edilemez. Vardan yok edilemez. Sadece bir şekilden diğerine dönüşür. Her şey,  enerjinin hal değiştirdiği hali olarak ele alırsak ve holografik evreni de ön gördürürsek. Yaratan- yaratılan özdeşliğini de savunduğumuzda. İster istemez. Vahdet-i Vucutçu- şuhudçu oluruz. Oysa Newton fiziği ile – Kuantum fiziğini uzlaştırmaya çalışan bilim insanlarının ölçüm problemi vardır. Relavite ve çekim yasası birleştirilemiyor… Bizim elimizde bilimsel gerçeklik anlamında makro mikro uyumumuzu doğrulayacak verilerimiz yok. Kuantum alan/sistem bize olasılık ve belirsizlik felsefesini dayatarak aslında Hem hem mantığını öne çıkaran bu sitem de “sende haklısın sende demektedir” dedirtmektedir…

Tüm “IQ” lar toplansa ve fikirler bir potaya konup eritilse Kâinatın Mutlak işleyişini bulma olasılığımız Kaçta kaç olur?

Bizim elimiz de Kur’an var en büyük cihat bilgiyle yapılan cihattır. Müslüman haddini bilir. Batının elinde mihenk taşı olabilecek tahrif edilmemiş kitap olmayınca standart sapması denilen olayı sürekli yaşarlar… Bizim mihenk taşımız elimizde… Mutlak izafiyet, mutlak kadercilik felsefelerinin Kur’an da yeri yok… Olasılık hesaplarında yaya kalan insan zihni madde var mı yok mu,  yoksa alemler hayal mi yaşantımız yokmuş gibi olasılık hesaplarında boğulacağına Keşke eşhedü diyebilip anlını secdeye bilinçli yatırabilse o zaman Müslümanların ileri medeniyet kurabilme olasılığı kaçta kaç olur…

Entropi yasası termodinamiğin ikinci yasası olup tek yönlü işler. Sobadan çıkan ısıyı tekrar sobaya geri çevirmek olasılıklar dâhilinde kaçtır önermesiyle kendi mantığını kanıtlamaya çalışır. Evrenin yaratılış katmanlarını anlamlandırmaya çalıştığımız süreçte savunduğumuz karadelikler sayesinde entropi yasasının evrenin her yerinde aynı şekilde işlediğini,  savunamayız. Bilimsel olarak biz düşünüyoruz ki evrenin bir yerinde geçerli olan bir yasa evrenin her yerinde aynı şekilde işler. Oysa bunu kanıtlayacak bu kadar geniş alanı gözlemleyecek ne bilgi düzeyine sahibiz ne de becerisine. Kim, kâinatın işleyiş yasalarının tamamını kuşattığını söyleyebilir. Genellemeler, tikellere tek tek uyarlandığında gerçeklik vasfını değiştirir… Genellemeler yapmak, bu anlamda bir çeşit mantık hatasına sebebiyet verir. “Allah”, bölünmez-parçalanmaz-cüzlere ayrılmaz bir sonsuzdur… Tevhidin iki farklı yorumlanış şekli vardır. İhlas suresinde anlatılan Tevhid inancı elimizdeki pusuladır. İhlas suresini tasavvufi bilinç açıklamaya kalkarsa Kadim hermetik yolu izler ve “ sen çift görüyorsun bu gözündeki şaşılıktandır, Alemlerin hepsi hayaldir. Tek ve tümel bir yapıdayız.” Der. Bunu da bilim destekli yapar ki Bing bang teorisi ve kuantum kozmolojisinin eteklerinin altına saklanan bu bilinçle piyasaya sunuldu. Tüm dünyada. Bence bu bir projedir. Programlanmış insan yaratma projesi. Ulul emre kayıtsız şartsız itaat eden insan yaratma projesi… Eskiden bu proje vahiy dışı Millet oluşturma projesi idi. Yani dinsiz bir şekilde hümanizm temel alınarak yaygınlaşıp tüm dünya da uygulandı ve çöktü. Sonu hüsran ve ahlaksızlık oldu.…Bu proje tüm dünya ya medya aracılığıyla(her türlü) iletildi oyunlarla –hikayelerle- filmlerle- okul öncesi ve sonrası eğitim programlarıyla beynimizi- bilincimizi- duygularımızı hapis etmeye çalıştılar ve çalışmaya devam etmektedirler. Maalesef anlaşılıyor ki “Kılık değiştirerek” hapis etmeye devam ediyor. Maskeler bir sıyrılsa bir de ne görürüz maskelerin altında hep aynı oyuncular… Şeytan bizi en güzel sözlerle kandırır… Bilip bilmeden okumaya iter… Fakirlikle açlıkla kandırır… Şeytan bizi Allah’la aldatır…

Yaratan tarafından emrimize sunulmuş yeryüzünü ve gökyüzünü nasıl kullanıyoruz? YARADILIŞI NİÇİN – NASIL NE AMAÇLA OKUYORUZ? EVRENİ, EVRENE TAHAKKÜM ETMEK İÇİN Mİ OKUYORUZ?

Bir gün hepimiz tek tek hesap vereceğiz!
(Enfal-94)

‘Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir ki o, kalemle (yazmayı) öğretendir.
ALAK/3-4

Her bir harfi nasıl kullanıyoruz?

Harflerden oluşan kelime kombinasyonlarına / kavramlara hangi manaları-anlamları yüklüyoruz?

Her şey kelimelerle bir anlam kazanıyor. Harflerden oluşan kelimeler canlıdır ve zihnimizde kelimelerle bir tasavvur oluşturuyoruz… İnsanların oluşturduğu kavramlarla mı tasavvurlarımızı inşa edeceğiz yoksa Yaratan yaratıcının SADE bir dille kolaylaştırılmış olduğu en güzel misallerle her bir ferdin anlayabileceği kavramlarıyla mı inşa olacağız?

Çağımızda ki bilimsel verilerden yola çıkarak; Atom altına indikçe gerçekliliğimizin farklılaştığını gözlemledik. Parçacıkların bizim öngördüğümüz şekilde determinist davranmadıklarını, bu parçacıkların farklı yapılar sergileyebildiklerini ve bizim onları gözlemlemediğimiz zaman ne yaptıkları ile ilişkili soyut kavramsallaştırmalar üreterek varlığımızı tanımlarken Soyut bir alanla karşı karşıya kaldığımızı artık bilmemiz gerekir… Bilmemiz gereken diğer bir mesele! Bilimin şu anda varsaydığı birçok oluşum teoriden ibarettir. Bir gün bu teoriler ya kanıtlanarak artacaktır ya da çürütülecektir. Atom altı seviyede evrenin işleyişi hakkında farklı farklı teoriler üretmeye başladık- Kuantum teorisi, Paralel evren teorisi- Gökkuşağı kütle çekim teorisi, holografik evren teorisi vs.

Bu teorilerden biri olan Holografik evren teorisine ve diğer teorilere eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmamız gerekiyor. Bilim felsefesinden, Ahlak felsefesi üretilemez.

Kısaca;  Evrenin holografik bir yapıya sahip olduğunu savunan teorisyenlerden öğreniyoruz ki hologramın şöyle bir gerçekliliği vardır. Hologramdaki bir parça değiştiğinde hologramın görüntüsünün tümünde değişim yaşanır yani görüntü değişir. Bütün – Parça ilişkisini kendi kavramsal örüntüleriyle açıklamaya çalışan hologram teorisyenleri derki; ” Parça bütünün bilgisini taşır. Bütün daima parçadan büyüktür.” Bu teoriyi yaratan – yaratılan ilişkisine uyarlarsak- Bütün – parça algımız sizce nasıl olur?

Hologramdaki bir değişiklik nasıl tüm görüntüyü bozuyorsa aynı değişiklik algı içinde geçerlidir. Algıdaki bir değişiklik algının tümünde değişiklik gösterir. En vahim olan konu ise hepimizi ilgilendiriyor Kur’an’ın bir kavramındaki değişiklik Kur’an’ın tümünde değişim gösterir.

Rus alfabesini bilen bir insan bize Kiril alfabesini öğretebilir ve biz pek ala Tolstoy’un “Savaş ve Barış “romanını Rusça okuyabiliriz. Rusça bilmeyen birisi bizim çok iyi Rusça bildiğimizi zannederek ne yazıyor diye sorsa ne cevap veririz?

Tıpkı çocukluğumuzda bize ANLAMINI BİLMEDEN sadece Arapça okumayı öğrettikleri gibi… Dürüstsek şayet ‘ben sadece Rusça okuyabiliyorum’ ve ‘ne yazdığını ben de bilmiyorum. ’ diyebiliriz ya da rezil olacağımızı düşünerek karşımızdaki kişiye kendi aklımızdan hikâye anlatmaya başlarız…

Tolstoy’un romanı her dilde aslına sadık kalınarak çevrilmek zorundadır ve bu konuda sözleşmeler imzalanır, aslına sadık kalınmazsa roman “TOLSTOYUN YAZDIĞI SAVAŞ VE BARIŞ “romanı olmaktan çıkıp ROMANI çevirenin YENİ VE KENDİSİNE AİT BİR KİTABI haline gelir….Edebiyat çevirilerinde gösterdiğimiz hassasiyetin çok daha fazlasını RABBİN KİTABI HAKKINDA göstermeliyiz. Kur’ anı başka dillere çeviren, çevirmenler  çok hassas davranmak zorundadırlar. Anlamını bilmediğimiz kelimeleri olduğu gibi bırakmak bence en iyi çözüm yoludur. Çeviremediğimiz kelimenin anlamını kitabımız kendisi açığa çıkaracaktır. Kur’an anlam kümelerinden meydana gelmiştir. Rabbimiz kimseye kul olmayalım diye olağanüstü bir beyanla kendi kendini açıklayan bir kitap indirmiştir (bknz. Hud suresinin ilk ayetleri).

Onlara: `Allah`ın indirdiğine ve elçiye gelin` denildiğinde, `Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter` derler. (Peki, ) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah`adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.
MAİDE/104–105“

BU KİTAP MUTTAKİLER İÇİN HİDAYET/YOL REHBERİDİR.
BAKARA/2

Kimseye kaldıramayacağından fazlasını yük olarak yüklemeyen Rabbimiz anladığımız ayetlerden bizi sorumlu tutmaktadır. Şayet kâfir olmak istemiyorsak, Yaratan,  ” Kitaba-Kur’ana uymamızı bizden ister. Ve bizi hesaba çeker… (Bknz. Zuhruf-44 , Bakara suresi. 284-285-286)

Saygılarımla.

 


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Leave a reply

Name (required)

Website